"Nasıl hissediyorsun?"
"Bilmem," dedi belimdeki kollarını sıkılaştırıp. "Sadece sonsuza kadar burada yaşamak istiyorum."
Dudaklarımı birbirine bastırıp ellerimi saçlarının arasında gezdirdim. Çocuklar bizi yalnız bırakmak için kıyıya yakın bir yerde oturmuş sessizce bir şeyler konuşuyordu. Üzgünlerdi onlar da, sabahtan beri doğru düzgün dinlenememişlerdi.
Sabah erkenden toplanıp Chan'ın babasının mezar işlerini halletmiştik. Chan bizim gelmemize gerek olmadığını söylese de onu yalnız bırakmamıştık bir an bile.
Her ne kadar babasını umursamıyormuş gibi davransa da onu son kez uğurlarken gözlerindeki burukluğu görmüştüm.
Sonra da sahile gelmiştik, saatlerdir burada oturuyorduk ve iyi gelmişti. Hava kararmak üzereydi neredeyse. Eğilip kafasına uzun bir öpücük bıraktım. "Biraz daha burada yatarsan hasta olacaksın ve hasta olursan seni döverim."
"Kırıcılaştın."
Poposuna vurup "Kalk, koca oğlan." dedim gülerek. Kafasını anında bacaklarımın üstünden kaldırıp bedenini doğrulttuğunda şok içinde ona baktım. "Arsız."
"Ne alakası var ya?"
Neşesi yerine gelirken gülüşümü engelleyemedim. "Düş önüme, çocukları evine gönderelim hadi. Mahvoldular burada."
Ayağa kalkıp beni de kaldırdığında çocuklara artık evlerine dağılmalarını söylemiştik. Chan'ı yalnız bırakmak istemeseler de en sonunda yollara düşmüşlerdi.
Yol ayrımında birkaç saniye çocukların gözden kayboluşunu izlemiş sonrasında Chan'ın evine doğru yürümeye başlamıştık. Annemden güç bela izin almıştım, gece onda kalmak için. Haberi duyunca onlar da çok üzülmüşlerdi.
"Her yerim kum olmuş." dedi eve girdiğimizde. "Hemen bir duş alıp geleyim, alerjiden yatamam yoksa."
Ceketimi koltuğun üzerine bırakıp kafamı salladım. Sabah hava birden soğuduğu için aceleyle almıştım, sahilde de Chan'ın üzerine örtmüştüm. İyi ki getirmişim yanımda.
"Sen gelene kadar yemek hazırlayayım ben de."
Dudaklarını alnıma bastırıp koşar adımlarla çıkmıştı salondan. İç çekip mutfağa girdiğimde direkt olarak malzemeleri aramaya başladım. Pirinci bulduğumda ne yapacağıma anında karar vermiştim. Yemek yapmayı pek beceremesem de annem sayesinde birkaç şey biliyordum.
Pirinci tencereye alıp pişirmeye bırakmış ve hızlıca dolaptan çıkardığım sebzeleri doğramaya başlamıştım. Onları da bir tavada kavurup ayrı bir kasede yemeğin sosunu hazırladım. Pilavın demlendiğine emin olduğumda sebzeleri ve sosu içine ekleyip karıştırdım iyice.
bir yumurta bile kiramayan yazar kendini kaptirdi size yemek tarifi veriyo
"Burası neden mis gibi kokuyor?" Chan'ın sesini duyduğumda bakışlarımı kapıya çevirdim. Beni görünce şaşkınlıkla içeri girip tencerenin kapağını açmıştı. Gözlerini kapatıp yemeği kokladığında "Demek kocam bana yemek yapmış?" demişti sevimlice.
Bana 'kocam' diyişi sırıtmamı sağlarken "Sofrayı da sen kur, hadi." dedim omzuna hafifçe vurup.
"Şu an neden evli bir çiftmişiz gibi hissediyorum?"
"Sanırım ben de."
"Biz bu evlilik işini en yakın zamanda düşünelim."
"Önce üniversite okunacak." dedim dağılan saçlarını düzeltip. "Sonra düşünürüz onu."
"Resmen reddedildim." Dudaklarını büzüp dolaptan iki tabak almış ve masaya doğru ilerlemişti. Söylene söylene sofrayı kurduğunda arkasında durup kollarımı beline doladım.
"Seninle her şeye varım ama o her şeyi yavaş ve zamanında yapalım istiyorum."
Ellerini ellerimin üstüne koydu. "Ben de öyle sevgilim."
Oturup sohbet ederek yemeğimizi yemiş ve bulaşıkları yıkayıp içeri geçmiştik. Annesi eve gelmeden alışveriş yapması gerektiğini söylediğinde "Birlikte gideriz yarın." diyip rahatlamasını sağlamıştım.
Annesinin odasını nasıl düzenlediğini heyecanla gösterirken evin içinde babasına dair bir şey olmadığını fark etmiştim. Bir çocuk için böylesi zor olmalıydı.
Tanıdığım en güçlü insandı Chan. Her şey yolundaymış gibi davranıp karşısındakine de öyle hissettirirdi. Fakat hayatı boyunca hiçbir şey yolunda gitmemişti.
Onun odasına girdiğimizde rahat edeyim diye pijama takımı çıkarmıştı dolaptan. Ben giyinirken o da arkasını dönüp tişörtünü çıkarmıştı. Bakışlarım pürüzsüz sırtında dolaşırken yutkundum. Duraksadığımı fark ettiğimde kafamı sallayıp giyinmiştim hızlıca.
Yatağa yerleşip beni izlemeye başladığında bakışlarım çıplak göğsü ve gözleri arasında gidip geliyordu. Bacaklarımı yatağa bastırarak ona doğru ilerlemiş yanına vardığımda ise ellerimi omuzlarının iki yanından yatağa bastırmıştım. Hiç düşünmeden yaptığım hareketlere o da şaşırmış olmalıydı ki kaşlarını çatmıştı.
Bakışlarım dudaklarına indiğinde yüzümü ona yaklaştırıp öpmeye başladım. Elleri belime gittiğinde ağzını aralayıp dilini ağzıma yuvarlamıştı. Uzun soluklu öpüşmemizin ardından nefes nefese ondan ayrıldığımda beni üstünden indirip kafamı göğsüne bastırdı.
Şok içinde kalırken kafamı kaldırıp ona baktım. Dudakları kızarmıştı ve gözleri kapalı bir şekilde sırıtıyordu beyefendi. Burada durmanın zamanı mıydı şimdi?
"Chan."
"Hmm?"
"Ben hazırım." dedim alt dudağımı ısırıp. Gözlerini açıp bana baktı birkaç saniye. En sonunda anlamış olacak ki "Oha, yarış bitmişti değil mi?" diye sordu saf saf.
Kafamı sallayıp işaret parmağımı göğsünde gezdirdim. "Ee, ne olacak şimdi yani?"
Saniyesinde üstüme çıkıp "Fırsat bulmuşken seni yiyeceğim, tabii ki." diyerek dudaklarıma atılmıştı tekrar.
**
sonraki bolum s2s donecek.. normalde bu fic icin smut yazma dusuncem yoktu ama yogun istek uzerine (1kisi) yazayim dedim hem finale de az kaldi zaten gariban sevindireyim biraz
ŞİMDİ OKUDUĞUN
wicked game, hyunchan✓
Fiksi Remaja@flechyun: erkeklerden hoşlandığını biliyorum sırf iğrenç egonu tatmin etmek için her gün başka bir kızı harcadığını da biliyorum ama sen ne yaptığını pek bilmiyor gibisin aptal mısın [texting&düz yazı]