12'

20.9K 2K 1.1K
                                    

Elimdeki telefona aval aval bakmamı sonlandıran şey, kapı zilim oldu. Geri cevap bile ne yazacağımı tartamadan, Taehyung kapımda bitmişti.

Oflayarak telefonu koltuğa fırlatıp kalktığım gibi salondan çıktım.

"Jungkook, tık tık tık. Kim o? Kim'miş oo. Aç kapıyı." Kapının ardından gelen sesini işitince sırıttım. Manyak zil zurna sarhoş olmuştu.

Kapının önüne vardığım gibi gözden ona baktım. Üstü çıplak çıkmıştı ve alnını kapıya vurarak kapıyı çalıyordu. Ah hadi ama!

Kapı kulpunu yakaladığım gibi açtığım anda, ağırlığını kapıya doğrudan vermiş olmalı ki, sarhoşluğunun etkisiyle de boş bulunup öne doğru tökezledi.

Göğüslerimiz orta yolda çarpıştığında, "Oppps." diyerek sırıttı. Gözleri kapanmanın eşiğine ulaşacak raddede kısıldıkça kısıldı.

"Taehyung, evinde yatıp zıbarman gerekiyordu, ne işin var burada?" diye huysuzca homurdandığımda, terli avuçlarını kollarıma yerleştirip benden tutunarak destek aldı. Ayakta dik bir konumda durmak konusunda zorluk yaşıyor gibi görünüyordu.

"Hadi evine geri dön, yürü." dediğimde, eğdiği başını kaldırdı ve yüzüme eğilirken yüzlerimizi aynı hizaya ulaştırdı. Kollarımdaki ellerinden birini oradan çekip aniden iki parmağını dudaklarıma bastırdığında şaşkınlıkla ona bakakaldım.

"Şşşh, geldim işte. Çağırdın geldim." dedi, parmaklarının altında kalan dudaklarıma hafifçe baskı uygularken. Kaşlarım çatılırken, parmaklarını itekleyip dudaklarımdan uzaklaştırdığım gibi söze atıldım.

"Pardon? Ben mi çağırdım? Ben sana gel dediğimi hatırlamıyorum?" diye yüzüne vurduğumda pişkince sırıttı ve hıçkırdı.

"Ama gelme de yazmadın. Yani bu da demek oluyor ki gelebilirim." Kelimeler dudaklarından sarhoşluğunun verdiği etki sebebiyle yuvarlana yuvarlana döküldü.

"Gelmemi istiyordun, eğer istemeseydin gelme yazardın, ama yazamadın." dedi hırıltılı sesi, ardından dudaklarıma az önce bastırdığı parmaklarıyla ağzını kapatıp boğazını temizledi.

"Sus ya. Evine git hadi tıpış." dediğimde omuzlarını umursamaz bir tavırla silkti. "Neden iki tanesiniz lan siz?" diye sorduğunda ağzım bir karış aralandı. Hah cidden!

Hıhlayarak, kollarından yakaladım ve kapıyı tekmeleyerek kapanmasını sağladım. "Gel geç içeriye, başımın belası!" diyerek onu çekiştirdim.

Tek kolunu omzuma atıp onu koridor boyunca yürütürken, ara ara savsaklamalar yaşadık. Çünkü üstüme düşecekmiş gibi ağırlığını olduğu gibi bana verdi.

"Duvardan tutuna tutuna gel. Belim tutuldu be ağırsın ağır!" diye isyan ederek geri çekildim.

Omzumdaki kolunu çekip doğruca ona dönmüş parmağımı yüzüne sallaya sallaya konuşmuştum.

"Sana tutunayım işte-" diye başlayıp bana uzandığı anda dengesini kaybetti. Tüm ağırlığıyla üstüme çullanırken, yere sağlam basmamış olmalıyım ki dengemi kaybetmem kaçınılmaz oldu.

Koridorun ortasında sırtüstü yere çakılmamla birlikte, onun da bodoslama üstüme yapışması bir oldu. Düşüşümüzün şokunu dahi bastıran etken, Taehyung'un üstüme düşerken dudaklarımızın birleşmesi gerçeği olmuştu.

Gözlerim yuvalarından fırlayacak raddede irileşti. Dudaklarımızın ansızın buluşması beynimde uyarı çanlarının devreye girme konusunda gecikme yaşadı.

Dudaklarımızı ayırıp üstten bana baktı. Dağınık saçları alnından aşağıya beceriksizce dökülürken, aralık dudaklarından sızan ılık soluklarından sıyrılan viski kokusu benim tenime çarpıp geçti.

Dudaklarına bulaşan lipbalmımı dili yardımıyla yalarken, kısık gözlerinin anbean gözümün önünde koyulaşmasını izledim.

"Tadını tam alamadım." dedi ve eğilip dudaklarımızı bir kez daha birleştirdiğinde genzimden şaşkınlığımı bildiren inilti tadında derin bir ses yükseldi.

Alt dudağımı dişlerinin arasına çekip ağzının içine aldığı gibi emdiğinde, gözkapaklarım kapanmanın eşiğine gelecek kadar uyuştu.

Dudaklarımızı ıslak bir sesle kısa bir süre sonra ayırdığında, "Mmhh, karpuzlu." diye hırıltılı bir sesle homurdandığında yüzüm şokla çarpıldı.

Afallamış bir şekilde ona bakmaya son verip omzuna vurdum. "Sen beni öptün mü!" diye bağırarak onu tekmelediğimde kıkırdayarak üstümden yuvarlandı.

"Öpücük sayılır mı ki? İlki kazayla oldu zaten. Diğeri için de sadece lipbalmımın tadına baktım." dedi kelimeleri ağzında geveleye geveleye.

"Lipbalmımın tadına bakmışmış!" diyerek ayağa fırladığım gibi onu da çekiştirip ayağa kaldırdım. 

"Öpüşmek istiyorsun, değil mi? Beni itmedin bile Jungkook, bunu yapabilirdin ama yapmadın." dediğinde kaşlarım çatıldı.

"Hah!" Haklıydı! Neden onu itmemiştim ki! Of! Sarhoşken bile uyuzdu ya!

Ayağımı kaldırıp terliklerimden birini çıkarttığım gibi omzuna vurduğumda inlese bile kıkırdamaya devam etti. Arkasını döndüğü gibi kaçmaya başladığında, "Gel lan buraya!" diye bağırıp peşine düştüm.

Ona yetişmem çok zor değildi çünkü sarhoş olduğu için hızlı koşamıyor, koşarken de yalpalayarak duvarlardan destek almak zorunda kalıyordu.

Kalçasına kalçasına terlikle vururken, tek eliyle kalçasını tuttu ve salona girdi.

"Elin çok ağır Jeon!" diye huysuzca söylenirken bana doğru döndü ve ellerini teslim oluyorum dercesine başının iki yanında havaya kaldırdı.

"Öpüşmek istiyormuşmuşum!" dedim burnumdan soluyarak. Ardından yeniden terliği göğsüne doğru indireceğim sırada bileğimden yakaladığı gibi beni kendine çekti.

Kendisi, arkasında kalan çiftli koltuğa düşerken beni de, çekmesi sebebiyle üstüne düşmeme yol açtı.

Elimdeki terlik kafasını teğet sıyırarak koltuğun kolçağına çarpıp yere gürültüyle düştü. Bense onun göğsüne boylu boyunca serilip kaldım.

Yine burun buruna geldik, fakat refleksle omuzlarından tutunmayı son anda da olsa başarmış olduğumdan kaynaklı dudaklarımız birleşmemişti bu kez.

Fakat yine de burun buruna gelmiştik ve gözlerimiz birbirine kilitlenmişti.

"Aklımı çok karıştırıyorsun Jeon."

**

Bölüm sonu :)

Umarım bölümü sevmişsinizdir. Bol bol oy ve yorum isterim. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Sağlıcakla kalın, seviyorum sizi, baiii! Xx

CRAZY IN LUV • TAEKOOK ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin