4

773 95 36
                                    





zil çaldığı gibi sınıftan çıkan hanbin, hao'nun sınıfına gidiyordu. sonunda onunla vakit geçirebileceği bir fırsat bulmuştu ve bunu iyi değerlendirmek istiyordu.

onu okula ilk geldiği gün görmüştü ve güzelliğiyle etkilenmişti. daha sonra hiçbir şekilde denk gelememişlerdi ve onların sınıfına gittiğinde de hep uyuduğunu görmüştü. bu yüzden hanbin, tanışmak için bir atak yapamamıştı. normalde biriyle tanışmak onun için çok basitti ama bu sefer öyle olmamıştı.

hao ile tanışmak için sınavların yapılmasını beklemişti. kelebek sisteminin kurallarını bozarak istediği sınıfa gitmişti. aklından geldiği günden beri çıkmayan hao'nun sırasına da oturmuştu.

şimdi onunla vakit geçirecek olması inanılır gibi değildi.

hızla çıktığı merdivenlerin sonunda hao'nun sınıfına ulaşmıştı. sınıfın kapısı açıktı. öğretmen çıkmıştı.

içeri girdiği gibi sınıftaki diğer arkadaşları yanına gelmişti. "kimler gelmiş? basketbol maçı yapalım mı?" "şimdi olmaz, sonra." diyerek yanlarından ayrılan hanbin, hao'nun ona baktığını gördü.

şimdi birbirlerine bakarken hanbin, tarçın kokulunun yanına adımlıyordu. ikisi de göz temasını kesmiyordu. kesemiyorlardı desek daha doğru olurdu.

hao büyülenmiş gibi hissediyordu. hanbin gerçekten çok yakışıklıydı ve onunla böyle göz göze olmak, içinde bir şeyler hissetmesine neden oluyordu.

hanbin, hao ile eşitlenmek için sırasının yanına eğildi. "şu güzelliğine bak."

hao hiç beklemediği cümleyle gözlerini büyüttü. merhaba falan der sanıyordu ama hanbin, hep aynıydı. telefonda da böyle konuşuyordu.

"demek görüldü attığında böyle kalıyordun." hao hala tek kelime edememişti. hanbin'in sesi ve konuşma şekli o kadar eşsizdi ki sadece onu dinlemek istiyordu.

boğazını temizleyip konuşmaya hazırlanacağı sırada hanbin elini tutup onu sıradan kaldırmıştı. sınıftakiler şaşkın bir şekilde ikisine bakarken içlerinden biri konuştu.

"basketboldan daha önemli işlerin varmış kardeşim." hanbin arkadaşına göz kırpıp, hao'yu sürüklemeye devam etti.

hao ilk defa böyle şeyler yaşadığı için utanmak dışında tepki veremiyordu. ne yapacağını bilmiyordu bu yüzden tüm kontrolü elini tutan adama vermişti.

"acıktın mı?" hanbin'in sesiyle kendine gelen hao, başını hayır anlamında sallamıştı. okulda yemek yemediği için kahvaltıda çok yiyordu. bu yüzden acıkmıyordu.

hanbin uzatmadan hao'yu konferans salonunun olduğu yerdeki boş odaya getirdi. hao ilk defa geldiği yeri görünce etrafı incelemeye başladı.

bir sandalye ve bir masa vardı. birkaç tane de okul kıyafeti vardı. sanırım burası gerçekten bomboş bir odaydı.

hanbin hiç beklemeden sandalyeye oturunca hao ona baktı ve ilk defa konuştu. "ben ayakta mı dikileceğim?" hanbin duyduğu sesle gülümsedi. sonunda konuşmuştu.

"kucağıma gel istiyorsan." "ben gidiyorum." hanbin hızlıca hao'nun elini tutup kendine çekti. kendini hanbin'in kucağında bulan hao, nefesinin kesildiğini hissetti. böyle şeyler onun için çok yeniydi.

"ne yapıyorsun?" kekeleyerek sorduğu soru karşısında hanbin sessiz kaldı. yakından inceledi hao'yu. tarçın kokusunu daha net alıyordu şimdi. gözlerini kapadı ve kokuyu içine çekti.

hao hızlıca kalkmaya çalışınca hanbin ona engel olmadı. daha ilk görüşmelerinde bu kadar ileriye gitmek doğru değildi ama kendini durduramıyordu.

hao masaya çıkıp oturdu. yanaklarının yandığını hissediyordu. hanbin onun bu görüntüsü karşısında derin bir nefes verdi.

"özür dilerim." "çok ani hareketler yapıyorsun." "engel olamıyorum."

hao elleriyle oynamaya başlamıştı. mesajlaşmak onun için kesinlikle daha kolaydı. şu an ne diyeceğini bilmiyordu. bunu fark eden hanbin sessizliği bozdu.

"neden okul değiştin? arkadaşlık ilişkilerinden bahseder misin?" "sorguya mı çekiliyorum?" "evet."

hao elleriyle oynamayı bırakıp hanbine döndü ve anlatmaya başladı. "annem, babamın ailesiyle kavga etti. biz de onlarla aynı binada yaşıyorduk. annemi sürekli rahatsız etmeye başladılar. babam kaç kere uyarsa da kardeşleri durmadı. bu yüzden annem başka şehirlerde iş aradı. bulunca da babama taşınmak istediğinden bahsetti. babam başta kabul etmedi ama daha sonra kuzenlerim bana saldırmaya başlayınca hemen taşınmak istedi."

hanbin sinirlendiğini hissediyordu. "ne yaptılar sana?" hao, sinirli sesini duyunca gözlerini büyüttü. "sakin olsana." "söyle."

"asansöre bindiğimde şanterleri arttırıyolardı. ne zaman evden çıksam taş falan atıyolardı. beni takip ediyorlardı. kafayı yemişlerdi kısaca." hanbin ellerini yumruk yapmıştı. aşırı sinirlendiği için kendini kontrol edemiyordu.

hao bunu fark edince masadan inip hanbin'in yanına geldi ve yumruk yapmış olduğu elini tuttu. hanbin hissettiği temasla kendine gelirken heyecanla karşısındaki çocuğa baktı. üzerindeki etkisi şimdiden böyleyse ileriyi düşünemiyordu.

"biraz da ben sandalyeye oturayım." "gel bakalım." hao gülümseyerek sandalyeye otururken hanbin duvara yaslanmayı seçmişti. hao konuşmaya devam etti.

"en yakın diyebileceğim iki kişi var sanırım. ricky ve yujin. ikisi de çok eğlencelidir. umarım bir gün tanışabilirsin." "çok isterim." hanbin'in bu kadar istekli olması çok güzeldi.

"zile kaç dakika kaldı?" "bilmem, yanımda telefon yok." hao dudaklarını büzdü. buraya sürüklendiği için telefonunu almayı unutmuştu. şansa bak ki onu sürükleyen kişinin yanında da telefon yoktu.

"gidelim mi?" "sarılalım mı?" ikisi de aynı anda konuşmuştu. hanbin sarılmak isteyendi. hao hızlıca ayağa kalkıp kapıya gitti. " hadi gidelim."

hanbin hao'nun arkasında durdu ve hao'nun yüzünü kendine doğru çevirdi. hao nefesini tuttu. elleri terliyordu. hanbin tek eliyle hao'nun belini kavrayıp kendine çekti.

hao beklemediği hareketle ellerini refleksle hanbin'in omuzlarına koydu. şimdi ikisi de midelerindeki kelebeklerin çoğaldığını hissediyordu.

hanbin ciddi bir ifadeyle tarçın kokusunu içine çekmek için omuzundaki ellerin sahibine eğildi. hao normalde olsa geri çekilirdi ama şu an donmuştu. hanbin'in saçlarını koklayacağını düşünüyordu. öyle olmamıştı.

hanbin hao'yu daha fazla kendine çekip boynuna eğildi ve kokusunu içine çekti. hao derin bir nefes alıp ellerini hanbin'in boynuna sıkıca sardı.

hanbin reddedilmediğini görünce gülümsedi ve kokladığı boynu öpmeye başladı. huylanan hao, hızlıca geri çekildi. "ben..."

hanbin gülümsedi ve kapıyı açtı. "hadi gidelim."




-

HAOBIN SELCA İSTİYOM

cinnamon | haobinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin