18- but if you hold me without hurting me you'll be the first who ever did

1.4K 170 70
                                    

Ertesi sabah şiş gözlerle uyandığımda zorlukla kalkmıştım yataktan. Sabaha kadar çok düşünmekten ve heyecandan doğru düzgün uyuyamamıştım çünkü. Acaba o nasıldı şu an...

Banyodan çıkıp telefona baktığımda Changbin'in mesaj attığını gördüm. Jeongin'le gideceğini söylemişti. İç çektim. O yol tek başımayken hiç çekilmiyordu gerçekten.

Hazırlanıp aşağı inmek için odamdan çıktım. Annemle babamın gülüşleri kulağıma dolarken kaşlarım hayretle havalandı. Kahvaltı yaparken bu neşeydi böyle?

Merdivenlerin sonuna ulaştığımda gelen ses ayağımı adeta yere çivilerken bakışlarımız saniyeler içinde buluşmuştu. Ben öylece donup kalırken "Oğlum, hoşgeldin desene arkadaşına." diyen annemin sesiyle irkilmiştim.

Boğazımı hafifçe temizleyip "Hoşgeldin." dedim. Sandalyeyi çekip otururken 'ne iş?' dercesine kafamı salladım. Omuz silkip tabağına doldurduğu böreklerden bir tanesini ağzına tıkmıştı. Annem diye demiyorum ama gerçekten mükemmel bir el lezzeti vardı kadının. Kim olsa dayanamıyordu böyle.

Fakat ne yazık ki konumuz bu değildi. Chan ne işin var burada Allah aşkına ya. Ben sabahı zor edeyim, herif gelmiş karşımda rahat rahat börek diziyor kursağına.

Babam çayından bir yudum alıp bardağı geri bırakırken "Ee, dersler nasıl gidiyor?" demişti gözlüğünün üstünden bize bir bakış atıp. "Okulda bir problem yok değil mi?"

"Yoo." dedim gülümseyip. "Ne olabilir ki zaten değil mi?" Oğlunun asıl problemi tam karşısındayken başka bir şeye gerek var mı baba, sen de ya...

"Öyle olsun bakalım."

Kahvaltımızı bitirdiğimizde babam önden çıkmış annem de beni bir köşeye sıkıştırıp esir almıştı. "Ne kadar iyi huylu bir çocuk, yakışıklı, boylu poslu, annesi babası nasıl, kimlerdendir.." gibi soru yağmuruna tutarken ağzım açık onu dinliyordum.

Acaba Chan'ı, annemin evde olduğu zamanlar getirseydim neler neler soracaktı...

Gerçekten aşkından hastanelik olduğum (bakın, dikkatinizi çekerim gerçekten hastanelik oldum) çocuğu annemin ağzından bir kez daha dinlerken acı çektiğimin farkında değildi. Anne aşk böyle bir şey mi, diyip göğsüne kıvrılasım gelmişti şu an.

Annemin sorularından harika bir kıvraklıkla sıyrılıp Chan'ı da kendime çekmiş ve "Biz çıktık anne, hadi görüşürüz!" diyerek dışarı atmıştım kendimi. Ayakkabımı giyerken ters bir bakış attım ona. "Hayırdır rüyanda beni mi gördün, sabah sabah ziyaretler falan?"

"Kapının önünde beklerken annen beni görüp kedi yavrusu muamelesi yapmasaydı içeri gelmezdim aslında." Başının arkasını kaşıyıp hafifçe gülmüştü. "Yoksa Hyunjin'le sabah akşam ders çalışan çocuk sen misin, diye sorunca şaşırmadım değil. Nasıl anladı acaba?"

Kıkırdadım. "Sezgileri çok yüksek onun ya, olur arada öyle."

Binadan çıktığımızda "Sen neden geldin peki?" diye sordum yanak içimi ısırırken. Sabahın köründe beni neden beklediğini merak ediyordum.

"Bundan sonra dibinden ayrılmayacağımın mesajını vermiştim diye hatırlıyorum. Hatta dün demiştim, hatırladın mı?"

"Hmm." dedim gülüşümü gizlemek için kafamı diğer tarafa çevirip. Aniden elimi tutup birleşen ellerimizi kendi cebine koyduğunda adımlarım durdu ve şaşkınlıkla ona baktım. "Geç kalacağız, hadi."

Adımlarım yeniden harekete geçtiğinde domatese dönen suratımla etrafa hızlıca bir göz gezdirdim. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi, hava birden güzelleşmiş ve dünya rengarenk olmuştu bir anda. Lanet olsun, çok aşığım of.

wicked game, hyunchan✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin