9

76 8 17
                                    

Merabalar.

Nasılsınız?

Keyifli okumalar

********************************************************

Yeşil gözlerim etrafta dolanıyordu, yine odamdaydım ama içimden kitap okumak gelmiyordu. Buraya geleli yaklaşık iki yada üç hafta oluyordu, kimse peşimden gelmemişti. Ah Ronald! Buradan bir çıkayım, o sarı saçlarını kendi ellerimle teker teker yolacağım sarı cadı! Şaka bir yana, Ronald'ın beni aradığını adım gibi biliyordum, evdeyken kapıyı geç açsam endişelenen birisiydi o. En kısa sürede ona iyi olduğumu söylemeliydim,belki bunun için William ile konuşabilirdim. Derin bir of çekip sırtımı yastığa bıraktım, sadece birkaç hafta önce köyde yaşayan normal bir kızdım, ne ara vampir eşi oldum?

"Efendim?" Dirseklerim üzerinde doğrulup kafamı kapıya çevirdim, bu sefer başka bir kız kapımda dikiliyordu. "Efendi William misafirleriniz olacağını size bildirmemi istedi, kendisi sizi oturma odasında bekliyor." Kısaca onaylayıp doğruldum, en son bir hafta önce misafir gelmişti. Bu sefer kıyafetimi ve saçlarımı düzeltme gereği duymamıştım, bence gayet hoş ve güzel görünüyordum. Koridora çıkıp bu sefer kendi başıma oturma odasına doğru yürümeye başladım, zorda olsa yemek odasından başka bir yerleri de ezberlemiştim.  

Uzun bir yolculuğun ardından oturma odasına varmıştım. Çok şükür. Bir ara yolda yaşlanıp öleceğimden korkmuştum, neden bu kadar büyük bir yerde yaşamak zorundaydık ki? Neyse, en azından güzeldi. Oturma odasına varınca yine karşımda soluk tenli 'insanlar' vardı. İkisi de kadındı, birisinin uzun kahve rengi saçları vardı, diğeri sarışındı. İkisi de yan yana oturmuştu, gözleri odaya girdiğim an beni bulmuştu. Alıştığım üzere William'ın yanına oturacakken sarışın olan "Hey, buraya gelsene." demişti yumuşak sesle. Gözlerim birkaç saniyeliğine William'a kaysa bile toparlanıp yanına oturmuştum. Yanına oturunca vücudunu bana çevirmişti, kırmızı gözleri saçlarımda ve bedenimde geziniyordu. 

William ve kahve saçlı kız çoktan sohbet etmeye başlamıştı, önümdeki kızında bütün dikkati bendeydi. "İsmim Amity." Gülümseyen yüzüne bakıp yüzüme hafif bir tebessüm yerleştirdim, gerçekten samimi gibi duruyordu. "Ben Grell." Gülümsemesi büyürken "Biliyorum, Emily bahsetmişti." demişti, kaşlarım çatılırken "Emily?" demiştim kısık bir sesle. Ufak bir şekilde gülüp "Yanımda oturan kadın.Adı Emily,benim kanlı ay eşim." Gözlerim ona kayarken bu sefer detaylı bir şekilde incelemiştim, gerçekten çok güzel bir kadındı. 

Elleri saçlarıma giderken yüzüme düşen kakülümü kaldırmıştı, sanırım vampirlerde böyle bir alışkanlık vardı. "Gerçekten anlattığı gibisin." Gözlerim bir anlığına eline kaydıktan sonra tekrar yüzüne çıkmıştı "Kim? Nasıl?" Gülümseyip "Aynı William'ın anlattığı gibisin, çok güzelsin." Yanaklarımın yanmaya başladığını hissederken yutkunmuştum, pekala beklemiyordum "Ve aynı dediği gibi, çok güzel kokuyorsun,her anlamda." Dediklerini anlamaya çalışmadım, zaten barizdi, kanımın ve kendi kokumdan bahsediyordu. Ama bana bir şey yapacak gibi değildi, yapmak istese çoktan yaaprdı. Ayrıca, William'ın yanında bana bir şey yapamazdı,William buna izin vermezdi.

Amity saçlarımı bırakıp gülümsemeye devam etti, Emily ve William hala derin ve koyu bir sohbetteydiler, nedense içimde bir burukluk hissediyorum, William onunla konuşurken gülümsüyordu. Gözlerim önüme inerken az önce yaşadığım duyguları düşünmemeye çalışıyordum,neden durduk yere böyle hissetmeye başladım ki? Amity ile ufak çaplı-daha doğrusu zamanın nasıl geçtiğini anlamadığım-bir sohbetin ardından aniden Emily ayaklanarak gidiyoruz demişti,Amity de mecbur olarak gitmişti. 

İkisi gittiği zaman içimde bir sıkıntı oluşmuştu tek arkadaşım gittiği için,şimdi yine sıkılacaktım. "Kafanı meşgul den bir şey mi var?" Kafamı kaldırıp William'a baktım, doğrudan bana bakıyordu "Sadece birkaç şey merak ediyorum." Ona direkt 'Emily ile konuştuğun için canım sıkıldı' diyemezdim. "Belki cevaplayabilirim?" Merak ettiğim konuları şimdi sorabilirdim. "Neden bütün misafirler bu kadar çabuk gidiyor?" Bu bir gerçekti, en uzun duran Emily ve Amity idi, ama onlarda en fazla bir buçuk saat kalmışlardı. Bir kaç saniyelik bir sessizlikten sonra "Senin güvenliğin için." diye cevap vermişti, ekskyuz mi? Ne güvenliği kardeşim? 

"Ne güvenliği?" Kafasını yana doğru yatırıp "Kanın 'bizi'  tahrik ediyor. Eğer iki saatten fazla kalırlarsa, bütün kanını emecek kadar kontrolden çıkarlar. Bu yüzden en fazla iki saat aynı ortamda bulunabilirsiniz." Mantıklıydı, Amity bile defalarca kere boynuma ve bileklerime bakmıştı, eğer aç olsaydı muhtemelen kan alırdı. "Neden hiç gümüş yok?" Sorduğum soruyla birkaç saniye sessiz kaldı, tereddüt mü ediyor lan o? Hemde bana karşı? Aşk olsun bremın. "Gümüş, vampirleri öldürür. Ufak bir temas bile tende yanıklara sebep olur. Bu yüzden vampirler gümüşten,ve ondan yapılan her şeyden uzak durur." Kafamı anladım anlamında salladım.

"Peki,Ronald ile konuşabilir miyim?" Yüzünün bir anlığına kasıldığını hissetmiştim, hiçte hoşnut olmamıştı. "Tamam,nasıl istersen." kısa cümlesiyle kafamı salladım, alındı galiba. "Onu görmek için köye gideceğim, merak etme fazla kalmadan geri döneceğim." Kafasını kaldırıp gözlerime baktı, birkaç dakikalık tereddütten sonra kafasıyla onayladı,bende ilk defa, mutlulukla gülümsedim ona karşı.

**********************************************************

Bölüm sonu

Ne düşünüyorsunuz bakalım?

Sizce Grell köyde neler yaşayacak?

Ve en önemli soru,BEN BUNLARA NASIL SMUT YAZICAM?!

Neyse Adios.

The old castleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin