Bu bölümde ölümüne sebep olduğumuz Kadir yok öyle birden çekip giden Melisa'da yok, Kaan'ı da öldürmemişiz, Leyla'yı da. Hiçbirini kasten öldürmediğimizin farkındayım zaten kitaplarımın konusu da bu "incelikle" yazılıyor. Belirtmek adına söyledim.Sarp yüzünden ayrıyız yine bu bölümde, gerçekten de bizi onunla olmaya zorlamış, tehdit etmiş ve Ömer'den o yüzden ayrılmışız.
Sadece bir bölüm itirafsız, yalansız bir bölümümüz olsun. Gerçekleri görmek istiyorsanız sizi "Farklı" ve "Sessiz" kitaplarıma yönlendirmek isterim.
İyi okumalar.
***
Yine sıradan bir günün sabahına uyanıyordu. Her gün aynı saatte kapalı göz kapağından içeri giren bu güneş sinirini bozuyordu. Güneş'ten nefret etmeye başlıyordu. Artık ona günler kapalı bir havadan, kasvetli yağmurdan ya da fırtınalı bir vakitten ibaretti. Onsuz geçirdiği günlerin sabahına uyanmak işkenceydi ve bir günaydın diyeni bile yoktu. Aynı şekilde güneşe sinirlenerek uyanıyor ve tabii ki alarmından saatler önce uyandığı için çalmaması için kapatıyor, formasını giyip yüzüne sade bir makyaj yaparak okuluna gidiyordu. Evin yardımcısı Oya Abla yenmeyeceğini bile bile her gün kızın uyanma saatinden birkaç saat önce gelip onu uyandırmadan günlük işlerini yapıyor, evin yeni misafir Süslü'ye yemini ve istediği ilgiyi verip ona bile görünmeden evden çıkıyordu. Artık kahvaltı hazırlamasına ihtiyaç yoktu çünkü bir de bunun için yoruluyordu zaten Süsen kahvaltıyı etmiyordu, bunu hazırlayacağına birkaç dakika erken çıkıp bir sonraki işine geç kalmadan gidebilirdi.
Bunu konuşmalıydı onunla hatta şimdi aşağıya inip onu nazik bir dille uyarmalıydı. Yatağından kalkıp banyosuna girdi oraya girmeden de başucundaki fotoğrafa uzunca baktı. Tekrar orada gülüyor olabilmesi için daha ne kadar çekecekti bilmiyordu. Telefonu artık bildirimsizlikten patlayacaktı, tek işlevi saatin işliyor olmasıydı o da olmasa yanında tutmasının bir anlamı yoktu. En azından meşgul görünüyormuş gibi yapıp saate bakmasına ya da galeriye girip o albümün içinde hayallere dalmasına sebep oluyordu.
Her zamanki gibi ilk olarak yüzünü yıkadı. Aynadaki siluet ona artık yabancı gelmiyordu, solgun bir yüz ve gece ağlayarak uykuya daldığı için şişen göz torbaları, birbirine karışmış saçları. Çevresinden biri onu şu an görse tanıyamazlardı buna emindi. Gerçi artık çevresi de var mıydı orası tartışılırdı.
Yüzünü temizleyip hafif bir makyaj yapmaya başladı. Solan yüzüne ufak da olsa bir canlılık verebilmek için biraz çaba sarf etti. Oya Abla'nın bugün keyfi yerinde olsa gerekti çünkü aşağıdan güzel kokular geliyordu ama hiç yiyecek durumda değildi. Bu kokuyu bile reddedebilirdi. Sahi bu krep kokusu muydu?
Formasını giyip aynadaki bedenine son kez baktı ve elini bile atmayacağı çantasını tek omzuna alıp odasından çıktı ve aşağıya indi. Oya Abla bugün belki hiç yapmayacağı şeyleri yapıyordu. Güzel kreplerinin kokusu burnuna doluyor ve kendine aldığı pikaptan da çok sevdiği sanatçının sesi kulaklarına doluyordu. Kullanmamasını söylememişti aslında, pikap orada öylece duruyordu herkes kullanabilirdi. Eve sadece Oya Abla geldiğinden kullanması kadar normal bir şey yoktu ama bugün sanki biraz farklıydı.
Salona indiğinde aradığı kişiyi orada bulamadı muhtemelen ada tezgâhın arkasında mutfakla haşır neşirdi. Çantasını yere bırakıp ilk olarak Süslü'nün yastığına ilerledi ve onu biraz sevip kendine geldi. Arkadan Benimle Oynar Mısın çaldığını zaten daha inmeden anlamıştı. Müzikler sırasıyla ilerliyordu, Bülent Ortaçgil'in güzel sesi birkaç saniyeliğine kesildi o arada Yağmur adlı klasiği ulaştı kulağına. En azından müzikler onu anlıyordu. Hava her ne kadar anlamasa da.