5|Şimdileri ve sonraları aklımdan geçiyorsun
Beklentiler üzerdi.
Bunu ne yazık ki çocukluğumda bizzat tecrübe etmek zorunda kalmıştım. O zamanlarda da şimdiki gibi saftım ya da sadece gözü açılmamış, küçük bir çocuktum bilemiyorum.
O güne dair hatırladığım az çok bir şeyler vardı. Okulda ailelerle piknik etkinliği yapıldığını ve aileleriyle gülüşerek piknik yapan sınıf arkadaşlarımı uzaktan izlediğimi hatırlıyorum mesela. Üzgün olduğumu hatta kimseye belli etmeden çekildiğim köşemde gizli gizli ağladığımı da. Anne ve babama haftalar öncesinden haber verdiğime emindim oysaki ama onlar geleceklerini söyleyip gelmemişlerdi.
Okuldan koşa koşa eve gelip onlara sınıfça ailelerimizle birlikte piknik yapacağımızı anlattığımda ne kadar heyecanlı olduğumu hatırlıyorum. Beni en az benim kadar heyecanla dinleyip geleceklerini söylediklerinden beri piknik gününü iple çekiyordum çünkü anne-babalar yalan söylemezlerdi. Eğer bir kez geleceklerini söylerlerse kesinlikle gelirlerdi. İşte çocuktum kolay inanıyordum verilen sözlere.
Gerçi... şimdi büyümüş olmama rağmen hâlâ inanıyordum verilen sözlere. Bir noktadan sonra çocukluğuma da veremiyordum bunu resmen safın önde gideniydim.
Üstünde yarısından fazlası yenmiş meyveli pasta olan yemek masasında oturmuş, kadehe fazlaca koyduğum şarabımı yudumlarken aynen bunları düşünüyordum.
Bugün benim doğum günümdü. Şimdikine nazaran sabah mutlu ve enerjik bir ruh hâlinde uyanmış ve Su-Ji'yi anneme bırakıp kuaföre uğramıştım. Doğumdan sonra saçlarımı ilk kez boyatacak olduğum için heyecanlıydım, bu sefer belki görmek hoşuna gider diye Chan'ın bana en çok yakıştırdığı renge boyatmıştım saçlarımı. Yüzüme hafif bir makyaj yaptırmış ve makyajıma uyumlu renkteki yeni aldığım kıyafetlerimi giymiştim üstüme.
Eve gitmeden önce pastaneye uğramış ve önceden siparişini verdiğim pastamı da almıştım. Tüm bunlara benim koşuşturuyor olmam ne kadar doğruydu tartışılırdı çünkü benim bir kocam vardı. Onun bunları benden habersiz hazırlayıp bana sürpriz yapması gerekirdi, yanımda olması gerekirdi. Bu düşünce trenine vagonlar gittikçe ekleniyor ve hiç hoş bir yere gitmiyordu bu yüzden düşünmeyi bırakarak arabayı eve doğru sürmüştüm.
Akşam olduğunda davetliler tek tek evimize akın etmeye başlamışlardı. Yakın arkadaşlarımız ve ailem gelmişti sadece Chan yoktu. Herkes gelmeden önce belki unutmuştur diye ona mesaj atmıştım, geleceğini söylemişti, şu saate kadar gelmesi gerekirdi ama gelmedi.
Kutlama boyunca gelen herkes Chan'ın neden burada olmadığını sormuştu. Arkadaşlarımız... ortak arkadaşlarımız da neden buluşmalara bensiz katıldığını sormuştu. Onlara verebilecek bir cevabım yoktu, bu yüzden elimden geldiğince geçiştirmiştim herkesi. Tüm gece, saatlerce mutluymuşum gibi davranmıştım.
Derin sessizliği anahtar şıngırtıları bozduğunda bakışlarımı yarısını bitirdiğim şarap kadehinden çekmemiştim. Gelen Chan'dı bunu biliyordum ama ilk kez kapıya koşup onun aşık olduğum yüzüne bakmak istemiyordum.
Anahtar sesi kesildi ve demir kapı açılıp kapandı. Nefes seslerini duyabiliyordum, olabildiğince sessiz olmaya çalışıyordu. Ne düşünceli biri ama! Adım sesleri geliyordu şimdi de salona girmişti.
''Geç kaldın. Parti bitti maalesef.'' dedim alayla. Bu alayın altında derin bir acı yatıyordu oysaki. Gözlerim bana ihanet ederek dolmaya başlıyordu. Ona bakmak istemiyordum, daha fazla ağlamak istemiyordum.
''Gelecektim-''
''Dur tahmin edeyim; yoğundun öyle değil mi? Bugün de son bir yılda olduğun gibi yoğundun?'' diyerek kestim sözünü. Ben normalde birilerinin sözlerini kesen kaba biri değildim, bunu bana yaptıran şey öfkeydi artık öfkemi saklayamıyordum.
''Hyunjin, buraya gelmek için hastaneden çıkacakken zincirleme trafik kazasında yaralanan hastaları getirdiler. Ben doktorum, müdahale etmek zorundaydım.'' dedi sakinlikle. Sesi fısıltı gibi geliyordu kulağıma, anlayamıyordum yalan söyleyip söylemediğini.
Sessizliğin hakim olduğu anda kulağıma yere fırlattığım kadehin parçalanma sesi yankılanmıştı. Parkeye saçılan kırmızı şarap ve cam parçalarına aldırmadan yerimden kalktım ve kızarmış gözlerimi Chan'a diktim.
''Bazı zamanlar ne düşünüyorum biliyor musun? O siktiğimin hastanesinde bir doktor sen mi varsın da kocana ve çocuğuna bir gününü bile ayıramıyorsun?!'' Sesim benden bağımsız yükseldiğinde artık kendimi daha fazla tutamayacağımı fark ettim, bir yıldır içime atmaktan yorulmuştum çünkü.
''Bugün benim doğum günümdü!'' diye bağırdım ona gözlerimden akan yaşları umursamadan. ''Bugün kuaföre gidip o çok istediğin sarıya boyattım saçlarımı belki okşarsın diye. Yüzüme makyaj yaptırdım, dudaklarıma o çok sevdiğin aromalı parlatıcıyı sürdüm belki öpersin diye. Tüm vücudumu güzelce kremledim, hazırlandım belki tenime dokunursun- Lanet olsun, kendime yeni saten bir gecelik bile aldım belki gecenin sonunda üstümden çıkarırsın diye!'' Hâlâ bağırmaya devam ediyordum, o an odasında mışıl mışıl uyuyan kızımızı bile unutmuş gibiydim.
Chan ise ağzını bile açmadan saçlarıma baktı sonra yüzüme ve dudaklarıma. Hiçbir şey söylemedi, bakışlarından anlayabilmek umuduyla gözlerinin içine baktım ama orası da bomboştu.
''Gece boyunca herkes bana seni sordu. Kocan nerede, neden böyle bir günde yanında değil, diye. Hiçbirine cevap veremedim biliyor musun!? Sen söyle, neredeydin Chan?''
Artık kabullenme hissiyle kendimi tutmayı bırakıp hüngür hüngür ağlamaya başlamıştım. Ellerimle yüzümü kapatarak ağlarken omzuma dolanan iki kaslı kolla duraksamıştım. Chan'ın ellerinden biri saçlarıma çıkarak bulunduğu yeri okşarken diğeri de omzumu sıkıca sarıyordu.
Onu itmek istemiştim ama bir yandan da onu çok özlemiştim, omegam ondan ayrılmamak için baskı kuruyordu ve ben ona söz geçiremiyordum. Büyük eli saçlarımın arasında dolanırken ikinci kez konuşmuştu.
"Üzgünüm. Mutlu yıllar."
🌸
Selamlar!
Buradaki Hyunjin, TiO Hyunjin'in karmasını yaşıyor olabilir mi?
Belki.
O zaman otuz beş beğeni sonra diğer bölümde görüşelim bakalım daha neler olacak🤦🏻♀️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Forgive Myself|Hyunchan ✓
Fanficama hayat hızlandı iyi şeyler artık devam etmiyor Chan.