Sıkışık trafiğin içinde arabasına musallat alan çocukları kıramadığından elinde birden çok papatya buketiyle evine dönen Süsen ilk iş olarak hepsini vazoya yerleştirmeye koyuldu. Sanki narin bir eşyaymış gibi hepsini birer birer vazolara yerleştirdi, kokusu daha eline aldığı ilk an burnuna dolmuş ve eve girdiğinde kokusunu daha baskın duymuştu bütün hücrelerinde. Daha üstünü bile çıkarmadan ilk iş olarak çiçek görevini başarıyla yerine getirip sonra da evin ışıklarını açmaya koyuldu. Sonra ise çok sevdiği pikabının önüne gelip yine bayılarak dinlediği Hümeyra klasiklerinden birini alıp çalmaya koyuldu. O kadının sesine bayılıyordu, bu şarkısını da bayılarak dinliyordu. Aslında birçok şarkısını seviyordu ve bu akşam sadece bu şarkısını sevesi gelmişti.
Ağlasam sesimi duyar mısınız mısralarımda?
Dokunabilir misiniz gözyaşlarıma ellerinizle?
Bu şarkıyı dinleyerek ağladığı zamanlar olmuştu hatta eğlenceli müzikleri dinlerken de ağlamıştı bir farkı yoktu. Çünkü okulda da, evinde de, odasında da hatta en önemlisi düşüncelerinde de hep Ömer vardı onun gözünün içine bakarak söylediği yalanlar, öfke patlamaları, kavgaları ve bir de bu aralar çok sık devam eden krizler. Kötüydü ama bunu kimsenin görmemesi içinde ekstra bir çaba sarf ediyordu. Güvenli alanı eviydi. Haftalar sonra belki de ilk defa evine mutlu dönüyor ve hiç yapmayacağı şeyler onu şu an mutlu ediyordu.
Yine hep yaptığı şeyi yapıyordu. Usulca koltuğuna yerleşiyor ve salon sehpasının üzerinde ona gülümseyen Ömer'in çerçevesini eline alıyordu.
"Bugün yanıma geldin. İlk defa gözlerinde öfke yoktu." Bunun mutluluğu bile güzel şeylerin yaklaştığını hissettiriyordu. "Beni merak etmişsin belli, gözlerinde gördüm bunu çünkü. Belki senin seviyene erişirim de senden yüksek alırım diye beni kıskanırsın, konuşmaya çalışırsın diye çalışmıştım sınavıma. Ama sen daha sınava girmeden geldin yanıma, sordun. Ben de sana evet dedim, biliyorum çünkü kafanda o karışık soruların birçoğu Sarp'ın iftirasıyla son buldu. Beni yine farklı bir şekilde affettin, asıl bir şekilde hiçbir zaman affetmeyeceksin. Olsun o gün gelene kadar beni affetmen, yanımda olman yeter benim için. Çünkü acılarının birçoğu benim kalbimin bir köşesinde saklıyken affetmen mümkün olmayacak zaten. O yüzden şimdilik affet beni, seni çok seviyorum çünkü. Yarın yanıma gelir misin bilmiyorum. Gelmen için ne yapabilirim onu da bilmiyorum. Bir adım atsam beni görgüsüz mı sanırsın yoksa benim mi gelmemi istersin anlayamıyorum. Çekiniyorum biraz, utanıyorum da. O yüzden umarım gelirsin de artık barışırız. Çok temkinli davrandığının da farkındayım ama artık yanımda durmayacak olmana tahammülüm yok Ömer, sensiz ne yapabilirim bilmiyorum. Başına bensiz bir şey gelir ve yanında olamayıp sana daha kavuşamadan kaybedersem diye çok korkuyorum. Çok çabuk gel yanıma yine beni herkesten daha çok sev, daha çok sarıl, daha çok öp beni. Benim tek varlığım sensin..."
Salon kapısının önüne kurulmuş olan Süslü Hanım günlük uykusunu tamamlamış olmalı ki Süsen'in sesini duyunca hemen yanına geldi. Ama Süsen o kadar konuşmaya dalmıştı ki onun geldiğini görmedi, minik mırıltısını duydu ve o zaman kendine geldi.
"Annen uyandırdı seni değil mi? Gel bakalım." Yerdeki küçük bebeği kucağına aldı. Artık küçük değildi ama bunun farkındaydı. "Babanı fazla özledim de yine ama sen beni biliyorsun zaten." Süslü'nün burnuna eğilip bir öpücük kondurdu. Süslü bu sevgiyi görünce Süsen'in kolları arasında iyice mayıştı. "Sana çok iyi bakıyorum değil mi ben? Ömer buraya gelir de sana bakamadığımı görürse diye aşırı mı üstüne düşüyorum? Benimle yatarken sıkılmıyorsun değil mi anneciğim?" Süslü bunu zaten anlamıyordu çünkü çoktan gözlerini kapamıştı. Bu mutlu olduğunun ve sıkılmadığının büyük habercisiydi belli ki. "Seni okula götürsem çünkü bilerek yapıyorum sanır. Ama evde bırakırken çok özlüyorum seni, seni severken de babanı da çok özlüyorum. İkinizin aşkıyla yanıp tutuşuyorum daha ne yapayım?"