2

118 10 2
                                    

Not: Normalde Jeongguk lise son sınıf, Jimin ise lise bir fakat bazen bazı sınıfların dersleri denk geldiği için aynı soyunma odasını kullanıyorlar. Bilginize.

Keyifli okumalar,

Jeongguk

Soyunma odasındayız. Sanırım ders bitimi, su seslerini az da olsa duyabiliyorum. Çantama doğru ilerleyip şampuanı elime aldım. Ve sonra gözlerim odayı taradı. Aradığım kişiyi bulunca dudaklarımda sahte bir tebessüm belirdi.
Evet, yine o çocuk.
Birkaç adımda yanına ulaşıp bütün gözlerin bize dönmesine neden oldum. Gözleri ben dışında her yeri inceliyordu. Ve cılız olan bedeni çoktan titremeye başlamıştı bile. Odadaki bütün sesler kesilmişti, hatta bazı su sesleri bile. Tek duyabildiğim küçüğün düzensizce alıp verdiği nefes sesleri. Ağzımı aralayıp konuşacağım sırada sanki diyeceklerimi önceden biliyormuş gibi gözlerini zorda olsa bana bakmaya zorladı.
Göz göze geldiğimiz an gözlerini inceledim. Açık kahverengi, korkudan parıldayan gözler. Gözleri çok güzel, evet, kesinlikle öyle. Incelemeye devam ettim. Bir duygu aradım gözlerinde. Ve aradığımı bulmam uzun sürmedi. Korku vardı gözlerinde, endişe, yorgunluk. Istediğimi bulmamın verdiği rahatlıkla elimdeki şampuanı açtım. Ne yapacağımı tahmin ediyorsunuzdur. O da etmişti ki minik ellerini hemen basının üzerine siper etmişti sanki koruyabilecekmiş gibi.. Açtığım şampuanı başının biraz üzerine getirdim. Ve yavaşça dökmeye başladım. Şampuan eline değer değmez anlık bir refleksle elini çekip geri koydu. Etraftaki sessizlik yerini kahkahalara, flaş seslerine bıraktı. Şişenin yarısını döktüğümde ayakkabısı dahil her yeri kirlenmişti. Amacım buymus gibi aynı anda şampuanı dökmeyi kestim. Ve rastgele bir yere fırlattım. Çıkan sesle irkildi. Kıpırdamıyordu, bana karşı gelmek için hiçbir şey yapmıyordu. Sadece öylece durup yeri seyrediyordu. Gözlerimi ondan çektim ve etrafı inceledim. Baya kalabalıktı buda benim işime gelmişti.

"Arkadaşımızın üzeri kirlenmiş gibi, sizcede öyle değil mi?"

Beni onaylayan mırıltıları işitince bu sefer gözlerimi tekrar karşımdaki bedene çevirdim.

"Böyle kirli kirli durmayacaksın değil mi?"

Ona dediğimi anlamış olacak gözlerini çekingen bir tavırla benimkilerle birleştirdi.

"L-lütfen yapma."

Sesi zaten çok kısıktı birde etrafın gürültüsüyle sadece dudaklarının kıpırdadığını gördüm. Ondan kat kat yüksek bir sesle,

"Arkadaşlar lütfen sessizlik, karşımdaki arkadaşımızı yeterince iyi duyamıyorum."

Cümlenin bitmesiyle birkaç saniye sonra sessizlik oldu.

"Şimdi tekrar söyle."

"L-lütfen yapma artık."

Dudaklarım kibirle havalandı. Etraftaki fısıltılar yeniden artmaya başlayınca,

"Oh, ben sadece senin iyiliğini düşünüyordum. Lütfen beni yanlış anlama."

Gözlerime baktı, tam bir şey söyleyecekken gözlerimdeki kararlılığı görmüş olacak ki ağzını yeniden kapattı. Kabullendiğini farkedince,

"Yoksa yardım mı lazım, hiç merak etme arkadaşlar bunun için var."

Ellerimi tişörtünün alt kısmına getirdim ve yavaşça sıyırmaya başladım. Gözleri dolmuştu. Dudaklarını ısırıyordu. Ellerini yumruk yapmıştı ve sanırım tırnaklarını kendine batırıyordu. Hava sıcak olduğu için içine bir şey giymemişti. Tek elimle tişörtü tutarken diğer elimle kollarını yukarı kaldırmasını sağlamıştım. Kolları kalkınca geriye kalan tişörtü hızlıca çekip çıkardım. Birden etrafımdaki sesler azaldı. Fısıltılar başladı. Gözlerimi vücuduna indirdim. Kimisi bu hafta içinde olmuş olacak kadar yeni, kimisi bir kaç aylık, kimisi de sayamayacağım kadar eski yaralar vardı. Irili ufaklı bir sürü iz. Çoğu kemer izi. Yer yer kesikler, sanırım kesiklerin suçlusu kendisi. Gözlerinden bir damla yaş geldi, onunla eş zamanlı olarak avucundan bir damla kan damladı. Sanki bütün sırları paydosu çekmiş ve acısını anlatacak birilerini buldukları için konuşuyorlardı. Buradayız diyorlardı, biz hep buradaydık. Bu çocuğun tek arkadaşı biziz, hep bizdik.
Gördüklerim beni bile rahatsız etmiş gibiydi. Bir anlığına gözlerim acıma duygusuna şahitlik etti. Saniyeler geçmeden eski haline döndü. Eski acımasız, duygusuz haline. Sanki karşımda çok komik bir şey varmış gibi gülmeye başladım.

"Vay vay, kim bu güzel izleri bize bağışlayan kişi."

'Özellikle şuradakine bayıldım.' diyip elimi yeni gözüken bir yara izine bastırdım. Aynı anda irkilerek geri çekildi. Elindeki tişörtü hızlıca üzerine geçirdi. Gözlerini bir kaç saniyeliğine kapadı ve açtı.

"Artık g-gidebilir miyim?"

"Bilmem, benden değil etrafındakilerden izin alman lazım."

Derince yutkunup bana baktı.

"L-lütfen yetmedi mi artık?"

Ağzımın içinden bir hm sesi çıkarıp düşünüyormuş gibi yaptım. Beklentiyle yüzüme bakıyordu. Birkaç saniye sonra,

"Yetti. Dedim ya etrafındakilere sorup gidebilirsin."

Titrek ve derin bir nefes aldı. Bacağının titremesi artmıştı. Bu havada bile giydiği uzun kollusuna sindi iyice. Gözlerini etrafında gezdirip nefesini düzene sokmaya çalıştı. Pek başarılı olduğu söylenemez. Ağzını açtığını farkettiğimde elimle kalabalığa doğru bir işaret yaptım. Gürültü tekrar azaldı ve karşımdaki küçük bedenden çıktığı fazlaca belli olan ses duyuldu.

"A-artık gidebilir miyim. L-lütfen."

Bir iki saniye sonra kahkaha sesleri yükseldi. Küçük, cevaplarını beklemeden hızlıca kapıya doğru ilerledi. Kalabalığı yarıp uzaklaştı. Arkasından bir süre baktıktan sonra kalabalığa ithafen,

"Pekala millet, bugünlük bu kadar eğlence yeter."

03.17

Bir anda yataktan sıçradım. Gözlerimi açar açmaz ellerim sağ tarafımdaki komodinin üzerindeki suya ilişti. Birkaç yudum alıp soluklanmaya çalıştım. Bugün gördüğüm kabus hepsine kıyasla daha kötüydü. En çok aklımda kalandı. O yaralar gözümün önünden gitmiyor. Sanki birebir dokunmuşum, hissetmişim gibi.




18.04.23

fuck fate, jikook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin