Üç

131 16 43
                                    

Eylül ayı yağmurla gelmişti.

Saat sabah on olmak üzereydi, hava gri bulutlarla örtülü ve insanı bunaltacak kadar nemliydi.

Cenazenin gerçekleştirileceği Khaangerel Kilisesi'ne yalnızca Ryungi'nin ailesi ve aile dostları kabul edilmişti. Basın ve katılmak isteyen diğer insanlar kilisenin dışında bekliyordu.

1700'lü yıllarda yapılan bu kilise, Kim Ryungi'ye son kez veda etmek isteyenler için oldukça küçüktü. Yıldız Geçidi olaylarında zarar görmüştü ancak isyandan beş yıl sonra Kim Rinyong tarafından restorasyonu yaptırılmıştı. Ailenin bu kilisede ısrarcı olmasının nedeni buydu. Cenaze töreni sonrası da Ryungi'nin naaşı, aile mezarlığına gömülmesi için Jeju Adası'na gönderilecekti.

Kilisenin beton duvarlarla etrafı çevrilmiş bahçesi bu mevsime ait olmayan yemyeşil ağaçlarla ve hoş kokulu çiçeklerle doluydu. Kilisenin giriş kapısının önünde bir metrelik beyaz mermer sütun üzerinde, Aziz Gerel'in ellerini iki yana açarak durduğu iki buçuk metrelik, bronz heykel vardı. Kilisenin iki kanatlı, ceviz ağacından yapılma devasa kapısı ve kapının hemen üstünde yer alan vitraylı gül pencere vardı. Bu kapı kilisenin tek kapısıydı.

Chanyeol bu kapının önünde Siyeon ve beyaz renkli üç tane Rus Tazısı ile içeri alınmayı bekliyordu. Tasmaları Siyeon tarafından tutulan tazıların her birinin ağızlığı vardı ve etrafa yayılan büyü enerjisi yüzünden huzursuzca tasmalarını çekiştiriyorlardı.

Siyeon da aynı huzursuzlukla onları zapt etmeye çalışıyordu. Siyah, kadife döpiyesinin içinde bunaldığı belliydi ve muhtemelen giymiş olduğu topuklu botlar da canını yakıyordu.

Benzer bir huzursuzluk Chanyeol'de de vardı, göğsünden boğazına kadar yükseliyor ve nefesini kesiyordu. Aşırı yorgun olmasına rağmen bir türlü uyuyamamıştı, üstelik sabah kahvaltı niyetine yediği tuzlu çörek ve iki bardak zift kadar koyu kahve midesinde çalkalanıyordu. Ağzında iğrenç bir safra tadı vardı, kusmadan bu günü bitirmeyi umdu.

Chanyeol, Seul'e gelirken yanına fazla kıyafet almamıştı; üzerinde açık mavi gömlek ve siyah pantolonu vardı. Omuzuna geçirdiği siyah ceket pantolonunun takımı değildi, kravatı da yoktu. Sabah tıraşını olmuş, yapabildiği kadarıyla da karmaşık saçlarını düzeltmişti ancak nemden dolayı saçları iyice kabarmıştı. Kıyafetinin sıkıntı çıkarmamasını umut etti, saygısızlık yapmayı istemezdi.

İkisi de davetli değildi elbette ancak Chanyeol, Kim Ryungi'nin çocuklarını, onlarla görüşmeden önce görmek istemişti. Onları uzaktan görmenin biraz bile olsa karakterleri hakkında bilgi vereceğini düşünüyordu. Hem Kim Ryungi'nin nasıl bir baba olduğunu süslü cümlelerle değil de onun kanından olanların tavırlarıyla öğrenmek istiyordu.

İçeri girmenin tek yolu, Siyeon'nun yeni ortağı olan Zhang Yixing'in gelip onları yanına almasıydı ancak tören neredeyse başlamak üzereydi ve hâlâ gelmemişti. Zaman geçtikçe sinirleri iyice geriliyordu, bekletilmekten hoşlanmazdı Chanyeol.

Beton duvarların ardından yükselen sesleri duyabiliyordu Chanyeol. Duvarların yüksekliği üç metreye yakındı, kiliseye giriş, kapısı üzerinde süslemeler olan iki kanatlı, metal bir kapıyla sağlanıyordu. Bu kapı şu anda kapalıydı ancak yine de görüntüsünün alınması ihtimaline karşı heykelin arkasına geçmişti, farklı açılardan görüntü alınmasını da etrafı saran ağaçlar engelliyordu.

Kim Minji zamanında yeterince karnını ağrıtmıştı, basını tekrardan etrafında görmek isteyeceği son şey bile değildi. Zaten onların dikkatini çeken bambaşka şeyler vardı: Ölümü büyük yankı yaratmış bir adamın bu kadar sade ve az kişiyle uğurlanacak olması çok ilgi çekiciydi ve her biri bu konuda hikaye yazmaya hevesli olmalıydı.

Eating OleanderHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin