Bilinci uykuyla uyanıklık arasındaydı.
Sürekli birinin konuşmalarını duyuyordu, telaşlı adımlarla etrafta dolaşıyor ve soğuk elleriyle Baekhyun'a dokunuyordu. Bu kadar dış uyarana rağmen yorgun beyni onu uyandırmamak ve halüsinasyonlar göstermek konusunda ısrarcıydı.
Her biri birbirinden farklı ve karmaşıktı halüsinasyonların; ne zaman başlayıp ne zaman bittiğini, yeni bir görüntüye, yeni bir Baekhyun'a nasıl geçtiğini kavrayamıyordu. Sürekli dönüp duran bir hız trenindeymiş gibi akan görüntüler genellikle büyük dedesinden kalma evin salonunda başlıyordu.
Lisede okurken bazen bu evde kalırdı Baekhyun, annesi eşinden gizlice bu evin anahtarının kendindeki kopyasını oğluna vermişti. Yasal yetişkinlik yaşı yaklaştıkça asıl yaşadıkları evde mümkün oldukça durmamaya zorlardı kendini; okul kapanana kadar sınıfında, gece yarısına kadar da görevliler tarafından yollanmadıkça halk kütüphanesinde kalırdı. Eve gitmeyi hiç istemediği zamanlarda büyük dedesinin evi kurtarıcısı olurdu. O evde kaldığı süreçte ışıkları asla açamazdı, parmak ucunda yürüyerek komşulara varlığını hissettirmemeye çalışır, salondaki antika sayılacak kadar eski, rahatsız koltuklara yatardı ama orası dünyadaki en rahat ve güvenli yer gibi gelirdi.
Gözlerinin önünden akan görüntüde eskiden olduğu gibi salondaydı, yatak olarak kullandığı koltuktan oturuyordu ve sahibini göremediği eller tarafından boğuluyordu. Güçlü ve kemikli parmaklar mengene gibi yakalamıştı boğazını, ne soluk almak ne de hareket etmek için santimlik bir çıkışı bile yoktu. Sadece çelik kadar sert elleri bileklerinden tutabiliyordu.
Göğsünün üstünde bir ağırlık hissetmeye başladığında paniklemişti, nefes almak için ağzını açmak istedi ama dişleri sadece birbirine vuruyordu. İşe yaraması umuduyla omuzlarını oynatmaya çalıştı ancak feci halde başarısızdı ve gittikçe daha da panik oluyordu. Kimsenin duymayacağını bilse de yardım için çığlık atmak istiyordu, birbirine vuran dişleriyle pörsümüş dili hiç yardımcı olmuyordu ne yazık ki. En sonunda boğazından rahatsız edici bir ses çıkartabildi. İlki için tüm gücünü kullansa da ikincisini çıkartmaya çalıştı.
Bu zorlu çabası, birinin omuzlarından hafifçe sarsmasıyla ödüllendirildi. Boğazındaki eller çekilmiş, göğsüne oturan ağırlık uçup gitmişti. Zorlukla açtığı gözleriyle buranın büyük dedesinin evi olmadığını gördü, başı yana yatıktı ve hemen yan taraftaki muayene paravanından hastanede olduğunu anladı. Hatta buranın iki kişilik müşahede odasını olduğunu fark etti, paravanın diğer tarafında da kimse yoktu. Neden burada olduğunu sorgulamadı, gittikçe zayıflayan vücudu iflas etmişti en sonunda. Başına neler geldiğini hatırlayınca bıkkınlıkla nefes vermek istedi ancak bu hareketi burnundan kan boşalmasına neden oldu.
Panikle doğrulmak istedi ancak omzunu hâlâ tutmakta olan eller aninden kalkmasını engelledi. "Sakin ol, Baek." dedi Jongin. Üvey abisi oturur pozisyona gelene kadar ellerini ve gözlerini ondan hiç çekmedi. En sonunda istediği şekilde durunca yatağın yanındaki küçük dolaptan metal, ufak bir tas alarak Baekhyun'nun önüne koydu. Hareket boyunca kıyafetleri, üstüne serilmiş ince pike kan olmuştu, ağzına da kan dolmuştu. "Kafanı kaldırma, öne doğru eğil."
Ağzındaki bir dolu kanı tükürdü önce, yine Jongin'nin kendisine uzattığı bezle ağzını ve çenesini sildi. Ensesinden yayılan ağrı her bir tarafını sarsa da üvey kardeşinin dediği gibi oturmaya devam etti. Kolu eskisinden daha da hassas gibiydi, gözleri yorgunlukla geri kapanıyordu. Jongin o sırada bir hemşireden soğuk kompres jeli istedi. Göz ucuyla üvey kardeşine bakınca lekeli scrubsını çıkarıp yerine siyah bir tişört giydiğini gördü. Kendisine müdahale ederken üstünü daha çok batırmış olmalıydı, tişörtün üstüne giydiği önlüğünün kolunda ve manşetinde silinmeye çalışılmış kan lekeleri duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eating Oleander
FanficEski bir polis memuru olan Park Chanyeol, ülkenin en büyük büyücü ailesinin cinayet davasını alır.