Jungkook
Bir kaç yılın ardından tekrar buradayım.
Kore'de.
Uçaktan inince benim için önceden rezervasyon yapılmış otele gittim. Hemen üzerimi değiştirmeye başladım. Rahat kıyafetlerimden kurtulup takım elbisemi giydim. Buraya gelmeden önce kişisel bakımımı hallettiğim için geriye saçlarım kalmıştı. Biraz sprey yardımı ile düzene sokmaya çalıştım. Babamın karşısında her zaman düzenli ve temiz olmam lazımdı. Kendimi aynada son bir kez inceleyip, adımlarımı beni halihazırda bekleyen arabaya yönlendirdim.
Gözlerimi kapatıp zaten beni nereye götüreceğini bilen şoförün sorularını es geçtim. Babamla o günden beri konuşmamıştım. Küçük yaşlarımdan itibaren böyleydi. O ne zaman isterse o zaman konuşurduk. Ögrencileri onun katı olduğunu düşünürdü.
Bu bana hep komik gelir çünkü sürekli onların yerinde olmak isterdim. Babam bir kere bile olsa bana gülsün, benimle gurur duysun isterdim. Lakin hiçbiri olmadı tabii ki. Ne eskiden ne de şimdi. O yüzden biraz da olsa gerginlik var içimde. Genelde önemli bir olay olmadığı sürece beni aramaz. Kore'ye bile çağırıyorsa bu iş epey önemli demektir.
Araba nihayet okulun önünde durduğunda hemen içeri geçmeyip etrafı incelemeye başladım. Ortalık sakindi, pek kimse yoktu. Sanırım dersteydiler. Buraya en son üç yıl önce gelmiştim. Ne yazık ki son bir yılı silinik. O yüzden dört diyebiliriz. Öyle çok kalıcı bir arkadaş ortamımın olduğunu söyleyemem ama kötü bir lise hayatım olmadı diyebilirim.
Okul gereğinden büyük olduğu için hızlı sayılacak şekilde yürüdüm. Babamın belirlediği saatin gelmesine birkaç dakika kala odasının önündeydim. Son bir kez üzerimdekilere göz gezdirip kapıyı tıklattım.
"Gir."
İçeriden gelen tok sesle yutkundum. Sikeyim. Şimdiden mideme ağrılar girmişti. Kapıyı açınca gördüğüm bedenle eğilmem bir olmuştu. Sabırla onun konuşmasını bekledim.
"Karşıma otur Jeon."
Şuan sadece buradan bir an önce defolup gitmek istiyordum. Karşısındaki sandalyelerden birine oturunca o da anlatacaklarına başlamıştı.
"Kısa keseceğim Jungkook. Seni yurtdışına ne için yolladığımı biliyorsun. Orada olan öğrenimini tamamladığına göre buradaki asıl işine geçebilirsin."
"Nasıl yani baba?"
"Buradaki işin tam olarak bu okul. Yeni müdürü sen olacaksın."
"Ne?"
"Ne demek ne? Dediklerim yeterince anlaşılır şeyler Jeon. Seni aramamı bekle."
Ayağa kalkıp kapıya doğru ilerledi. Peşinden ben de kalkıp,
"Ama baba benim orada bir hayatım var."
Cümlemi bitirir bitirmez sağ yanağıma bir tokat yolladı.
"Sana lafımı ikiletme demiştim Jeon! Eğer bu hareketlerine devam edersen sadece tokatla kurtulamazsın."
Büyüdükçe daha çok koyuyormuş insana bu tokatlar.
Bir hışımla odadan çıktım. Duvarlar üstüme üstüme gelmişti. Sanki boğazımı sıkan şey kravatmış gibi çıkarıp öylesine bir yere fırlattım. Teneffüs zili çalmış olmalı ki etraf öğrenci kaynıyordu. Koridorlar daha da üstüme gelmeye başlayınca kendimi dışarı attım. Hızlı adımlarla arabaya doğru yürürken bir beden duraksamama sebep oldu.
Minik bir beden.
Bir an yine rüya gördüğümü düşünüp inanmak istemedim. Ne kadar kafamda o olmadığına kendimi ikna etmeye çalışsam da gözlerim aksini söylüyordu sanki. Zaten okuldan biri olmadığım için dikkat çekerken bir de yolun ortasında aniden durmam dikkatleri daha çok üzerime toplamıştı. O an hiçbir şeyi düşünemiyordum. Sanki bütün hücrelerim karşımdaki o minik bedene odaklanmıştı. Biraz önümde arkadaşlarıyla konuşuyordu. Anlaşılan kalabalığın neye odaklandığı onun pek ilgisini çekmiyordu.
Ta ki arkadaşı eliyle benim olduğum tarafı işaret edene kadar.
Siktir.
11.09.23