Bölümü poison tree ~ Grouper sped up ile okumanızı tavsiye ederim :) |
***
Minho yanından gelen mırıltılarla yavaşca gözlerini açıp kafasını hafif sağına döndürünce gözleri yanında yatan oğlana kaymıştı. Belli ki onu izlerken uyuya kalmıştı, güzelde bir uyku çekmişti gerçi yalan söyleyemezdi...
Biraz daha dikkat kesilip çocuğun söylediği şeyler anlamaya çalışmıştı, mırıldanıyordu ama sanki ağlarmışçasına burun çekiyordu. Ne yapmalıydı bilmiyordu... Sadece dinlemeliydi belki de.
Minho'dan
"Anne gitme." Anne gitme mi? Rüya mı görüyordu ne yapardı ebeveynler böyle durumlarda?
"Anne ama ben seni özleyeceğim, ben ayıcık istemiyorum ki seni istiyorum, gitme benden... Anne, çocuklar annesiz olmaz ki." Çocuğun elinde sıkı sıkıya tuttuğu ayıcığa kaymıştı gözlerim. Sanki alınmasından korkuyor gibi altına doğru saklamıstı ayıcığı.
"Anne lütfen gitme, anne ben sensiz ne yapacağım? Anneler çocuklarını bırakmaz ki... Sen bana hep öyle masallar okuyordun ya unuttun mu,hani hep anneler çocuklarıyla mutlu oluyordu ya? Hem söz vermiştin ya araba da oynayacaktık..." Boğazımda bir şeylerin düğümlendiğini hissetmeye başlamıştım. Canım acıyordu, canımdan bir parça acıyordu.
"Anne n'olur..." Çocuğun ağlamaları daha sessiz bir hal alırken nefes alış verişleri düzgün sayılabilecek bir hale gelmişti. 30-40 saniye kadar sonra tekrar gözlerinden yaşlar süzülmüş ve konuşmaya başlamıştı.
"Baba..." Ağzından çıkan tek kelime sonucunda gözlerinden akan yaş sayısı iyice artmıştı. Travmalarını tekrar yaşatıyordu zihni ona... Ve ben dinlerken bütün bu olanları kaldıramazken bu kadar güçsüz bir bedenin bunları kaldırması olanıksızdı.
İlk kez uçamayan bir kelebek gibiydi Jisung... Önce herkes bakardı "ne kadar güzel bir kelebek." Der geçerdi yanından bu kelebeğin. Sonra biri gelirdi kanatlarını kırardı.
Sonra ki gün kelebek duvarın üstünde dururken, yine herkes bakardı "Ne kadar güzel bir kelebek." Der geçerdi. Kimse de fark etmezdi ki kelebek artık uçamıyor, Kanatları kopmuş.Ne yapmışlardı bu çocuğa diye geciriyordum içimden... Çocuk yavarırcasına devam etmişti, artık bir mırıldanmadan çok yakarışa dönmüştü bu sesler.
"Baba annem gitmesin, baba bir şey de lütfen baba! Ben annemsiz ne yapacağım? Çok özlerim onu lütfen baba... Baba yalvarırım." Çocuğun sesi sonlara doğru kısılmıştı. Ayıcığın altında kaldığı için onu rahatsız edebileceğini düşündüğümden kolunun altından ayıcığını alıp yan tarafıma koymuştum. "Baba!" Çocuk ter içinde kalkıp sağına soluna bakmaya başlamıştı.
Kolunun altındaki ayıcığını göremeyince etrafı uyku sersemi ağlayarak aramaya başlamıştı. "Ayıcığım yok... Ayıcık nerde! Ayıcık nerdesin, özür dilerim bir daha babam seni alamaz özür dilerim lütfen bana geri gel..."
"Hey, hey ben burdayım geçti..." Onu göğsüme doğru çekerek kollarımı vücuduna sarmıştım ve gariptir ki bu temas beni hiç rahatsız etmemişti.
