Odaya doğru adımımı attım.
* * *
Diz hizasında biten uçuk mavi elbisemin eteğini elimle silkeleyerek, temkinli adımlarımı yavaşlattım. Odadaki tozlu pencerenin camından boğuk havaya bakarak iç geçirmemle, sıcak kahvemi ve iki gündür bitirmeye çalıştığım kitabımla kanepede doğrulduğumu hayal etmem bir oldu. Vaktimi evde keyif yaparak geçireceğime, yirmi bir yaşındaki koskoca adama konuşmayı öğretecektim resmen. Aslında paraya ihtiyacım olmasa, ne hayatım boyunca çalışırdım; ne de Eren'in evine gelirdim. Şartlar bunu gerektirdiğinden bütün düşüncelerimi aklımın kenarından iterek, dikkatimi odaya yoğunlaştırdım.
Odanın sağ köşesinde bulunan Eren'i; önü ve sağ tarafı duvarla çevrili masada arkası dönük bir şekilde otururken bir şeylerle uğraştığını fark ettim. Beyaz tişörtünün yakası ve açık kahverengi saçlarının -koyu kumrala benzeyen- arasında kalan buğday teni ensesinde ellerini kenetledi ve dönen sandalyesiyle bana doğru döndü. Mağrur bakışlarıyla beni yukarıdan aşağıya süzdü. Bir süre konuşmadıktan sonra nemli ellerimi ona doğru uzattım.
" Merhaba ben Eylül. "
" ... "
Konuşamaması beni her ne kadar yalnız ve acınacak bir durumda hissettirse de, çelimsiz elini tokalaşmak için uzattığında bu hislerimin kısa bir süreliğine uçup gitmesine neden oldu.
Eren odada değilmişim gibi umursamaz tavırlarla masasına döndü, kalemini ince ve bakımlı parmaklarının arasına aldı. Kâğıda kelimelerini dökmeye başladı. 'Konuşmayı bilmese de hiç olmazsa yazı yazmayı biliyor.' Diye düşündüm içimden. Ayaklarımın yorulduğunu hissedince Eren'in yanındaki sandalyeye oturmak için izin aldım. -Rahmetli annemden kalan 3. kural... Ev sahibesi izin vermeden oturmak yok.-
" Buraya oturmamda sakınca var mı? "
Başını 'hayır' anlamında iki yana sallayarak yazı yazmaya devam etti. Omuzlarımı dikleştirdim ve deri kumaşla kaplı sandalyeye oturdum. Eren'in edebiyatla uğraştığı her halinden aşikârdı.
" Demek yazı yazmayı seviyorsun. Ben de okumayı severim." dedim ve nedenini bilmediğim bir kıkırdamayla sustum. Masanın kenarında duran kırışmış kâğıt yığınına baktım ve aralarından birini özenle seçtim. Yerimde doğrulmamın beraberinde getirdiği deri kumaş gıcırtısıyla birlikte suratımı buruşturdum ve kâğıda baktım.
Küçükken öğretmenim derste okuma parçasından özet çıkarma ödevi verince umursamadığımdan; ilk iki satırını; gelişme bölümünün bir paragrafını ve son satırını okuyup, konusunu anlamış olurdum. Ne Eren, ne de hikâyesi beni ilgilendirmediğinden bu taktiği uygulamak, zamandan tasarruf etmemi sağlayacaktı.
Özenle yazdığı el yazısının ilk iki satırını okumaya başladım ve ardından gelen paragrafa göz atıp, sayfanın en aşağısındaki cümleyi de okuyayım derken, cümlenin yarım bırakıldığını fark ettim. Devamı olup olmadığına bakmak için sayfayı hızlıca arkasına çevirdim. Boştu. Sayfanın önünü tekrar çevirip aval aval kelimelere bakmaya başladım ki birden sayfanın en altında diğer yazılara kıyasla daha büyük, el yazısıyla " Devamı Gelecek " yazılmış olması dikkatimi çekti.
Devamı gelecek mi? Bu da nereden çıktı şimdi. Ah Tanrı'm Eren tam bir çocuktu. Evet evet tam bir çocuk. Şuan burada bulunmam bile hayatımın en büyük hatası resmen. Bir insan hikâyesini neden yarım bırakırdı ki? Dizi mi zannediyordu bu? Kendimi sakinleştirip, derin derin nefes almaya çalışarak tüm öfkemi defettim. Sade topuzumdan bir tutam saç dökülünce onu toplamak için kafamı ön tarafa çevirdiğimde, Eren'in hikâyesini yazdığı kâğıdın sonuna büyükçe bir "Devamı Gelecek" yazdığını gördüm. Eren derin bir nefes verdi ve hikâyesini tamamladığı kâğıdı, masanın üzerindeki yığının en üstüne bıraktı ve masasının altındaki çekmeceden yeni bir kâğıt çıkardı.
" Yazdığın hikâyelere neden bir sonuç bağlamıyorsun? Böyle bırakmana anlam veremedim doğrusu. " desem de, beni tatmin edecek bir cevap alamadım kendisinden. Cevap vermemesi cidden tahammül etmemi zorluyordu. Daha fazla dayanamayacağım düşüncesi beynimi bir hayli zorladığından titrek ayaklarla ayağa kalktım ve " Tanıştığıma memnun oldum Eren. Bu hafta içi senle tekrar görüşmeyi isterim. " dedim. Yazı yazmayı bırakıp beni kapıya kadar uğurlasa, şu anki öfkemden kurtulmamı sağlayabilirdi belki ama maalesef kafasını kaldırma zahmetinde bile bulunmadı 'Bay Yazar'. Odanın kapısına doğru ilerledim ve koşar adımlarla dışarı çıktım. Aşağı kata inerken duvarda asılı olan resimlere gözüm kaydı ve onları incelemek için koridora biraz daha yaklaştım. İlk olarak yağlı boya tabloları ve manzara resimleri göze çarpıyordu fakat benim asıl dikkatimi çeken aile fotoğraflarıydı. Genç bir kadının kucağında altı yaş civarlarında bir çocuk vardı. Genç bayan, Esma Hanımı anımsatıyordu ama kucağındaki çocuğun Eren olabileceğini düşünsem de yüz hatları bakımından hiç bir benzerlik bulamadım. Tam o sırada yerimden hoplamama neden olacak bir ses işittim. Bu Esma Hanımdı.
" Her şey yolunda mı tatlım? " yuvarlak yüzüne dağılan gülümsemesi, annemi hatırlamama sebep oluyordu ve ona karşı kanımın kaynadığını hissetmeye başladım.
" Evet, her şey yolunda Esma Hanım. "
" Eren hakkında ne düşünüyorsun? Yani o düzelebilir mi?"
Aslında içimden gelen tek şey Eren'in asla düzelmeyeceğiydi ama Esma Hanımın yüzündeki temiz saflık ve güler yüzlü olması " Düzeleceğine inanıyorum. " sözlerini ağzımdan istemsiz bir şekilde döktü. Esma Hanım yanıma yaklaştı ve elini omzuma koydu. "Umarım düzelir."
Bana kapıya kadar eşlik etti. Arabama bindim ve anahtarı çevirdim. Yaklaşık üç buçuk saattir oradaydım.
Eve vardığımda ceketimi, kapı eşiğindeki portmantoya astım ve yorgun adımlarla salona doğru yürüdüm. Koltuğa yayılmış, diz üstü bilgisayardan kulaklıkla film izleyen Defne'nin, geldiğimi fark etmesi için filmi durdurdum. Şaşırmış bir şekilde "Dur tahmin edeyim. Çocuk konuşmuyor." dedi ve itici bir şekilde kıkırdadı.
" Aferin benim kızıma. Nereden bildin bakalım?" dedim alaycı tavrımla umursamadığımı belirterek. "
" Ben bilirim. Ee anlat."
" Neyi? "
" Ah Eylül ah. Düğününü anlat. Neyi olacak tabii ki de nasıl geçtiğini soruyorum. Konuşabildin mi?"
" Kimle konuşabildim mi? " dedim dalga geçerek. Defne'nin sinirli bakışları üzerine kahkaha attım ve " Tamam sakin ol, sadece şaka yaptım. Evine gittim annesi karşıladı. Güler yüzlü biri çok sevimli. Eren'in durumundan bahsetti. Ben odasına gittim. O tek kelime bile etmedi. Sürekli yazı yazıyor, suratıma bile bakmıyordu. Ben de sinirlendim geldim işte."
" Ne yazısı? "
" Hikaye yazmasına yazıyor ama yazdığı şeyi sonuca bağlamıyor. Cümleyi yarıda bırakıp 'Devamı Gelecek...' yazıyor. Gerçekten tam bir çocuk. Hani gizemli olunca ilgi topladığını zanneden ergen tipler vardır ya. Biliyor musun? Oraya sadece ve sadece hayalimdeki şirketi kurabilmek için paraya ihtiyacım olduğundan gidiyorum. Sabırlı biri olmasam, bir daha oraya gitmem. Asla! "
Defne düşünceli düşünceli kafasını salladı. " Madem hayalini gerçekleştirmek istiyorsun, o zaman işini düzgün yap. Çocukla biraz ilgilen ki düzelmeye başlasın. Eğer, gelişme falan gösterirse belki annesi maaşına zam yapar. Bak Eylül, güzelsin ve fiziğin iyi. Belki çocuğu etkilersin de konuşmaya başlar. " Defne'nin söylediklerini bir bir aklımda tartıp biçimlendirdim. Haklıydı. " Haklısın. Denemeye çalışacağım. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Devamı Gelecek...
Teen Fiction“Ben iki kez doğdum: İlkinde 1995 yılının Eylül ayında, dünyaya gözlerimi masumca ilk kez açtığımda, daha sonra tekrar 2014 yılının Kasım ayında hiç beklemediğim, çocukluğumu kirleten geçmişimi bana unutturabilecek bir telefon geldiğinde.” Bi...