Kucağına aldığı kendisi için bir kuş tüyünden farksız olan bedeni lüks odanın yatağına yavaşça bırakmıştı. Gözleri zaten kapanan beden ise kendini çoktan uykunun kollarına vermişti.
Minho elini bazen kendi yatağına yatırdığı çocuğun alnına götürüp ateşini kontrol ediyordu ancak hiçbir değişme yoktu. Ne yapılırdı bilmiyordu, hiç hastalanmış mıydı kendisi bundan bile emin değildi.
Elini telefona uzattı kahverengi saçlı oğlan, belli ki bir desteğe ihtiyacı olacaktı.
Minho'dan
"Anne, ateşlenmiş birinin ateşini düşürmem gerekiyor da..." Tedirgince sorduğum soru karşılığında annemden sadece kısa bir açıklama almıştım.
"Bez falan ıslat Minho, ne bileyim ben? Beni böyle şeyler için rahatsız edeceksen arama." Annem her zamanki gibi işiyle meşguldü.
"Annenin seni koruyamadığını söylemiştin ama bir annen varmış." Yanımda ki bedenden gelen boğuk ses sanki zorla çıkıyor gibiydi.
"Var gibi mi? Bana ayıracak zamanı hiç olmadı, olmayacak. Ayıcığın olmadan uyuyabiliyormuşsun ayrıca?" Ona bakıp söylediğim sözlerle gözlerini açmış ve yatakta doğrulmuştu. "Uyuduğumu hatırlamıyorum." Elimi tekrar alnına götürmüştüm deminden beri ateşinde hiçbir düşme belirtisi yoktu.
"Yat hadi, sana bez getireceğim."
"Ne yapacaksın onunla?" Korku dolu gözlerle bana bakınca anlamsız gözlerle ona bakmıştım. "Alnına koyarsak ateşin düşermiş." Ayağa kalkıp odadan çıkmış ve odama göre oldukça harabeye benzeyen deponun içinde yürüyerek mutfağa gitmiştim. Gözlerimle mutfakta temiz bir bez arıyordum ama her yerde kanlı bezlerden başka bir şey yoktu.
Biraz daha göz atıp sinirlenerek üstümdeki gömleği çıkartmış ve musluğun altına koyup ıslatmıştım. Arkamı döndüğüm zaman gözlerini elleriyle kapatmış Jisung ile karşılaşmıştım.
"Sana yatmanı söylediğimi hatırlıyorum!" Jisung ellerini gözlerinden çekmiş sonra çıplak üst vücudumu görünce tekrar kapatmıştı. "Özür dilerim ama korkuyorum."
İçimden sabır çekmiş ve önden ilerlemeye başlamıştım. "Hadi, hadi seni mi bekleyeceğim Jisung işim gücüm var benim." Söylediğim şeyle adımlarını hızlandırdığını en azından denediğini duymuştum. "Biraz yavaş olsak her yerim ağrıyor." Hiç derdi bitmiyordu cidden.
"Gel buraya." Kucagıma alıp bacaklarını belime dolamasını sağlamıştım. Elimdeki ıslak gömleği kafasına doğru koymuş ve kalçasından destekleyerek odaya kadar yürümüştüm. Yatağa bıraktığım zaman kollarını benden ayırmamıştı.
"Jisung, işim var." Kollarını boynuma daha sıkı sarınca sinirle nefes almıştım. "Sana diyorum, işim var işim." Jisung stresle kollarını bedenimden ayırıp kendini yatağa bırakınca bir an boşluğa düşmüş gibi hissettirmişti.
"Çıkacağım şimdi sakın odadan çıkmak gibi bir aptallık yapma." Parmağımı sallayarak yaptığım tehtit ile kafasını sallamıştı. Son kez başındaki ıslak gömleğimi düzeltmiştim. Bana mı öyle geliyordu bilmiyorum ama sanki tüm vücudumu gizliden gizliye süzmüştü.
"Bende gelsem..." Ona göz devirmiş ve odanın içinde olan calışma odama girip aradaki kapıyı kapatmıştım. Henüz oyuncak ayılarıyla oynayan çocuğun, silahları kendine oyuncak yapan bir çocukla ne işi olurdu ki?
"Tamam, gel..." Odanın kapısını tekrar açmış ve dudaklarını büzmüş olan cocuğa bakarak konuşmuştum. "Yatacaksın, o bez kafandan kalkmayacak yoksa seni buraya tekrar gönderirim." Jisung kafa sallayıp ayaklarını sürüye sürüye odadaki bir koltuğa oturmuştu.
"Peluşumu ne zaman alırız?" Sandalyeme oturmuş bilgisayarımla ilgilenirken sorduğu soru dikkatimi dağıtmaya yetmişti. "Kes sesini." Biraz susmuş sonra aynı soruyu biraz değiştirerek tekrar sormuştu. "Ayıcığı yarın alır mıyız?"
"Almayacağız dedim sana!" Sert çıkan sesimle birlikte ürkmüş ve uykulu gözlerini bir bebek gibi kaşımaya başlamıştı. Ayağa kalkıp yanıma gitmiş ve tekrar ateşini kontrol etmiştim. Düşmüştü eğer tekrar çıkarsa duşa girer bir daha da çıkmaz zaten diyerek kafasındaki ıslak gömleğimi çekmiş camın önüne doğru sermiştim.
Bende üstüme siyah bir tişört geçirip tekrar sandalyeme oturmuştum. "Hiç almayacak mıyız, ayıcık bensiz korkar." Karşımdaki bedeni sinirle süzmüş sonra gözlerimi ayaklarına indirdiğim zaman birbirine değdirerek oturduğunu görünce belli belirsiz gülümsemiştim.
"Bakarız." Söylediğim şeyden memnun olmamış gibi iç çekip arkasına yaslanmıştı. "Babam böyle dediği zaman hiç yapmıyor." Gülümsemiş ve sandalyemden kalkıp yanına oturmuştum. Biraz daha yana kayıp deri koltuğun gıcırdamasına sebep olunca gelecek olan azarı bekler gibi gözlerini kapatmıştı.
Tıklanan kapıyla yerimden kalkmış ve gidip kapıdaki adamın getirdiği paketi elime almıştım.
"Aç gözlerini." Emir veren tonum gözlerini daha çok kısmasına sebep olmuştu.
Derin bir nefes alıp adamın getirdiği paketin içinden çıkardığım peluşu kucağına koymuştum. "Seni özlediğini söyledi, açmayacak mısın gözlerini?" Elinin altında kalan ayıcığı hissetmek ister gibi okşamış ve gözlerini açmıştı.
"Ayıcığım!" Bir ayıcığa bu kadar mutlu olması anlamsız gelmişti fakat bebek gibiydi kızmak istememiştim.
Ani tepkisiyle veya da çok mutluluk hormonundan ötürü boynuma atlamıştı. Geri kaçmaya çalışsam da izin vermiyor beni tutuyordu.
"Han, temas sevmem dedim." Duyduğum burun çekme sesi kalp atışlarımı hızlandırmıştı, sorun neydi ki? Her şey tamamdı... Aykcığını bile getirtmiştim, üstelik bir ayıcık için o kadar fazla adamın canına da kıymıştım.
"Teşekkür ederim." Tenimde hissettiğim ıslaklıkla kastığım bedenimi serbest bırakmış ve elimi saçlarına götürmüştüm.
"Ağlarsan... Ayıcık üzülür."
Ağlamayın, ayıcık üzülür :)
Umarım beğenmişsinizdir yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayıın 💗
Bir sonraki bölümde görüşelim 💘
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Teddy Bear/ Minsung
FanfictionJisung mafya olan babasının tek çocuğu ve en kıymetlisiydi. Her zaman el bebek gül bebek büyütülmüş bu yüzden de yaşına uygun değilde daha küçük bir yaşta gibi davranırdı. Bunu öğrenen ve babasının düşmanı olan mafya Minho en kıymetlisini kaçırmaya...