9

46 7 0
                                    

Jimin

Neredeyse kırılacak olan kapının sesiyle uyandım. Hava henüz aydınlanmamıştı bile. Gözlerimi açmaya dahi zahmet etmeden ezberimde olan yoldan kapıya doğru ilerledim.

"Noluyor amına koyayım." diye mırıldandırken kapıyı açtım. Gelen Taehyung'du. Yeni uyandığını belli eden kalın sesiyle,

"Daha hazırlanmadın mı?" dedi.

"Bu saatte ne hazırlanması Tae?"

"Ohoo sen saati kaç sanıyorsun?"

Esneyerek omuz silktim.

Bıkkın bir şekilde ofladı ve

"Ben de kime soruyorsam."

Omzumu hafifçe ittirerek içeri girdi. Çoğu gün benim ya da onun evinde takıldığımızdan burası onun ikinci evi gibiydi. Kapıyı kilitleyip içeri geri döndüğümde çoktan yatağımı kapmıştı bile it.

"Paşam, kahvaltı da arzu eder miydiniz?"

"Yok, sabahları midem almıyor canım."

Dolaptan elime geçirdiğim ilk kıyafeti yüzüne fırlattım.

"Uyuyadur. 15-20 dakikaya hazırım."

Belli belirsiz homurdandı ve iyice yayılarak  kaldığı yerden devam etti. Üzerime rastgele bir şeyler geçirip mutfağa geçtim. Tae çoktan uyuyakalmıştı bile.

Buraya kendini nasıl attı acaba.

Evde olan ve en kısa sürede yiyebileceğimiz tek şey mısır gevreğiydi. Tabaklara -onunkine benimkinin en az iki katı kadar- koydum ve işte geriye işin en zor kısmı kaldı.

Bir adet yeni uyumuş Taehyung'u uyandırmak.

15-20 dakikaya çıkacağımız evden 40 dakikaya anca çıkmıştık. Büyük ihtimal ilk derse geç kalacaktık.

Yediğimiz onca azardan sonra yerimize anca oturabilmiştik. Gece bir iki saat zor uyuyabilmiştim ve gözlerim oturduğum yerde istemsizce kapanıyordu. En sonunda hocanın sesi de iyice mayıştırmaya başladığında kafamı sweatimin kapüşonuyla biraz da olsa kaybetmeye çalıştım. Dersi zaten bildiğim için biraz kestirmenin hiçbir sorun yaratmayacağına karar verip kendimi uykuya bıraktım.

Gözlerimi açtığımda felsefe dersindeydik ve ben bu karıdan nefret ediyordum. Yaşlı sayılmazdı hatta benden en fazla 7-8 yaş büyüktü. Emin olun bu ülke sınırları içerisinde genç olmasına rağmen en sıkıcı kadın.

Derse odaklanmaya çalışıyordum ama bunun bir sike yaramayacağını farketmem yalnızca 10 saniyemi aldı. Taehyung'a bir göz attım. Mışıl mışıl uyuyordu. Tekrar uyumayı düşünürken sınıfın kapısı çaldı. Büyük ihtimal ya derse girmeyip yakalanan ve sınıfa tekrar gönderilen öğrencilerden biriydi ya da nöbetçi. Boşverip kafamı sıraya dayamamla hocanın,

"Hoşgeldiniz Müdür Bey." demesini duymam bir oldu. Kafamı hemen sıradan kaldırıp kapının oraya baktım. Siktir, gerçekten de oydu ve orada dikiliyordu. Çok geçmeden kendisi gördüğüm gibi sesini de işittim.

"Hoşbuldum Chun-ae Hanım. İzniniz olursa bir dersliğine sizi dinlemek istiyorum."

Herkes nefesini tutmuş hayranlıkla onu izliyordu. Bazı erkekler bile. Hoca şaşırmıştı fakat belli etmemeye çalışıyordu.

"Tabii ki. Dilerseniz buraya gelebilirsiniz." diyerek kendi yerini gösterdi.

"Hiç gerek yok. Ben arkada bir yerlerden izleyeyim. Lütfen ben yokmuşum gibi, çekinmeyin."

Gözlerini arka taraflarda gezdirmeye başladı. Göz göze gelmemek için kafamı Taehyung'a doğru çevirdim ve sert sayılacak şekilde sarstım. Kış uykularından birine yattığı için hiçbir tepki alamamıştım. Sonra kafamı arkaya çevirdim.

Siktir.

Tam arka sıramda kimse oturmuyordu. Emin olmak için gözlerimi birkaç kez kapa-aç yaptım. Ama boştu işte. Lanet olası sırada kimse oturmuyordu. Kafamı geri önüme çevirince onun buraya doğru yaklaştığını gördüm. Etrafımda ki sesleri net duyamıyordum bile. Kitlenmiştim. Yaklaştıkça kalbim daha hızlı atmaya başlıyordu. Terliyordum, hemde soğuk soğuk. Arkama geçtiğinde kalp atışlarımdan başka bir şey duyamıyordum. Nefes bile almamaya çalışıyordum çünkü o lanet parfümü hala eskisi gibi kokup beni deli etmeye yetiyordu. Gözlerim bu sefer saati bulduğunda daha dersin bitmesine yirmi beş dakika kaldığını gördüm. Hiç bitmeyecek bir yirmi beş dakika. Arkada onun varlığını hissedebiliyordum ve bunun benim için iyi olduğunu söyleyemem. Ne yapmam gerektiğini bile bilmiyordum. Durup dersi mi dinlemeliydim ya da önümdeki hiçbir sike yaramayan kitaba bir şeyler mi karalamalıydım bilmiyordum. Tek düşünebildiğim onun şuan arkamda oturduğu ve bana oldukça yakın olduğuydu, en azından üç yıl aradan sonra. 

Ben düşüncelerimle kaybedeceğim bir savaşa girmişken arkamda bir hareketlilik hissettim. Yerinde kıpırdanıp duruyordu. Dizini hızlıca salladığı için bunu ben de hissedebiliyordum.

Ben ne olduğunu anlamlandıramadan o bir anda yerinden kalktı ve yanımdan hızla geçerek sınıftan çıktı. Tabii ki arkasında sınıfın kapısına bakakalmış bir sürü öğrenci ve bir öğretmen bırakarak.

Bir süre kapıya bakalaldım. Gerçekten delirmeye başlamış olmalıydı ya da ben şizofrene bağlayıp kafamdaki sahte senaryolara kendimi fazla kaptırmaya.









20.12.23

fuck fate, jikook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin