SAHİ BİZ KİME YENİLİYORUZ ETRAFIMIZA MI? KENDİMİZE Mİ? SÖYLESENE DAHA KAÇ YENİLGİ BORCUMUZ VAR
Saat 05.17 suları şiddetli ağrı ve acılarla uyandım. İlk defa bu denli şiddetli ağrı yaşıyordum sanırım kemiklerim erimeye başladı sanırım ben sonuma bir kez daha yaklaşıyorum. "Anne, anne off dayanamıyorum" ağlamamın arasında korkuyla uyanan annemi gördüm.
"Noluyor hayatım çok mu ağrıyor, dayan kızım hemşireyi çağıracağım dayan bitanem"
"Yarabbim nolur bana biraz daha yaşama hakkı ver nolur biraz daha" ben acıyla inlerken odaya koşarak hemşire girdi.
"Aselciğim merak etme şimdi bir iğne yapacağım ve ağrın hafifleyecek sadece derin nefesler al" hemşirenin dediğini yapmaya çalıştım, derin derin nefesler aldım. İğnemi yapmış hatta serumuma ağrımı hafifletecek ilaçta sıkmıştı. Hemşire odadan ayrıldı ve yamacıma annem geldi.
"Çok ağrın oluyor ama bana fark ettirmemek için çaba sarf ediyorsun, yapma güzelim ağrın varsa direkt söyle gizleme olur mu?" tamam dercesine kafamı sallayıp kendimi uykuya bıraktım. Odamda ki seslere uyandığımda başımda doktor ve ekibini gördüm.
"Günaydın Asel"
"Günaydın Vedat bey"
"Dün gece çok şiddetli bir ağrı yaşamışsın duyduğuma göre" evet diyerek kafamı salladım.
"Öyleyse senden birkaç tahlil isteyeceğim sonra ona göre tedavini şekillendireceğiz tamam mı?"
"Tamam"
"Banu hanım sizinle dışarıda konuşabilir miyiz biraz?" annemle doktor odamdan ayrılırken ben yine gözlerimi gökyüzüne döndüm, bugünde kapalıydı hava tıpkı hayatım gibi.
------------
"Bakın Banu hanım biliyorum çok zor bir karar ama büyük ihtimalle sonuçlar tahmin ettiğim gibi gelecek ve öyle gelirse üzgünüm ama Asel'in bacağının yarısını kesmek zorunda kalacağız. Ya bacak kesilecek ya da üzgünüm ama ağrılara dayanamayıp güzel kızımızı kaybedeceğiz"
"Başka yol hiç mi yok doktor bey hiç mi ?"
"Üzgünüm. Tahliller geldiğinde tekrar görüşeceğiz belki de sandığımız gibi gelmeyecek ve kesmek zorunda kalmayacağız. Şimdi sizden isteğim bu tahlilleri yaptırıp benden haber beklemeniz"
Konuşma bitmişti ama Banu'da bitmişti. Kızının yaşama hevesini elleriyle öldürecekti. O en çok yürümeyi seviyordu bu hayatta ve o da artık silinip gidecekti. Ellerini başının kenarına aldı ve bıraktı kendini. Artık o da dayanamıyordu resmen gözlerinin önünde ölüme gidiyordu kızı. Çaresizlik böyle bir şey miydi? Elin, kolun bağlı hayatın getirdiğini kabullenmek miydi çaresizlik? Sahi her çaresiz kalan boyun mu eğmek zorundaydı? Elinde suyla başında bekleyen kişiye baktı.
"Banu hanım kötü gözüküyorsunuz diye su getirdim size"
"Teşekkür ederim oğlum ama bana lütfen hanım deme abla de ne bileyim teyze de. Aman ne bileyim de işte bir şeyler"
"Durumu çok mu kötü?" gözyaşları arasında baktı Efe'ye. O da hastaydı söylese miydi gerçekleri yoksa o da etkilenir ve bir şey olur muydu?
"Yok çok kötü değil de dün gece ağrılarla uyandı. Yapılması gereken tahliller varmış onu yaptırıp tekrardan yol haritası çizeceğiz. Sen düşünme bunları"
"Olur mu ablacığım nasıl düşünmem sizin kızınız olduğu kadar benim de bu yolda ki yoldaşım kendisi"
"Sen ne kadar güzel kalpli bir çocuksun böyle. Annen ne güzel yetiştirmiş seni"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FREZYA'M
Teen Fiction"Umudun bir rengi olsaydı saçlarının rengi olurdu" demişti. O gün içimde olan hüznü bir cümlesi ile aydınlatmıştı.Ah benim umutsuzluğa meydan okuyan sevdiceğim ah benim sevda çiçeğim...