Tsas Lisesi'nin çatısından tüm Seul ayaklarının altına serilmişti, yine.
Turuncu, şişman güneş tüm tembelliği ile gökyüzündeki yerini terk ederken bile yakıcıydı, rüzgarın sertçe esmesinin üstündeki kanı kurutmasından başka bir faydası yoktu. Saçlarının dibine kadar kan içindeydi. Kendi kanı değildi bu; az önce öldürülen zavallı kız öğrenciye aitti. Katil, peşindeki polisten kurtulmak için bir sonraki kurbanını düşünmeden parçalamış ve polise doğru savurmuştu. Patlayan damarlardan fışkıran kan ve vücuttan ayrılan iç organların her biri kendisine isabet etmişti. Kan yüzünden kayganlaşan zeminde kaymadan peşinden çatıya çıkmıştı.
Ne ile karşılaşacağını iyi biliyordu Chanyeol.
Do Kyungsoo oradaydı ve yeşil gözleriyle kendine bakıyordu. Vücudunun bir kısmını dönüştürmüştü, normalde minyon bir adamdı ancak şimdi neredeyse kendisinden bile uzun duruyordu. Sivri dişleri, pençe haline gelmiş elleri ve iki metrelik kuyruğu ile karşısındaydı. Aynı kendisi gibi kan içindeydi, beyaz cildi yer yer kahverengi ve yeşil pullarla kaplıydı. Bu korkunç görüşüne kırmızı saçları eşlik ediyordu.
Sürügen Cinayetleri.
Kyungsoo lisede matematik öğretmeniydi ve yalnızca kız öğrencileri öldürmüştü. Isırıyor ve parçalıyordu. Geriye cesetlerin yanında bıraktığı keskin dişleri ve pulları kalıyordu. Kopardığı uzuvları rastgele yerlere bırakıyor ve kurbanlarından kalplerini bütün halde alıyordu.
Aligator.
Gazetede yazılan gibi bir ejderha değildi, olamazdı. Var olmamış bir şeye dönüşemezlerdi. Tabancasını sıkıca kavradı ve nişan aldı, bir zamanlar elinin uzantısı haline gelen tabancası şimdi tonlarca kilo ağırlığındaydı sanki. Namluyu kaldırmak ve hedefe doğrultmak zordu fakat yine de başarmıştı.
"Ellerini havaya kaldır!" Kendi sesi yabancı gibi gelmişti, kalbi kulaklarını uğuldatıyordu.
Yüzündeki aptal sırıtışla "Gelmemeliydin dedektif," dedi Kyungsoo, sesi kısık ve puslu geliyordu. Pençelerini çıplak olan göğsünde gezdirdi. Yeşile dönmüş diliyle dudaklarını ıslatırken "Gelmemeliydin." diye tekrarladı.
Dişlerini öfkeyle sıktı Chanyeol, yakıcı güneş bütün vücudunu ter içinde bırakmış, tabancasını tutmayı iyice zorlaştırıyordu. "Ellerini havaya kaldır!" diye emrini tekrarladı, bu sefer sesi daha yüksekti.
Kyungsoo sağ elini sol göğsünün altına götürdü, uzun pençelerini etine batırdı ve yavaşça sağ tarafa, kasığına kadar ilerletti. Açılan yarıktan kan boşaldı önce, ardından da bağırsaklar ayaklarına kadar indi. Uzun, pembe renkli yılanlara benziyordu bağırsakları. Korkunç bir koku etraftaki diğer kokuları bastırdı, öğürmemek için kendini zor tuttu Chanyeol.
Kyungsoo'nun yüzündeki sırıtış genişlerken bu sefer burnundan kan gelmeye başladı ancak gelen kan kırmızı değildi; daha koyu, kahverengiydi.
"Gelmemeliydin." diye yineledi, sivri aligator dişleri bir ustura kadar keskin gözüküyordu. Chanyeol'a doğru bir adım attı, birbirine sürtünen bağırsaklardan vıcık vıcık sesler geliyordu. "Gelmemeliydin, gelmemeliydin, gelmemeliydin!" Sesi sonlara doğru yükselmiş, kulak tırmalayıcı bir hale gelmişti. Neredeyse iki metre uzunluğunda olan kahverengi ve yeşil pullu kuyruğunu hızla sağa sola savuruyordu.
"Olduğun yerde kal!" diye bağırdı Chanyeol, geriye doğru bir adım atmıştı. Kyungsoo'nun rastgele savurduğu kuyruğu onun keskin dişlerinden ve pençelerinden daha tehlikeliydi. Tek bir darbe nefessiz kalmasına, ayaklarının yerden kesilmesine neden olurdu.
Bacağına alacağı tek bir darbe bütün kemiklerini kırardı.
Kyungso tüm ikazlarına rağmen durmadı, üstüne doğru yürümeye devam ederken burnundan dudaklarına akan koyu renkli kanı diliyle temizledi. Chanyeol da geri geri yürümeye devam ediyordu, kuyruğunun hareketleri de hızlanmış öyle ki kuyruğun ucu ayakkabısının burnunu teğet geçmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eating Oleander
FanfictionEski bir polis memuru olan Park Chanyeol, ülkenin en büyük büyücü ailesinin cinayet davasını alır.