Öylece yürüyordu genç oğlan, attığı her adım soğuk, uzun ve loş ameliyathane duvarlarına çarparak yankı yapıyordu.
Stresle nefes alıp ellerini saçlarına geçirdi, kendine gelmeliydi. Küçüğü onu bu halde görse ne kadar üzülürdü kim bilir?Elleriyle saçlarını hafif hafif çekerken kendini bekleme koltuklarından birine atmıştı kendinde miydi emin değildi. Omzuna dokunan elle birlikte kafasını kaldırıp dokunan ele hissiz gözlerle baktı. Hyunjin gelmişti, yanına oturdu ve sırtını sıvazladı, sanki küçük bir bebeği sakinleştirmek istercesine konuşmaya başlamıştı.
"Yapma Minho, gözlerinin haline bak... Günlerdir zaten uykusuzsun, ölü gibisin be oğlum en azından biraz yemek yesen olmaz mı...?" Arkadaşı için endişeleniyordu. Minho birini severse güzel severdi, en son yıllar önce birini sevmişti gerçi. Sevginin ne demek olduğunu da unutmuştu bu çocuk.
"Hyunjin çok aptalım... Yemin ederim kendimden nefret ediyorum, meyi hak ediyorum." İkili bir süre öylece bakıştı sonra Hyunjin Minhoyu omuzlarından kendine çekip ona sıkı bir sarılma verdi.
Temas sevmeyen Minho o kadar halsiz düşmüştü ki kendini geri çekmeye mecali bile yoktu şimdi. Durdu öylece, izin verdi bu kucaklaşmaya...
Minho'dan
Yoktu, ne bir ses, ne bir doktor, bir hemşire... Hiçbiri yoktu.
Evet, içeride yatan küçük bedene çok acıyordum ama arkadaşlarım sadece bana acıyordu. Bende bana acıyordum gerçi ya da hayır... Ben bize acıyordum. Yaşayabileceğimiz mutlu bir geleceği mahvetmeme, kendime yediremeyip şimdi çaresizce gelecek bir haber beklememe acıyordum.
"Minho yemek..." Chan'ın gözlerine attığım sert bakışla birlikte konuşmaya başlamıştım. "Yemeyeceğim, anlamıyor musunuz? Jisung o kapıdan çıkana kadar bana soru sormayın, benden bir şey istemeyin, yapmayın yalvarırım..."
Chan olmuştu bu defa diğer yanıma oturan. Derin bir nefes almış sanki söyleyeceklerini içinde hazırlamıştı. "Lee Minho... Aşıksın."
Bunu bende biliyordum, aşığım, ne zaman aşık oldum bilmiyorum ya da aşık olmamı sağlayacak ne yaptı bilmiyorum ama canımdan bir parçamı istese hepsini verebilecek kadar seviyordum bu çocuğu.
"Sağ ol ben farkında değildim." Chan söylediğim üzerine gülerek saçlarımı karıştırmıştı. "Bak Minho, içeride yatan kişiyi ne kadar sevdiğinin farkındayım ama bir düşün seni böyle görse ne kadar üzülürdü. Jisung'u pek tanımam ama kalbi hassas bu çocuğun, çok kırmışlar Minho bu çocuğu. Her ne kadar yeni farketmiş olsan da ona karşı hissettiklerini o senin kalbin de çok önceden zaten vardı."
Dudaklarımı stresle ıslatmıştım söylediklerine karşı. Haklıydı, Chan hep haklı olurdu.
"Yediremedim hyung, belki de korktum. Çocuk gibi çok incitirim ben bu çocuğu hyung yapamıyorum, inceliyorum yüzünü sanki her bir zerresi özenle yaratılmış, gözleri yıldızlarla süslenmiş ya bir daha açmazsa o gözlerini diye öyle bir korkuyorum ki... Kalbimi sıkıştırıyor düşüncesi bile." Sertçe yutkunuşumdan mıdır yoksa ağlamamak için kendimi sıkmamdan mıdır bilmem sanki bir yumru vardı boğazımda.
"Minho, onu en iyi koruyacak olan sensin." Söylediği şeyle kafamı olumsuz anlamda sallamıştım. "Yapma, biliyoruz koruyabilsem onu korurdum." Seneler olmuştu hala konusu açılınca kalbimin derinlerinde ki o yaraya tuz basılır gibi olurdu.
Unutmak en güzel şeydi ama yine de bir kokuyla aklınıza gelirdi o insan işte. Tek suçumun sevmek olduğu şu Dünya'da yine aynı hatayı yapmaktan o kadar korkuyordum ki nasıl tarif edilirdi bilmiyorum bu duygu.
"Asıl sen yapma Minho, senin suçun değildi." Yüzüne alaylı bir gülümsemeyle bakmıştım. "Neden onun yerine ben yemedim kafama o kurşunu? Neden onun yerine ben batıp gitmedim o denize?" O anlar gözlerimin önüne gelir gibi oldukça kendimden daha fazla nefret ediyordum.
"Denizler cinayet işlemezler, o cinayeti ben işledim, ben ve onlar işledi... Korusaydım bunlar olmazdı neden onu o suyun içinde tek başına bıraktım söylesene?" Chan titrek bir nefes almış ve bana bakmıştı. "Bilemezdin Minho, o gün onun o suyun içinde vurulup öleceğini bilemezdin."
"Denizleri benden çaldılar şimdi yıldızımı alırlarsa yapamam, yaşayamam." Hyunjin endişeyle suratıma bakmıştı. "Ne saçmalıyorsun oğlum sen? Sen bize lazımsın, kardeşiz lan biz öylece bırakıp gideceksin yani öyle mi? Bu mu lan senin adamlığın, bu mu birbirimize verdiğimiz sözlerin karşılığı?" Cevap vermeden öylece tam karşımızda duran saate bakıyordum.
Cevap verecek kadar mantıklı bir cümle kuramıyordum. Yoktu, aşık olmak aptalcaydı tam da bu yüzden.
Saatte gözlerimi gezdirmiş ve aklımda ufak bir hesaplama yapmıstım. Gecikmişti, ameliyat çoktan bitmeliydi. Ameliyat bitmedikçe, ben bitiyordum.
"Ayıcığı getirsenize bana." Chan suratıma anlamamış gibi bir ifadeyle bakmıştı. "Ayıcık?" Söylediğini onaylar gibi kafa sallamıştım. "Ayıcık, Jisung'un ayıcığı benim yatağımın üzerinde olması gerekiyor gidin ve bakın." Chan ayağa kalkıp merdivenlere yönelmişti birkaç dakika sonra elinde Jisung'un ayıcığıyla geri döndüğünde sanki karşımda Jisung'u görmüş gibi mutlu olmuştum.
Ayıcığı bana uzatıp ne yaptığımı inceler gibi izliyordu ikisi de beni.
"Özür dilerim, ayıcık. Seni öyle basit bir peluş gibi gördüğüm için beni affet..." Her ikiside suratıma sanki delirmişim gibi bakıyordu.
"Noluyor ya?" Hyunjin'den gelen soruyla birlikte ağzımdan küçük bir kıkırtı çıkmıştı. Ayıcığı burnuma yaklaştırıp iyice koklamıştım. "Bebek gibi... O kadar sigara dumanı olan bir odada hala Jisung'un kokusunun üstünde kaldığı tek şey sensin." Burukça gülümsemiş ve ayıcığı kucağıma oturtmuştum.
Ameliyathane kapısının açılmasıyla birlikte ayağa fırlamıştım. Doktor bitik bir halde içeriden çıkmıştı, alnındaki terler ne kadar uğraştıklarını gösterir cinstendi.
"Söyle!" Sert çıkan sesimle birlikte adamın vücudu titremiş gözleri sanki ağırlaşmışçasına kapanmıştı.
"Sakin olun lütfen," adam cümlesine derin ve korkuyla titrek bir nefes alarak devam etmişti. "Yaşıyor..."
Dudaklarım istemsice kıvrılmıs gözlerimden birkaç damla yaş yanaklarıma doğru süzülmüştü. Unuttuğum tüm duyguları şimdi bu çocukta tekrar tadıyordum. Aşkı, üzüntüyü, endişeyi...
Bunlar benim için beş sene kadar öncesine ait duygulardı. Şimdi yeniden yeşeriyordu...
"Ama..." Doktor cümlesine devam edince endişeyle ona bakmıştım. "O kadar riskli bir yere isabet etmiş ki kurşun... Felç kalma olasılığını göz önünde bulundurmak gerek."
Ama... ama...
Sevmezdim bu yüzden "ama" ları. Dünya'nın en boktan kelimesiydi, tek ama ile hayatınız değişirdi şimdi Jisung'un hayatının değişebileceği gibi.
Birden her şey elinizin altındayken tek "ama" ile elinizden alınabilirdi. Sanki kandırılmak için vardı bu kelime, öyle üç harften oluşuyordu falan ama bazen ömürlük, kapanmayan yaraları beraberinde getiriyordu.
Gecenin bu saatinde bolum atmayi birakmaliyim.
Umarım beğenmişsinizdir yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayıın 💗
Bir sonraki bölümde görüşelim 💘
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Teddy Bear/ Minsung
FanfictionJisung mafya olan babasının tek çocuğu ve en kıymetlisiydi. Her zaman el bebek gül bebek büyütülmüş bu yüzden de yaşına uygun değilde daha küçük bir yaşta gibi davranırdı. Bunu öğrenen ve babasının düşmanı olan mafya Minho en kıymetlisini kaçırmaya...