YÜCE

2K 34 14
                                    

"Hocam çok güzel bir ameliyattı cidden ellerinize sağlık."

"Rica ederim çocuklar," diye gülümsedi Ömer, odasının kapısını açıp içeri girdi. Ve son kez çocukları uyarır gibi başını dışarı uzattı. "Dediğim her şeyi not aldıysanız ve cesaret alacak güce sahipseniz belki bir gün ben size değil, siz başkalarına öğretirsiniz. Akış bu, dünyanın dönmesi lazım ki bizde nasiplenelim."

Aralarındaki esmer çocuk bunu da defterine yazdı. "Bunun da notunu yazdık hocam. Başka eklemek istediğiniz bir şey var mı?"

"Var." dedi, ciddi bir ifadeye bürünerek. "Benim yanımdayken sevgili değilmişsiniz numarası yapmanıza gerek yok. Sevgili olanlara ben kızmıyorum, Umut hocanız kızıyor. Ayrıca da kaçıncı yüzyıldayız? Az önceki gibi ameliyatta beni can kulağıyla dinliyorsanız benim için sıkıntı yok. Fakat aranızdaki sıkıntıları buraya yansıtmayın yeterli. Hadi size iyi nöbetler," dedi gülerek, yollar gibi elini kış kışladı. Bu saatten sonra hasta kabul etmeyeceğinden odanın kapısını iki kere kilitledi ve giyinmek için masasının arkasında duran paravan tarafına geçti. Hastalarına burada bakıyordu ama şu an burası giyinme odasıydı. Önlüğünü yerleştirdiği dolaptan takım elbisesini çıkarıp diğer üstündekileri içeri koydu. Odanın sol çaprazında duran masasının üstünden saate baktı. Biraz gecikmişti. O yüzden alelacele hazırlanıp hızla hastaneden çıktı.

Yol üstünde ona sipariş edilen çiçeği ve biraz ilerideki çikolatacıdan istediklerini aldı. Ve yola girdiği gibi biraz daha hızla fakat özenle istikametine yol aldı. Navigasyon otuz dakikadan fazla gösteriyordu ama o daha erken geleceğine emindi. Trafik yoktu, yol akıyordu. Şansı vardı bugün. Genelde bu yolda ilerlediğini hatırlamazdı hiç.

Kavşaktan sola dönünce yolunun bir on beş dakikalık zamanı kaldı. Yol üstünde aklının köşesine not ettiği siparişini de verip hızla gideceği yere geldi. Arabasını park edip, ön koltuğa yerleştirdiği malzemelerini alıp içeri ilerledi. Süsler gözünü kamaştırıyordu. Herkeste bir heyecan cümbüşü olduğundan şu an tanıdığı birini bile görse onunla sohbet etmesi imkânsızdı. O yüzden direkt içeri girdi. Ona söylenildiği gibi evin üst katına çıkıp kapıyı iki kez tıklattı.

"Güzelim... Hop-hop hop..." Çiçeği veremeden birden içeride buldu kendini.

"Ya bu çiçeğin düğüne on dakika kala mı gelmesi gerekiyordu gerçekten? Damadın eline verseydin?" dedi, Yasmin çattık der gibi.

"Yavrum ne yapayım? Ameliyatım yeni bitti koşa koşa geldim senin için. Ayrıca da bir zahmet bunu müstakbel kocan halletseydi. Ama itiraz etmedim farkındaysan, kardeşimin isteği başımın üstündedir deyip paşalar gibi getirdim çiçeğini. Sen biraz heyecanlı mısın?" diye sorup, süzdü kardeşini. Etrafta ondan başka birini göremeyince şaşırdı. "Burası gelin odası değil mi? Arkadaşların nerede?"

"Her şeyden öte Asiye nerede değil mi? Ama yok hanımefendi. Davası daha yeni bitmiş ve elbisesinin düzeltilmeyen tarafları varmış. Aybike daha Türkiye'ye bile ayak basamadı, Elif desen Sarp'la ne âlemde belli değil. Çıldıracağım ya! Beni sen aşağıya indireceksin Ömer."

Ömer isteksizce yüzünü buruşturdu. "Kocan gelip alsın seni."

Yasmin ciddi mi der gibi baktı, "Kocamın beni görmemesi lazım ya hani?"

"Aşağıya inince görecek ya hani?"

"Tamam Ömer, indirme..." dedi, trip atar gibi. Gelinliğiyle birlikte kendini koltuklardan birine attı, dertli bir ifadeyle elini alnına vurdu. "Ben zaten kimim ki? Sadece iki abim var özür dilerim. Keşke babamı mezardan çıkarıp buraya getirseydim de size güvenmeseydim.

Dudak büzdü Ömer, "Bak şimdi ben öyle mi dedim?" Kardeşinin önüne gelip takım elbisesinin el verdiğinde diz çöktü. "Bu heyecanın seni biraz hüzünlü birine de dönüştürmüş güzelim. Ama elimi tut sen bir."

BULUT (SÜSÖM)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin