Uyumak için kapattığım defterimin ardından bir türlü uyku tutmamış ve balkonda oturmaya başlamıştım. Gece insana çok şey anlatıyor aslında sadece dinlemeyi bilmek gerekiyor. Çevremi izledim bir süre bazı evlerin ışıkları da hala yanıyordu insanların neden uyumadıklarını merak etmiştim. Aslında insanlar hakkında ki düşüncelerim hep böyleydi sürekli sorunu olanlara yardım etmeye iyi hissettirmeye çalışırdım.
Berk bizim karşı binamızda oturuyordu odasının ışığının yandığını görüyordum ama konuşacak gücü kendimde bulamıyordum belki de yarın beni yeni okul hayatımdan kurtaracak tek kişi oydu. Kardeşim yoktu ama o benim daima kardeşim gibi davranan seven birisiydi. Bunca süre ondan uzaklaşmam ona büyük haksızlıktı.Güneşin doğması odama geçip hazırlanmam için bir işaretti. Çantamı hazırlamış duşa girmiş ve giyinmiştim. Berk'i arayıp saat kaçta çıkacağımızı sormuştum. Kapıda beklediğini söyleyince hızlı adımlarla annem ve babama bakmadan çıkıp gitmiştim. Beni görünce sarılmak istemiş fakat geriye kaçmıştım. Birinin bana dokunmasını istemiyordum. Beni hep sevgi ve anlayışla karşılayan Berk bunu da anlamış ve gülümsemişti. Yol boyu ayrı kaldığımız zamanlarla ilgili konuşup sohbet etmiştik. Okula yaklaşmaya başlamamız beni çok germiş ve o da bunu fark etmişti. Bana dönüp bütün gün yanımda olacağına ve kimsenin bana bir şey yapamayacağı hakkında söz vermişti. Ona güveniyordum. Daha küçücük çocukken bile her yerde beni korumak için çok şeyi göze alırdı.
Okula girdiğim andan beri herkesin bana baktığını hissediyordum. Kafamda mı kuruyordum yoksa cidden mi bana bakıyorlardı bilmiyorum. İstiklal Marşı'nı okumak için sıraya girmiştik. İnsanlar sürekli birbirine çarpıyor ve bundan delicesine rahatsız oluyordum. Ellerim kaşınıyor ve kaşımaktan artık parçalanacak dereceye geliyordu. Berk kulağıma eğilip ellerini cebine koy istersen demiş ve hemen dediğini yapmıştım. Kendimi çok zor tutuyor ve başımın döndüğünü hissediyordum.
Sınıfa girmiş ve Berk'in yanına oturmuştum. Sınıftakiler beni merak etmiş ve sürekli tanışmak istiyorlardı. Çoğuyla tanıştıktan sonra tek bir kız dikkatimi çekmişti. Upuzun siyah saçları yeşil gözleri uzun ve ince vücudu ile çok dikkat çekiyordu. Adı Sanem di. Berk kulağıma eğilip yolda anlattığı kızın Sanem olduğunu söylediğinde hafiften sevinmiştim ayrı bir bağ hissetmiştim ona karşı.
İlk ders edebiyattı. En sevdiğim ders olabilirdi. Hocamız benimle tanıştıktan sonra defterleri çıkartıp tahtaya yazdığı konu hakkında yazı yazmamızı istemişti.
"Dünya hassas kalpler için cehennemdir."
Bir süre aklıma hiç bir şey gelmemiş kendimi düşüncelerimi ulaşamıyor gibi hissetmiştim. Sınıfta fazlaca ses vardı kimse bu dersi umursamıyor ve Nur hoca da sözünü geçiremiyor gibi bir durum söz konusuydu. Kendimi dış dünyaya kapatarak kağıdıma odaklanmış ve yazımı tamamlamıştım. Zil çalmış ve Nur hoca herkese yazısını ikinci ders okutacağını söyleyerek sınıftan ayrılmıştı. Teneffüste Berk arkadaşları ile konuşurken sınıfa sonradan giren biri dikkatimi çekmiş bakışlarımı ona çevirmiştim. Siyah saçları siyah gözleri ve giydiği simsiyah kıyafetler ile çok karamsar bir hava veriyordu. Yüzünde bulunan o sert ifade sadece beni değil de herkesi korkutur durumdaydı ki sınıf bir anda sessizleşmişti.Hoca tekrar sınıfa geldiğinde yazılar okunmaya başlanmıştı. Kimsenin yazısını beğenmediği için stres olmaya ve yazımı okumak istememeye başlamıştım benden önce listede olan o karamsar çocuğun adının Miraç olduğunu öğrenmiştim. Yazı yazmadığını söylemesiyle beraber hoca kafasını çevirmiş ve "ne zaman yazdın ki Miraç" diye söylenmişti. Burdan çokta sevilen bir öğrenci olmadığını anlamıştım. "Evet Duygu seni dinliyoruz" demesiyle sakinleşmeye çalışmış ve okumaya başlamıştım.
"Dünya hassas kalpler için bir cehennemdir" demiş Goethe. Ne kadar doğru aslında kalbi yaralı bir insanı kırmak çok zor değildir, sadece bilerek kırılmaz kalp, kimi zaman kıran kişi bile kırdığını fark edemeyebilir.
İnsan hep sessizken anlaşılmak ister aslında bedeni değilde ruhu konuşsun karşıda ki içini okusun ister, benimde hayalim yıllarca buydu. Ama yeni yeni fark ettim ki insanların böyle bir hakkı yok bu kadar küçük lüksler bizim için imkansız. Neden diye sorulursa tek bir cevap var aslında bu konuya, insanlar bedenen ne kadar yakın olursa olsun ruhları birbirinden kilometrelerce uzakta bir köşeye savrulmuş, herkes kendi dünyasının bir köşesine hapis etmiş kendini.
İnsanlar her düşüşü bir bitiş sanar aslında. Her düşüş bir bitiş değildir, yeniden toparlanıştır, bir sonraki düşüşü engellemek için çok büyük bir adımdır aslında o düşüş, hayatındaki insanları ve yerlerini bile bu şekilde fark edebiliriz aslında. Yani en başta da denildiği gibi her düşüş bir bitiş değildir hayat ayağa kalkmayı her şekilde savaşmaya hazır olmayı bekler bizden.
İnsanlar dağıtır ancak derman yine bir insandadır. Olay doğru kişileri kalbine almaktadır. İyiler aptal sayılır çoğu kişiye göre. Ama iyi olmak insanların kendi seçimidir aptallık değil doğru adımdır.
İnsan insana muhtaç değildir aslında. İnsan onu anlayan, dinleyen, önemseyen ve umursayan bir kalbe muhtaçtır.
Bir yere ait hissetmek insanın kalbine huzur verir, insanı dinlendirir, daha güçlü savaşabilmesini sağlar. İnsan insanın ilacıdır yani. Yalnız bir kuzuyu nasıl kurt kapar ise yalnız bir insanda eninde sonunda düşmeye mahkumdur. İnsanlar kalbimizi yaralasa bile yaptıkları her adım bizi biraz daha iyileştirir biraz daha geliştirir.
Ama en önemli adım kendi elini kendin tutabilmektir. Kendi ellerinden tutamaz isen düşmeye sonuna kadar mahkumsundur. Yaralarını açtığın sürece iyileşebilirsin, onları saklamak seni daha dip kuyulara çeker. İyi olmaya çalışmayan başka ruhların arasında kaybolan insan zavallı insandır. Kendini duymak, dinlemek, umursamak bencillik değil cesarettir."Hoca ellerini çırparak yanıma gelmiş ve çok beğendiğine dair bir sürü güzel söz söylemişti. Berk gururla bana bakıp "kendini geliştirmişsin Duygucuğum" demişti. Söyleyiş tarzına hafif gülerken gözlerim o çocuğa takılmıştı göz göze gelince kafasını çevirmişti.
8. Dersin sonunda çantalarımızı toplayıp Berk'le yürümeye koyulmuştuk. Bana sınıftakiler ile ilgili bir sürü anı anlatıyordu. Aklımda tek bir isim vardı. O sert ve karanlık tavrı çok dikkatimi çekmişti. Onu sorduğum an hızla Berk bana dönmüş ve azarlar biçimde "bakmak ve konuşmak yok Duygu bozuşuruz" demişti. Nedenini çok merak etmiş ve defalarca sormuş olmama rağmen bir türlü cevap alamamıştım. Merakım daha çok artmıştı.
Eve gelip yatağıma uzandıktan sonra biraz ınstagram da geziniyordum. Berk beni etiketleyerek paylaşım yaptığı için okulun yarısı istek atmıştı. Kabul edip etmemek arasında düşünürken en fazla ne olacak sanki düşüncesiyle istek atan herkesi kabul etmiştim. Telefonu bırakıp yemek yemek için mutfağa inmemle birlikte annem ile karşılaşmıştım. Evde olmasını beklemediğim için şaşırmıştım. Sabah onlara haber vermeden çıktığım için bağırıp azarlamıştı. Bir bardak su alıp odama çıkmış ve yemek yemekten vazgeçmiştim. Gözlerimden akan hafif yaşları durduramıyordum. Telefonumdan her daraldığımda açtığım o melodiyi açmış ve uzunca bir süre onu dinlemiştim.
"Balmorhea - Remembrance"
Uykuya dalarken aklıma gelen tek düşünce,
Ailesinin bile gram umurunda olmayan, insanlarla konuşmaya, dokunmaya çekinen bir kızı birisi sevebilir miydi?
Sevilecek biri miydim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hislerin Savaşı
Teen FictionBazen tek çözüm kalıp savaşmak değildir kaçmak gerekir,gitmek çok uzaklara,zihninde kimsenin ulaşamayacağı o noktalara,korkmaktan değildir bu kaçış bir yarayı daha kaldıramayacak halde olduğun içindir,yıkılmaktan korktuğun içindir,ayakta durmak iste...