Bölüm müziği: Ayla Dikmen- Anlamazdın
İnsanlar kalpsiz varlıklardı. Karşıdaki insan ne düşünür ne hisseder, pek bir önemi yoktu. Sevgi onlar için bir oyuncaktı. Sıkılana kadar oynarlar, sıkıldıkları zaman bırakırlardı.
Hassas kalpli insanların sayısı bu yüzden bu kadar azdı. İnsanların duygularını sömüren o topluluk, asla rahat durmayacaktı. Ruhlar huzur bulmadıktan sonra sevginin ve saygının sayısı daha da azalacak, belki de bir daha asla gerçek aşk olmayacaktı.
Ben Liya Demir. Hayatımda ki en büyük şansımı Deniz'imi, gerçek aşkımı bularak kullandım. Ve onu kaybetmeyecektim. Buna inanmalıydım.
İşte öyle bir zaman geliyordu ki, kendimizi yalan olan bir doğruya inandırmamız gerekiyordu. Belki de inandırmamız gereken en büyük şey
kuru bir 'seni seviyorum' kelimesiydi. Buna İnanmalıydık. Kendimizi hep inandırmalıydık...~21 yıl sonra~
"Anne telefonumu bulamıyorum. Gözüne çarptı mı hiç?" Mutfak masasında bekleyen telefonu elime aldım. "Ateş gel bakalım buraya" bir kaç dakika sonra yanımdaydı. "Sen olmasan ben ne yapardım annecim" yanağıma sulu bir öpücük kondurdu. "Merih abi ne zaman gelecek?" Evin kapısı kapandı. "Geldim bile." Merih elinde poşetlerle mutfağa girdi. "Merih ne gerek vardı, teşekkür ederim." Gülümseyerek bana döndü, "bir daha 'ne gerek var dı' kelimesini duymak istemiyorum Liya Hanım."
Gülerek, "tamamdır." Ateş, Merih'in koluna girdi. "Biz gidiyoruz o zaman anne. "Peki tamam, dikkatli olun." Kapıya doğru koştular. Bunlar Hiç büyümeyeceklerdi.
Mutfaktan yeni pişirdiğim kahvemi alıp oturma odasının, balkonuna geçtim. Ağaçların ardında batan güneşi izledim bir süre. Bu manzara bana Hafızamı kaybettikten iki yıl sonra hayatını kurtardığım Deniz'imi hatırlattı. Batan güneş ile birlikte kurtarmıştım onu. Kalbime ağır bir acı saplandı.
Beni gördüğünde aklını kaybetmişti sanki. Anlamamıştım o zaman. Nasıl bir histi sevdiğini kaybetmek bilememiştim. 22 yıldır tek bir haber bile alamamıştım ondan. 22 yıldır her gece ve her sabah onu bekledim, yılmadan usanmadan.
Kokusunu, sesini, yüzünü en önemlisi sevgisini unutmaktan o kadar korkuyordum ki. Onsuz olan bu dünya bana ne kadar ağırdı. Yaşama isteğimi sömürüyordu sanki. Oğlumuz Ateş, tıpkı babası gibiydi. Mavi gözleri, karamel rengi saçları, kokusu bile babasıydı.
Her gün koklayıp öpüyordum Ateş'imi. Sanki Deniz'ime olan hasretimi dindiriyordu bir nebze. Özlüyordum, o kadar özlüyordum ki onu. Kalbimde, derinlere kadar hissettiğim o sevgi unutamıyordum. Merih bana evlenme teklifinde bulunmuştu. Çok iyi biriydi bize sahip çıktı. Fakat hep reddettim. Ben Deniz'imden başka kimsenin olamazdım.
~21 yıl önce~
"Ne kanıtı ne diyorsunuz siz?!" Gece bana yaklaşarak, "Liya sadece karakola gidip geleceğiz hadi." Bana uzattığı eli sertçe ittim. "Ne diyorsun sen Gece? Şuan burada Deniz var ve ben karakola gideceğim öyle mi? Çok beklersiniz!"
Çoğu polis ekibi eve varmıştı bile. Başkomiser yanıma gelerek kolumu tuttu. Merih, komiserin kolunu iterek, "Ne yaptığını sanıyorsun?" Komiser, Merih'e yapmacık bir gülüşle "şüphelimi gözaltına alıyorum. Var mı bir diyeceğin. Ha yiyorsa diyebilirsin. Seni de çok rahat atarım nezarete." Merih ellerini pantolonun cebine yerleştirdi.
"Koç Holding'in sahibi Merih Koç ben. Kim kimi nezarete atar bilemem tabi." Komiser yapmacık gülümsemesini tekrar yüzüne alarak, "Bende Başkomiser Sarp Arslan. Ayrıca TCK 106. Madde 2. Fıkrası uyarınca bir polisi tehdit etmenin suçu 2 yıldan 5 yıla kadar uzanan hapis cezasdır." Merih sabır dilercesine kafasını yukarı kaldırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAŞLANGIÇ 2: SON
FanfictionKitap tasarımı: @siyah_yazar Deniz'i bulma umuduyla yanıp tutuşan Liya, Rıza'yı öldürme suçundan polisleri peşine takar. Merih'in ona olan büyük aşkı ile savaşırken, bir yandan da polisleri oyalamak ve delilleri yok etmek zorundadır. Bir bebeğini dü...