Kollarımın arasından çıkmış kriz geçiriyor gibi titremeye başlamıştı. "Ayı, ayıcık yok... Kaybettim! Burdaydı yemin ederim sarıldım uyudum. Ayıcığım yok!" Hıçkırıklarından ne dediğini hiç anlamasam da ayıcığını arıyor gibi bir hali olduğu için ellerimi arkama koyduğum ayıcığına uzatmış ve sorar gibi ona uzatmıştım.
"Bunu mu arıyorsun ufaklık?" Elimde gördüğü ayıcığına sarılıp uzun uzun öpmüştü. İçimden bir şeyler ölüyor gibiydi ki bu muhtemelen hiç olmayan cocuk bedenimdi.
"Ayıcığımı kaybettim sandım... Özür dilerim ayıcık çok özür dilerim." Elimi enseme atıp suçlulukla kaşımıştım. "Ayıcığın seni rahatsız ettiğini düşünüp ben almıştım kolunun altından..." Jisung bana ilk defa gerçekten sinirli gözleriyle bakmıştı.
"Dokunma ayıcığıma o senden korkuyor." Söylediği şey nedense gülümsememe sebep olmuştu ama çok uzun sürmeden yüzüm geri asılmıştı. Demin söyledikleri aklımdan çıkmıyor kafamın içinde dönüp dolaşıyordu.
"Jisung... Annen nerde?" Jisung bana bakmış ve bir şey demeden yatağa yatıp arkasına dönmüştü. Cevap vermesini beklemem aptallıktı tabii... "Gitti." Çocuk ağlamamak için kendini tuttuğunu belli eder bir ses tonunda konuşunca daha fazla irdelemek istemiştim.
"Nereye?"
"Uzaklara... Babam öyle dedi." Kafamı anladığımı belli edercesine sallamıştım. "Peki ne kadar uzakmış? Yıldızlara mı gitmiş, yoksa hala buralarda mı?"
"Bilmem, yıldızlara gitse bana getirmek için geri dönerdi... Ben yıldızları çok severim." Dayanamayarak demin tuttuğu göz yaşlarından bir kaçını bırakarak kafasının altındaki yastığın ıslanmasına müsaade etmişti.
"Öyle mi, biliyor musun bende çok severim yıldızları." Göz yaşlarını silip yatakta biraz doğrulmuştu. "Gerçekten sever misin yıldızları?"
Sevmem, sen seversin diye severim.
"Evet çok severim hatta belki ağlamazsan eğer yıldızları gösterebilirim sana akşam? Birlikte gideriz yıldızların yanına." Çocuk gözlerindeki yaşları elinin tersiyle iyice silmişti.
"Annem oradaysa onu da getirir miyiz?" Sorduğu masum soru karşısında ne cevap vermem gerektiğini tartışıyordum kafamda.
Jisung gözlerime anlamayan bir ifade takınarak bakınca konuşmaya devam etmiştim. "Belki?" Şüphe edercesine, net çıkmayan sesimle yanıt vermiştim.
"Bende yıldız olabilir miyim?" Kafamı olumsuz anlamda sallayarak susmasını işaret etmiştim. "Sen yıldız olamazsın, ben izin vermem çünkü... Ve iyi haber seni öldürmeyeceğim."
Çünkü yıldız ol istemiyorum.
Arkadaslar ne cok takilmissiniz Jisung'un uyku da uzun uzun konusmasina, uyku ve uyaniklik arasinda olan evrede insanlar uzun uzun konusabiliyor. Ben de konusuyorum hatta sorulan sorulara cevap veriyorum ama sabah kalktigimda hatirlamiyorum normal seyler bunlar bu kadar takilmayin manyak olursunuz
Umarım beğenmişsinizdir yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayıın 💗
Bir sonraki bölümde görüşelim 💘
![](https://img.wattpad.com/cover/340647371-288-k339783.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Teddy Bear/ Minsung
Hayran KurguJisung mafya olan babasının tek çocuğu ve en kıymetlisiydi. Her zaman el bebek gül bebek büyütülmüş bu yüzden de yaşına uygun değilde daha küçük bir yaşta gibi davranırdı. Bunu öğrenen ve babasının düşmanı olan mafya Minho en kıymetlisini kaçırmaya...