💎4.BÖLÜM💎

102 25 98
                                    

Mezarlıktaydım, önümde iki mezar. Mezar taşında yazan iki isim. Ayşe Demirel ve Fırat Demirel. Babamın mezarının kenarına oturdum, annemin mezarını daha iyi görebilmek için. "Anne nasılsın ?" Dedim, sanki cevap verebilecekmiş gibi.

"İyi değil. Senin yüzünden." Dedi, kalın bir ses. Bu sesin sahibini çok iyi tanıyordum.

"Baba..." dedim, titreyen bir sesle. Arkamı dönmem gerekiyordu Ama yapamadım. Yapmam gerekiyordu. Yapmam gerekiyordu...

İçimden kaç kez tekrar ettim bilmiyordum. Cesaretimi topladım döndüm arkama. Dönmez olaydım.

Babam karşımda duruyordu dimdik, her zamankinden tek bir farkla. Karnında bir bıçak vardı.

Benim sapladığım bıçak vardı.

"Ben böyle olsun istemedim baba. Yemin ederim böyle olsun istemedim." Dedim, ağlamaya başladım. Sanırım sadece rüyam da ağlayabiliyordum.

"Elmas" dedi, babam dedi Ama ses babama ait değildi. "Elmas." Dedi, tekrar sarsılmaya başladım Ama sarsan babam değildi.

"Elmas!!" Dedi, Yusuf. Ahh!! Kabusmuş. "Yusuf, " dedim, titreyen ağlamaklı sesimle. "İsteyerek olmadı. Yemin ederim isteyerek olmadı." İsteyerek olmamıştı. Babam ölsün istememiştim. Canı yansın istemiştim o an. "Tamam biliyorum. İsteyerek olmadı sakinleş ellerin titriyor." Dedi, o söyleyene kadar ellerimin titrediğini fark etmemiştim. Haklıydı sakinleşmeliydim Ama nefes alamıyorken bu çok zordu.

Nefes alamam yetmezmiş gibi boşluğuma bir ağrı saplanmıştı. Kahretsin! Neler oluyordu.Nefes alamıyordum.Kesik kesik bir şekilde "Yusuf. Ben. Nefes. Alamıyorum." Dedim, nefes almaya çalışırken ne dediğimi anladımı bilmiyorum.

Artık nefessizlikten öksürmeye başladığım da Yusuf hemen beni dışarı çıkardı. Bir banka oturtup koşarak karşı tarafta ki tesisin alışveriş yerine girdi. Bir dinlenme tesisinde olduğumuzu bile yeni fark ediyordum.

Yaklaşık bir, bir buçuk dakika sonra Yusuf koşarak elinde bir suyla yanıma geldi. "Al. İç bunu." Dedi, kafamı sallayarak onayladım. Titreyen ellerimle su içemeyeceğimi anlayınca kendisi bana içirdi.

"Senin panik atağın mı var ?" Dedi, hafif bir sinirle. Neye sinirlenmişti ki ? Endişesi yüzünden okunuyordu aynı zamanda. "Yok. Yani bilmiyorum. Niye ki ?" Dedim, neden sorduğunu anlamaya çalışıyordum.

"İzmir'e gittiğimizde seni doktora götüreceğim. Panik atağın var." Dedi, doktor musun sen ? Nerden biliyorsun halla halla.

"Çok biliyorsun sen doktorsun sanki Amına koyayım!" Dedim, küfür ettiğim için bir bana bir etrafa sinirli bir şekilde bakıyordu.

"Ne ? Sanki millet bizi dinliyor." Dedim, sinir ediyordu beni! Sinir! "Dinlememeleri küfür etmen gerektiği anlamına gelmez." Dedi, sanırım küfür etmem onu cidden sinirlendirmişti. Çünkü az sonra bana kafa göz dalıcakmış gibi bakıyordu. "Tamam, küfür yok. Söz." Bu sözü tutmayacağımı çok iyi biliyordum.

"Neredeyiz bu arada ? İzmir'e ne kadar kaldı ?" Dedim, bunu sorarken etrafa nerede olduğumuza dair tabela arayordum.

"Geldik neredeyse, çok az kaldı. Burda bir kaç gün kalırız. İstanbulda değilde burda olduğumuzu öğrendikleri anda biz İstanbul da olacağız." Dedi, gökten çocuğun beynine plan mı yağıyordu. Hep bir planı vardı.

"Denize de girer miyiz ?" Diye, sordum hevesle. Yüzünde bir tebessüm oluştu. "Gireriz." Dedi, sadece. Bunu sorarken yüzme bilmediğimi unutmuştum Ama bunu ona söylemeyecektim.

"İyi misin ?" Dedi, aynı zamanda yanımdaki suya uzanıp beni kaldırmak için elini uzatmıştı. "İyiyim." Dedim, elini tuttum ayağa kalktım.

"Saat kaç ya ? Uyku düzenimin içine sıçtınız ya!"dedim, sitemle. Yüzü bana öyle hızlı dönmüştüki boynu çıtlamıştı. Onu arkamda bırakıp hemen arabaya binip kapımı kapatım. O da arabaya bindi. Arabayı çalıştırdı.

ELMAS Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin