önsöz, yani sıkıcı yazar notu

2.5K 221 136
                                    



Bu hikâyeyi yazmaya başladığımda 15 yaşındaydım. Sene 2018'di.

Her şey biraz uzun sürecek ama pişman olmayacaksınız. Çünkü bunları bilmeden okumanızı istemiyorum.

Kısaca özetleyeceğim. Liseliydim, korku temasına deli gibi bir tutku besliyordum, Kore ve Kore'nin eğlence sektörü pek çok kişi gibi benim de ilgimi yeni yeni çekmeye başlamıştı. Ve ben de, bunların hepsini birleştireceğim bir fan fiction, hayran kurgu, yazmaya karar vermiştim.

Hikâye oldukça rahatsız edici, vahşi ve saçmaydı.

Her şey lisedeki en yakın arkadaşıyla aynı müzik grubunda olan ünlü bir şarkıcının; lisede karşılaştığı garip, ürpertici, gizemli Koreli bir kızın –ismi de Dabin'di- kayboluşuna dair gizlice duydukları vicdan azabı ve içinde bulundukları medyanın, aynı zamanda kaybolan kızın ruhani baskısıyla alakalıydı. (*aylar sonra gelen yazar notu: şu anda da kitapta Dabin isimli önemli bir karakter var, fakat sadece bu ismi heba etmemek ve ilk kayıp kızımız Dabin'e duygusal bir gönderme yapmak istedim.)

Hikâyenin ilk adı da Haru Haru'ydu. BTS'in, Best Of Me şarkısında böyle bir kısım vardı ve o melodi bana hep bir ağıt gibi gelmişti. Ben de bir çeşit ağıt dolu bir hikâye yazmak istedim. Zaten hikâye de grubun iki üyesiyle alakalıydı.

En başında her şey kafamda mükemmeldi.

Tam da 16 yaşında bir kızın kafasında kuracağı gibi belki de dünyanın en olağanüstü kitabını yazıyordum. Her şeyi kafamda yaşıyordum. Boş vakitlerimde keçeli kalemlerle deftere; kitabın, karakterlerin adını yazıp afişler tasarlıyordum.

Fakat sonra her şey durdu ve ben yazmaya üşendim, yazdıklarım da tutmadı, tutanlardan da ben tatmin olmamaya başladım. Hikâyeyi taslağa kaldırdım ve her gün okulda düşünmeye başladım. Beni rahatsız eden bir şeyler vardı. Fakat hikâyemi kime, bildiğim tüm detaylarıyla anlatsam çok güzel tepkiler alıyordum. İnsanları meraklandırmayı bir şekilde başarmıştım fakat asla yazamıyor, ilerleme kaydedemiyordum.

Derken kafamın içinde yazdığım bu hikâye büyüdü ve koca bir film oldu. Ve ben ne zaman daralsam, gözlerimi kapattım ve bu acı filmi seyretmeye başladım.

Sorununsa ne olduğu o sırada fark ettim.

İlk sorun aslında her şeyin gayet iyiyken benim onu bir hayran kurgu olarak harcamamdan kaynaklanıyordu.

İkinci sorunsa kaybolan o kızdı. Yeterince iyi ve merak uyandırıcı değildi. Sadece onu bir korku figürü yapmıştım. İçini doldurup detaylandırmadığım bomboş bir korku figürü.

Fakat onunla alakalı her şey daha iyiye gitti ve buna sebep olacak iki olay yaşadım.

Kaybolan kızı rüyamda gördüm. Ben onu henüz kaleme bile dökememişken hissetmeye ve görmeye başlamıştım.

Sanki gerçekten böyle bir kız yaşamış ve bana ulaşmaya çalışıyormuş gibiydi. Saçma rüyalar görmemem, gördüğüm rüyaların da gerçekten uyarıcı rüyalar oluyor olması beni ikna etti ve onu daha derinden düşünmeye hatta iletişim kurmaya çalıştım.

Kulağa saçma geldiğinin farkındayım. Ama hislerimi dinlemekten hiçbir zaman çekinmedim ve rüyalarıma da her zaman inandım.

Diğer olaysa, annemle birlikte her gece uyku ve uyanıklık arasında izlediğimiz bir kayıp belgeseliydi. Orada kimsesiz, evlat edinilmiş bir kadının hiçbir sorun yokken ortadan kayboluşunu ve bulunamayışını anlatıyorlardı. Kadından geriye içi boş, ıssız bir arazide terk edilmiş arabasını buluyorlardı. Ve belgeselin sonunda kadın ölü ya da diri bulunamıyordu. Ailesi ise belgeselin sonunda, kızlarının sık sık rüyalarına girdiğini hatta arkadaşlarının bile rüyasına girdiğini ve tek bir şey söylediğini anlatıyordu. 

yerdeki kargalar, (yakında)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin