54. Bölüm Sözde Mesai

221 18 0
                                    

"Senide tuttum geç saate kadar."  Ekrana bakmaktan acıyan gözlerimi ovuşturup yavaşça arkama yaslandım. Tek bir duruşta uzun süre sabit tuttuğum boynumu ovuştururken bir aksilik çıkmadan dergide ki güncellemeleri yetiştirdiğim için kendimle gurur duyuyordum.

"Beni merak etme..." Sağa sola saçılı belgeleri toplamaya başlayan Dolunay Lila'nın bakıcısıyla olduğunu endişelenecek birşey olmadığını söyledi.  Bir yandan yarın yapmamız gereken şeylerin üstünden geçerken diğer yandan beni kolaçan ediyordu.

"Ufaklık çoktan uyumuştur değil mi?" Yumduğum gözlerimi aralayıp saate baktım. Gördüğüm rakamlar beni bile şoka sokarken gün geçtikçe daha işkolik olmaya başladığımı hissediyor düşünüyordum.

"Uyumuştur." Topladığı belgeleri rafa dizdi. Geri dönüp bana baktığında ekranda parlayan aramayı görmüş gülümsemeye başlamıştı.

"Ben...." İstemsiz kemirmeye başladığım dudaklarım ısrarcı bir şekilde çalan telefonu elime aldım. "Şey yapayım..."

Bıyık altı gülümseyen Dolunay "Şey yap bari..."derken kızaran yanaklarımı saklamak adına ayağa kalkmış Dolunay'dan uzağa camın önüne doğru geçmiştim.

Bir... İki... Üç...

Derin birkaç nefes alıp aramayı cevapladım. 

Telefonun diğer ucundan kulaklarıma ulaşan Arslan'ın sesi gülümsememe neden olurken sesimi olabildiğince sakin tutmaya çalıştım.

"Bir an hiç cevap vermeyeceksin sandım." Kulağıma ulaşan Arslan'ın sesi bana gülümsediğini düşündürmüştü. Yüzümde canlanan mutlu suratı benim mimiklerimi de aydınlatırken yanıma gelen Dolunay kağıt bardakta hazırladığı kopkoyu kahveyi elime uzattı.

"Kendini fazla yoruyorsun." Tencere kapak misali birbirimizi anladığımız fikri zihnimde yankılanırken  geç saatlere kadar bir başıma çalışmamın onu endişelendirdiğini söyleyen Arslan kendimi fazla yormamamı rica etmeye başladı.

Bir patronun gerektiğinde çalışanlarından yardım istemesi gerektiğini tüm zorlukları bir başına üstlenmeye çalışmasının gerekli olmadığını söylüyordu.

Öğüt veren ses tonu "Seni bu kadar yorgun görmeye dayanamıyorum." diye fısıldadığında gözlerim sokak lambasının altında bana bakan bedeni görmüş gözlerim resmen yerinden fırlamıştı.

"Ne kadardır orada bekliyor acaba?" Cama biraz daha yaklaşan Dolunay onu gördüğümüzü belli etmek için Arslan'a el sallarken arabasına dayalı bekleyen gencin gözleri sadece ama sadece bana odaklıydı.

Zihnim bu mesafeden yanaklarımın kızardığını nasıl utandığımı göremez diye telkin verirken  cama yansıyan görselim küçük çapta bir kalp krizi geçirmeme neden olmuştu.

Darmadağın tepemde bağlı saçlarım, kırış kırış olmuş elbisem ve üzerinde tuhaf bir şekil oluşturmuş öğlen içtiğim kahvenin armağanı leke...

Hızla camdan geri çekilip  koltuğun üzerine oturdum. Telaştan gücü çekilen bacaklarım bu fikrimi alkışlarken ne yapsam da Arslan'ı göndersem diye düşünüyor bir bahane bulmaya çalışıyordum...

"Sen dinleme onu Arslan..." Bir müddet daha çalışmam gerektiğini dile getiren yalanlarım Dolunay tarafından durduruldu. Telefonu kendine çeken kız "Birazdan çıkıyoruz." diye bağırdığında geri dönüş yoktu.

"İstediğin kadar kızabilirsin..." Kucağıma  hırkamı atan Dolunay yaptığıyla gurur duyuyora benziyordu.   Dışarıdan suratımı assam da içeriden kahkahalar attığımı bildiğini dile getirmiş üstünü giyinir giyinmez beni dışarı sürüklemeye başlamıştı.

Azat (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin