11

766 73 60
                                    




hanbin resim sınıfına girmeden önce son kez koridora göz gezdirmişti. okul tamamen boşalmış sayılırdı ama koridorlarda dolanan temizlikçiler vardı. kimseyi görmeyince kapıyı açıp elinden tuttuğu hao ile içeri girdiler. önce omzundaki çantayı yere attı, hao'ya fırsat vermeden onunkini de masaya koydu.

"hanbin, sakin olsana." hanbin üstündeki okul ceketini çıkartıp beyaz gömleğiyle kalınca hao yutkundu. hanbin şimdi de kollarını katlıyordu. kendisi de ceketini çıkarmalı mıydı?

"bana bu gözlerle bakmaya devam edecek misin?" hanbin kolunu katlamayı bırakmış hao'nun üstüne doğru yürümeye başlamıştı. hao arkasına bakıp geriye doğru yürümeye başladı. "nasıl bakıyorum ki?" "etkilenmiş bir şekilde. sen de beni öpmek için deliriyor musun yoksa?"

hao sırtı masaya değince ellerini önünde birleştirdi. "belki de... belki de senin kadar deliriyordumdur." hanbin gülümseyip hao'yu kucağına aldı ve masaya oturmasını sağladı. masa küçük olduğu için boyu fazla uzun kalmıştı. ellerini hao'nun iki yanına koyup üstüne eğildi. önce gözlerinin içine baktı. ikisi de çok derin bakıyordu. "senden önce güzellik algım yoktu, biliyor musun? şimdi var. gözüme sadece sen güzel geliyorsun. her şeyinle hem de." "hanbin... ağlayacağım şimdi. yapma."

hanbin daha fazla uzatmadan hao'yu ince belinden kendine çekip kavuşmak için bekleyen dudakları birleştirdi.

ikisi de hızlanan kalp atışlarını duyabiliyordu. hanbin o kadar tutkulu öpüyordu ki hao yetişemiyordu. hanbin'e yetişmek imkansızdı onun için. bu yüzden elinde olmadan inledi.

hanbin duyduğu inlemeyle hao'yu masadan kaldırıp kucağındayken duvara yasladı ve dudağını ısırdı. dudakları o kadar güzeldi ki bağımlı olacağını biliyordu. kendine yavaş olması için söz vermişti ama olmuyordu. dudakları hızlı hareket ediyor, tadını sonuna kadar çıkarmak istiyordu. emdiği dudakları şimdi de ısırmaya başlamıştı. hao her onu ısırdığında inliyordu ve bu çok hoşuna gidiyordu.

belinden tuttuğu ellerini şimdi hao'nun kalçasına indirmişti. hao kalçasında hissettiği ellerle, ellerini hızlıca hanbin'in boynuna dolamıştı. çok utanç vericiydi. öpüşmeyi keseceği an hanbin dilini dudaklarında gezdirmeye başlamıştı. o da bunu yapmak istiyordu. hanbin kalçasını sıkıp dudaklarını emmeye devam edince bir hamle yapması gerektiğini fark etti. hao başını yana eğip tek elini hanbin'in kafasına koydu ve kendine daha çok bastırdı. hanbin beklemediği hamleyle hao'yu yere indirdi.

"sen hamle yapma, deli ediyorsun beni lan. ileriye gitmemeye çalışıyorum. yaptığına bak." hao hiçbir şey demeden hanbin'i tekrardan öpmeye başladı. öpüşmeyi çok sevmişti. sanırım o da bağımlı olmuştu.

hanbin gelen hamleyle hao'nun sırtını duvara yaslamasını sağladı. cidden şu an daha ileri gidebilirdi ama resim sınıfında olsun istemiyordu. üstelik hao'nun ilk seferiydi.

dudaklarını ayırdıklarında çıkan ıslak sesle ikisi de gülümsedi. "dudakların şişmiş." hao'nun gülerek söylemişti. kendisinin farklı olduğunu sanıyordu.

"beğendiysen her zaman şişirebilirsin bebeğim." hao yumruk yaptığı ellerini hanbin'in omzuna geçirdi. "sus." "sen nasıl istersen." "çıkalım mı buradan? yüzüm yanıyor, kalbim çıkacak gibi."

hanbin, hao'nun dudaklarına bir öpücük daha kondurdu. "utandın mı sen? gözlerime baksana." hao pencerenin kenarındaki boya kutusuna parmağı bandırıp hanbin'in yüzüne sürdü. "al bakalım!"

hao kaçacağı an hanbin onu durdurup tekrar bir öpüşme başlatmıştı. bebeğinin dudaklarını yavaşça emiyor ve tadını çıkarmaya devam ediyordu. hao ise itiraz etmeden öpücüğüne eşlik etmeye çalışıyordu. ikisi de birbirlerini öpmeyi çok sevmişti.

cinnamon | haobinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin