TEK KALP

521 26 13
                                    


Çok zaman önce Asiye hapse girmişti, fragmanı gördükten sonra yazmaya başlamışım sonra bırakmışım yarıda. Değişik bir şekilde devam etti. Umarım hoşunuza gider.

İyi okumalar.

***

İçindeki umut hissine her zaman güvenirdi. Ne kadar kötüyle karşılaşırsa karşılaşsın herkesin elbet bir iyi olduğu tarafını bilirdi, görürdü de. Buna inanarak işte bu kapının ardındaydı. Arkasında amcası önünde hiç yitirmediği umuduyla birlikte çalmıştı kapıyı. Direkt o umut ışığını görmeyi beklemiyordu. Aslında ona da çok üzülüyordu fakat kalbini delip geçen şey çok daha fenaydı. İçeride canı, canının bir parçası ve kırılan kanadının son iki yaprağını o parmaklıkların ardında bırakıp gelmişti buraya. Asiye'sini hiç bilmediği ellere emanet edecek kadar güvenmezken sadece uzaktan ağlayarak göndermişti. Ona sıkı sıkı sarılan Emel'i mi teselli etsin, hayaller mi kurdursun bilemezken tüm dünyaya kapatmıştı algısını.

Asiye'nin hapishaneye bile girdiğine emin olmazken koşa koşa amcasıyla birlikte Sarp'a gelmişti. Belli ki Sarp sırf inadına yapıyordu bunu. Kapıyı bile dakikalar sonra açmıştı yüzünde o alaycı gülümseme vardı. Avını mideye indirmiş bir avcı mutluluğuydu bu. İlk defa ona yenildiğini hissediyordu. Gerekirse ayaklarına kapanacak kadar indirmişti gardını.

Sarp keyiften dört köşe bir halde sordu.

"Bakıyorum da vakit kaybetmemişsin." Arkasında duran amcaya kısa bir göz gezdirdi. Fakat asıl ilgisi Ömer'deydi. Buraya geleceğine o kadar emin ve yapacaklarının gerçekleşme umuduna inanıyordu ki içinde volkanlar patlıyordu. İlk defa onu yenebilecek bir durum olmuştu ve bunu suyunu çıkara çıkara kullanmak isterdi. Bu çocuğu gördüğü ilk andan beri nefret ediyordu zaten. Kimse sonradan sevilmemeliydi. Ailesi böyleydi çünkü. Yani 18 senedir başka ailenin içinde yaşamamıştı, babasını ve kız kardeşini tanırdı. Ama en çok onlar sevmişlerdi Ömer'i. Burnundan kıl aldırmayan kardeşi, Ömer'e tapacak raddedeyken dönmüştü sonunda. Keza babası da, Yasmin'i kurtardığında ona bir minnet borcu olduğunu düşünüp nüfusuna almayı söylediğinde hayatında ilk defa kalbinin acıdığını hissetmişti. Fakat her zamankinden öfkesi üzüntünün önüne geçtiği için sorunlarını başkalarının canını acıtarak gerçekleştirmişti.

Her mutluluğu tatmaya başladığı dakikada onun kazandığını görmüştü yine. Her şeyi başarıyordu. Çok çabuk aileye giriyordu, kendini sevdiriyordu hatta mirasa bile ortak oluyordu. Çok iyi bir üvey ailesi vardı onu seven kardeşleri vardı, amcası, yengesi vardı ve her şeyden önemlisi o kız vardı. Süsen kadar güzel bir kızla çıkabilme mutluluğuna o erişmemeliydi. Kendisi hak ediyordu. Çünkü bu hayata doğmuştu. Süsen gibi birine layıktı. Bunu çok kez dile getirmişti zaten.

Kızın ona çok âşık olduğunun farkındaydı işte vazgeçmemesi bu yüzdendi. Onu sevebilecek herhangi bir sebep nasıl bulabiliyorlar ona şaşırıyordu. Denemişti zamanında, buzlarını da kırmıştı ama o da her şey gibi bir anda kara perde gibi silip gitmişti gözünün önünden.

Tekrar nefret ediyordu, gün geçtikçe öfkesi artıyordu ve onu alt edebilecek bir şey arıyordu. O Lidya denen kız harbiden de çaylaktı bir kere işlerini batırıyordu. Ömer'le Süsen'i eskisinden daha çok birleştiriyordu, canı daha çok yanıyordu. Şimdi ise ölme raddesine bile gelse o kıvırcık kızın onu itmesine şükranlarını sunuyordu. Yani herkes öyle biliyordu, bilmeliydi. Eğer öyle olmasa kimse Ömer'i bu kapının önüne getiremezdi.

Acı çektiğini gördükçe zevkten dört köşe oluyordu. Kızaran yüzü ve gözleriyle bir cümlesini bile dile getirememesi onu o kadar çok mutlu ediyordu ki bu anı kameraya çekip defalarca izlemek isterdi.

BULUT (SÜSÖM)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin