CEHENNEM

89 6 0
                                    


Öncelikle hikaye bana ait değil, sadece çevirisini yaptım. Hikayenin orijinal hali Ao3 sitesinde, orijinal adı Hurts like hell ve yazari orangeslices4scott dır.
...........................................................................

Ne kadardır orada oturdukları bilmiyorlar, Ama epey zaman geçmiş olmalı. Arada bir Erik ayağa kalkıyor, küfrederek söylenerek etrafta dolanıyor bunu yapmalarının hiçbir yolu olmadığını tekrarlıyor. Ve ne zaman Charles Raven ,Hank Peter ve diğerlerini hatırlatıp mecbur olduklarını söylese Erik çaresiz sessizliğine geri dönüyor.

Charles çoktan karar verdi, elbette verdi, ama gerçekten ama gerçekten bunu yapmak istemiyor. En sonunda başka yolun olmadığını kabullenir. Geldiklerinden beri ilk kez gökyüzünün mor, pembe ve grinin derin tonlarından oluşan kaotik ama cezbedici manzarasını fark eder. Raven'ın küçükken yaptığı resimler gibi, üstlerinde renkli bir karmaşa var.

Charles'ın sanatta hiçbir zaman yeteceği ve merakı olmamıştır, yazmayı tercih eder. Ona sanatı için küçük övgüler vermekten ve onları buzdolabına kendisi bizzat asmaktan zevk alır . Boya fırçasını eline aldığını hatırladığı tek an, Raven'ın en yeni tablosunu buzdolabının yanında yerde parçalar halinde bulduğu zamandı. Bant işe yaramamıştı. Bu yüzden kopyasını aslına mümkün olduğu kadar benzetmeye çalışarak resmi yeniden kendisi yapmıştı. Elbette, on yaşındaki benliği aynı kopyayı çıkaramamıştı ama Raven yine de memnundu, onu kucaklayıp öptükten sonra yatak odasının duvarına asmıştı.

Onu çok özlüyor ve yapacağı şey için onu affetmesini umar.

"Erik," Erik'in gözlerinde panik belirdiğinde boğazında bir yumru hisseder. "Bir şeyler yapmalıyım, sonsuza kadar burada oturamayız."

" Hiçbir şey yapmıyorsun ," diye tersliyor Erik, içini kaplayan korkuyu telafi etmek için artan bir öfkeyle.

Charles onu zorlamaz. Böyle bitmesini istemiyor, Erik'in korkusuyla onu uzaklaştırmasını istemiyor. Oturdukları kayadan doğrulan Charles, Erik'in ellerini tutar ve onu ayağa kaldırır. Bir an birbirlerine bakarlar, sonra Charles Erik'e doğru eğilip yüzünü onun omzuna gömer. Erik'in kollarının etrafından sardığını hissediyor ve Erik sımsıkı sarılarak yüzünü Charles'ın saçlarına bastırıyor.

Erik, sesi biraz çatlayarak, "Hiçbir şey yapmıyorsun," diye tekrarlıyor. "hareket bile etme, tamam mı?"

Erik hafifçe geri çekilir ve Charles'ın ona bakabilmesi için başını çenesinden biraz yukarı kaldırır. Charles ağlıyor ve Erik bunu nasıl yorumlayacağını bilemiyor. Charles onu sanki anın tadını çıkarıyormuş gibi yavaşça öptüğünde sorgulamak üzereydir. Ne de olsa ikisi de bunun sonları olduğunu biliyor.

Sonunda ayrıldıklarında Charles, Erik'in yüzünü iki eliyle tutuyor ve birbirlerine bakıyorlar. Charles gözlerini Erik'in yüzündeki her ayrıntıda, her çilde, her çizgide, her yara izinde gezdiriyor. Kafasına kazımak istiyor, ruhuna kazımak... Erik'in ifadesinden onun da aynısını istediğini görebiliyor, zihnine bakmasına gerek yok.

"Charles "Erik alçak sesle, sesi sert. "Seni seviyorum."

"Tanrım, Erik, özür dilerim." Charles, kalan sakinliğini de kaybeder ve küçük bir hıçkırık ondan kaçar. Alnını Erik'in alnına yaslıyor, yüzünü bırakmadan. Erik uzanmak, gözyaşlarını silmek ve ona her şeyin yolunda olduğunu söylemek istiyor.

Ama uzanamıyor. Elleri yanında duruyor, hareket ettiremiyor.

Çabuk anlar ama yine de çok geç.

Charles birkaç adım geriler, ellerini ağzının önünde birleştirdi, ağlarken göğsü inip kalkıyor. Erik, Charles'ın kafasının içine girip onu orada dondurduğunu anladığında ki şok, acı, telaş ve çaresizlikle ona bakıyor.

Oh Dear Diary...(Cherik)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin