17- there's things i wanna talk about, but better not to give

1.3K 188 70
                                    

yazardan..

Zil çoktan çalmıştı. Çatıya ulaşana kadar geçtiği her yolda adımları geri geri gitse de kararından vazgeçmemişti Hyunjin. Arkasını dönmüş öylece bekliyordu onu. Korkusu heyecanını iyice bastırırken elini kalbine götürüp titrek bir nefes aldı.

Chan ise merdivenleri aceleyle çıkıyordu o an. Ondan gelen mesajı görür görmez ne yapacağını şaşırmış eli ayağına dolanmıştı. Aşıktı ona biliyordu. Bunun aşk olduğuna emindi, onu hiç tanımasa ve görmemiş olsa bile kanına sızan bu duygunun aşk olduğunu biliyordu. Sanki yıllardır tanıyormuş gibiydi onu, sanki çok sevdiği fakat kaybettiği bir şeymiş gibiydi. Onda farklı bir şeyler vardı, kendisine çeken ve en çok da belirsizliğiyle inciten şeyler.

Çatının kapısının önünde durduğunda heyecandan kalbi yerinden çıkacak gibi hissediyordu. Fakat bir yandan da korkuyordu. Bu da bir oyundur diye.

Derin bir nefes alıp açmıştı kapıyı. Kapı ardından gürültüyle kapanırken yavaş adımlarla çatının ortasına doğru ilerlemeye başladı. Gözleri her yerde onu arıyordu şimdi.

Adım seslerini işittiğinde gözlerini sıkıca yumdu Hyunjin. Kalbindeki eli bu sefer boğazına gitti güç almak istercesine. Her adımda daha fazla sıktı boğazını. Sonra kesildi o sesler.

Chan duraksayıp birkaç santim uzağındaki kişiye baktı kaşlarını çatıp. Üzerinde okul forması olması şaşırtmamıştı fakat sarı saçları görmek dumura uğratmıştı onu. Kafasındaki seslerin sayısı artarken düşündüğü o şeyin gerçek olmasından korkmuştu bir an.

"Sen.." lafı çıktı kuruyan dudaklarının arasından. Ne diyeceğini bilmiyordu. Düşüncesinde yanılırsa veya haklıysa ne yapacağını da bilmiyordu. Öylece arkasında durup hareketlerini izliyordu.

Eğdiği kafasını yavaşça kaldırıp iç çekti Hyunjin. Sonra arkasına döndü dolmaya başlayan gözlerle. Sertçe esen rüzgâr saçlarını yüzüne çarparken, Chan gözlerini birkaç saniye kapatıp geri açmıştı.

Bakışları buluşmuştu şimdi. Chan düşündüğü şeyin gerçek olmasını kabul edecek gücü kendinde bulamazken Hyunjin ise omuzlarını düşürdü yenilgiyle.

Oysa herhangi bir dizi veya filmde şu sahneyi görseler bir şey hissetmezlerdi belki de. Gerçekten bu kadar zor muydu bu şey? Hyunjin sonucunu bilmeden girdiği savaştan mağlup çıkacağını tahmin etmiş miydi hiç? Ya da neden acıtmıştı bu kadar?

Eğer bilseydi, orada durmak yerine sımsıkı sarılırdı ona.

"Bendim." dedi tereddüt etmeden. "Canını yakan da, seninle oynayan da bendim. Kalbini paramparça ettim, onu senden çaldım. Hiçbir şey olmamış gibi yüzüne gülen de bendim, kandırdım seni. Beni mahvettin diye seni mahvettim, Chan."

"Kes sesini!"

Kafasını iki yana salladı Hyunjin. O şimdi karşısında çıldırmış bir halde dururken susamazdı. Gözleri yaşlardan acımaya başlamıştı fakat kelimeleri buna tezat keskin çıkmak için can atıyordu.

"Ben kaybettim, sana aşık olacağımı bile bile kendime ihanet ettim ve sonunda yenildim." Burnunu çekip elinin tersiyle gözlerini sildi. "Böyle olacağını tahmin etmemiştim."

"Orospu çocuğu!" diyerek öne doğru atıldı Chan fakat iki adımdan fazla ileri gidememişti. "Sakın." dedi işaret parmağını ona doğru sallayıp. Öyle hızlı nefes alıp veriyordu ki ciğerleri acımaya başlamıştı artık. "Sakın kalbimi sikip attıktan sonra üzgünmüş gibi davranma!"

Islak gözlerini yumdu Hyunjin, birkaç saniye. Öyle yüksek sesle bağırmıştı ki beyni delinip geçilmiş gibiydi. Tüm bu söylediklerinin üzerine yalnızca "Özür dilerim." diyebilmişti.

"Özür falan dileme!" Hırsla saçlarını çekiştirdi Chan. Göğsü deli gibi acıyordu. Canı tahmin ettiğinden daha çok yanıyordu. "Özür dilemesi gereken kişi benim, tamam mı? O gün siktiğimin top hırsıyla sana zarar verdiğim için özür dilerim! Hayatını mahvettiğim için özür dilerim! Seni başıma bela ettiğim için özür dilerim!"

O son cümle ağzından zorlukla çıkabilmişti ve Hyunjin fark etmişti bunu. O da biliyordu, başına bela olmuştu. Haklıydı.

Bir an için titreyen bacakları daha fazla ayakta tutamadı onu ve dizlerinin üstüne düştü Chan. Hyunjin korkuyla ona doğru hamle yapmak istese de sert bakışlarını görüp yerinde kaldı. "Canının acımasını istemezdim." diye mırıldandı, bakışlarını sarışından çekip yere dikti. Başını iki yana sallayıp deminden beri tuttuğu gözyaşlarının akmasına izin verdi. "Yemin ederim böyle olsun istemezdim. Seni tanımıyordum bile."

Aklına o gün söylediği şey gelirken yumruğunu sıktı. "Keşke," dedi titreyen sesiyle. Bakışlarını yerden kaldırıp ona dikti. "Sana aşık olmasaydım."

Başını hızla iki yana salladı Hyunjin. Bunu duymak istemiyordu. Kendisini sevdiği için pişman olduğunu bilmek bu hayatta isteyeceği en son şey bile değildi. "Deme öyle."

Fakat Chan görmedi bile onu. Devam etti konuşmaya. "Keşke o gün takıma katılmasaydım. Keşke hiç karşılaşmasaydık. Keşke senin yerine benim canım acısaydı. O tekmeyi sen bana atsaydın da tüm bunları yapmasaydın!"

Hyunjin daha fazla bakamadı ona. Kafasını eğip saçlarının yaşlardan ıslanmış yüzüne yapışmasına izin verdi. Diyecek bir şeyi yoktu. Dilinin ucuna gelen bütün cümleler kaçıp gitmişti. Yapabildiği tek şey kısılan sesiyle özür dilemek olmuştu.

Chan onun tekrar özür dilediğini görünce daha çok sinirlendi. Gözlerini elinin tersiyle silip "Siktir git." diye soludu. Şu an hiç sağlıklı düşünemiyordu ve daha fazla incitmek istemiyordu onu.

Hyunjin başını sallayıp titreyen bacaklarını hareket ettirdi. Omuzlarına ağır bir kabulleniş çökmüştü. Adımları yavaştı, çabucak buradan çıkmak istese de vücudu meydan okur gibi izin vermiyordu.

Bakışları bir an için bile değmedi ona. Yanından geçip gittiğinde bile. Fakat iki adım sonrası hareket edememişti. Chan hızla ayağa kalkıp kollarını arkadan ona sarmıştı çünkü. Ellerini sarışının karnının etrafına sarıp üşüyen bedenini sıcacık vücuduna yaslamıştı.

"Normal bir şekilde karşılaşmamızı çok isterdim." diye konuştuğunda, Hyunjin ağzından firar etmek için bekleyen hıçkırık ve acı iniltilerini engellemek için eliyle ağzını kapattı. "Veya sıradan bir aşk hikayemizin olmasını."

Dudaklarını boynuna götürüp minik bir öpücük bıraktı. İçi titredi Hyunjin'in bu öpücükle. Sonrasında burnunu saçlarına yaslayıp kokusunu çekti içine. "Kokunu benden alırsan, tekrar kaçarsan benden.. yaşamak için hiçbir nedenim kalmaz."

Tehdit veya onun gibi bir şey değildi bu. Sadece istiyordu. Yokluğuyla sınanmasın, hatıralarında acı bir geçmiş olarak kalmasın ve hep yanında olsun istiyordu. Birbirlerini çok fazla incitmişlerdi zaten. Daha fazla ondan ayrı kalmaya gücü yoktu.

Saçlarına ve boynuna son bir kez öpücük kondurup incecik bedenini serbest bıraktı. Ondan ayrılmak zor olsa bile kafasını toparlamadan karşısında durup onunla yüzleşmek istemiyordu. İki adım geriye gittiğinde tamamen birbirlerinden kopmuşlar ve Hyunjin yine üşümeye başlamıştı fakat bu sefer ikisi de garip bir huzurun varlığıyla sakinleşmişti.

"Şimdi gidebilirsin ama bundan sonra asla izin vermem gitmene." Isırmaktan acıyan dudakları bu cümleyle gerildi Hyunjin'in. Bacaklarını tekrar hareket ettirip yürümeye başladığında Chan'ın bu sefer de "Bundan sonra birbirimizin başına belayız, Hwang Hyunjin." demesiyle gülüşü iyice büyüdü.

Çatının kapısını açıp çıktığında son kez ona bakmış ve yüzündeki gülümsemenin yavaşça söndüğünü görmüştü. Derin bir nefes alıp kapıyı kapatmış ve içinde dolup taşan bir heyecanla merdivenlerden inmeye başlamıştı.

**

SONUNDA AQQQ VALLA BIKTIM SIZDEN HE NE BITMEZ DERDINIZ VARMIS YAZ YAZ OLUP DIRILDIM  BURDA

bu arada bolumu cinnamon girl ve coban yildizi dinleyerek yazdim benim mental puff o yuzden birkac gun toparlanmam lazim 🙁🙁 (benim bahanelerr

umarim hepinizin ici rahatlamistir cok cokkk obtum guzel bakin kendinize<3

wicked game, hyunchan✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin