3.BÖLÜM

25 4 20
                                    

                Düşünceli bir şekilde eve girdim. Düşündüğüm tek şey Buket' in bana saplantılı bir manyak olup olamayacağıydı. Beynim bir kaç dakikalığına sadece onu düşünmemi emretti. Paltomu çıkartıp askılığa asma işini yapamadım çünkü beynim bana o anlık sadece tek bir soruyu düşünme hakkı verdi. Buket bana takıntılı bi ruh hastası mıydı?

              Bi an önce bu saçma fikirken dönmem ve odama gidip üstümü değiştirmem lazımdı. Dakikalarca düşündüğüm soruya bir yanıt alamadım. Sessiz ce odama gittim sırada içerisinin hava alması için camı açtım. İçeriye ılık bir rüzgar esti ve o an nedense çok iyi hissettim kendimi. Havada güzel bir yaz havası vardı. Ve benim modum havanın sıcaklığa, soğukluğuna, yağmurlu ya da güneşli olmasına fırtınalı olmasına, rüzgarlı olmasına göre değişiyor. Hava yağmurluysa benim içimde bi mutsuzluk, bezmişlik olur ama hava güneşliyse enerjik, mutlu olurum. Çoğu insanda da benimkiyle aynı olmasa da vardır bu his. Yorgun yorgun üstüme değiştirdikten sonra içeriye geçtim. Saat 19.26 olmuştu, dışarda o kadar gezmiştim ki vakit nasıl geçti anlamamıştım. Hızlıca mutfağa geçtim. 

         "Anne atıştırmalık bir şeyler var mı?"

        Misafirliğe Buketlerin evine bitmeden önce bir şeyler yiyecektim. Annem de içeriden bana sesleniyordu.

       "Dolapta sarma var onu ısıtıp yiyebilirsin."

         Annemin seslenişinden sonra derin bi iç çektim. Çok acıkmıştım ve annem benden yemeği benim ısıtmamı söylüyordu. Bu çok zor bişey değildi ama acıktığım için çok üşeniyordum. Tam o sırada anneme çaktırmadan nasıl ısıtmadan yiyeceğimi düşünürken aklıma iyi fikir geldi. İyi mi kötü mü bilemem ama bence iyi olacak gibiydi. Buket'in bu günkü davranışlarından sonra misafirliğe gitmek istemiyordum. Sürekli beni dikizleyen birinin evine misafir olarak gitmem çılgınca olurdu. 

       "Anne bu gün dışarıda çok yoruldum biraz dinlensem gelmesem olur mu?"

      Annemin bunu reddedeceğini biliyordum ama yine de şansımı demek istemiştim.

       "Hayır bizimle geleceksin, Leyla Hanım'a söyledim senin de geleceğini, gelmemen ayıp olur oğlum"

      Tamda beklediğim cevabı almıştım işte. Annem böyle kibar dille söylediyse bir daha ısrar edersem annem sinirlenirdi, o yüzden susup konuyu kapattım. Yorgunluğumu bi kenara bırakıp gittim sarmayı ısıtmak için ocağın üstüne koydum. Hızlı ısınması için ocağın en büyük gözüne koydum ve en yüksek derecede açacaktım ki ocak yanmadı. Bir daha denedim yanması için, ama yine yanmadı. Hemen tüpün olduğu dolabı açtım ve tüpü taşımaya çalıştım. Eğer tüp hafifse tüp bitmiş demektir. Eğer zor kaldırırsam halen daha doludur demek. Tam elime tüpü aldım ki tüpü kolayca kaldırabildim. 

     "Hay aksi! Şimdi sırası mı yaa?" derken annem içeriden bana bakarak seslendi.

     " N' oldu olum bir şey mi oldu elini mi yaktın?!"

       Annem de beni iyice sakar belledi. Bir şeye şaşırsam sesim yükselse hemen bir şeyi beceremedim zannediyor.

      "Yok yok tüp bitmiş sarmayı ısıtamadım tüpü değiştirmem lazım"

     Malesef bunu benim yapmam gerekiyordu. Annemin fıtığı olduğu için ağır şeyler kaldıramıyordu. Annem bana acıyarak içeriden seslenmeye devam etti.

      "Oğlum sen dokunma belin ağrımasın baban işten gelince o yapar elini bile dokunma sakın."

Annemin bu dedikleri beni duygulandırmıştı. Annem çok düşünceli bir kadındır. Tüpü taşırken belimin ağrıyacağına kadar düşünüyordu. Fakat ben 16 yaşında biriydim ve tüpü taşımak bana vız gelir tırıs gider yani. 

Uzak Ama YakınHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin