13. Bölüm: DENİZ KENARINDAKİ MEZAR

1.3K 188 155
                                    

                                   Bölüm şarkısı:
                             Sena Şener - Bak Bana

Herkese kocaman bir MERHABAAAAA NASILSINIZ?
Sizi çok özledim bebeklerim🩷🩷🩷

Bölüme başlamadan önce bölümü beğenirseniz ve beni takip ederseniz sevinirim:

İg:biliyoruzkii
TikTok: Hümeyra Tuncer
Tw: biliyoruzki1

İYİ OKUMALAR...

Bir varmış bir yokmuş... Dostun şeytan, kardeşliğin ateşten yara olduğu o geçmiş zaman içerisinde en büyük günahkâr olarak kendi içimdeki mahkemede kendimi mahkum etmiştim. Sabaha karşı mahkemeye çıkmış, bir canla birlikte kendimi mahkum etmiştim.

Yaş 19, 20'e az var.

Yaş 12, bir daha büyümedim.

İçim bir başka yara, içim bambaşka bir kor ateş. Bu acı, tüm acılarımın tohumu. Bu acının varlığı, düşününce büyümez ağladıkça azalmazdı. Hissiz kaldığım ama içimde her günün bir haykırışının olduğu bir acı.

Gri gökyüzü gürledi ama yağmadı. Deniz dalgaları sertçe buraya doğru ilerliyor, tam bize dokunacağı anda tekrardan geriye doğru çekiliyordu. Bacaklarımı kendime doğru çekerken gözüm sağ tarafa kaydı, mezar taşının üzerinde ki yazıyı okudum:

FİRUZE AKYOL

Yıllar sonra geldiğim bu mezarın hiçbir şekilde değişmemiş olması beni rahatsız etmişti. Mezarın etrafını saran taşlar dalgaların sürüklemesiyle yok olmuş, sadece bir mezar taşı tüm gerçekliğiyle kalmıştı. İstanbul'un en ücra yerinde, uçurumun dibinde olan bir yerde gömülüydü. İnsan geçmez, buraya kimse uğramazdı.

Yapayalnızdı.

Birbirimizden ayrıldığımız anda itibaren isimlerimizin başına gelen bu sıfat, artık onun özü olmuştu. Buraya ben dışında kimse gelmezdi çünkü kimse Firuze'yi tanımazdı. Kimse onu bilmezdi. Kimsesiz Firuze'nin mezarı da yine kimsenin bilmediği bir yerdi.

Çok değişik geliyordu. Beni yıllarca ağlamaktan ve vicdan azabından öldüren o acıyı yine ilk günkü gibi derinlerimde hissediyordum ama ağlayamıyorum. Alışmış mıydım? Acıya alışılır mıydı? Belki de ağlamanın bir fayda etmediğini en sonunda anlamıştım ve katran karası acıyı sadece hissederek yaşıyordum.

Zaten bir acıyı unutamamak, ağlamaktan daha kötü, intihardan daha yaralayıcıydı.

"Evlendim,"dedim ve gözlerimi mezardan ayırıp üzerimize doğru gelen dalgalara baktım. "İyi birisi gibi,"dediğimde evde, koltukta uyuyan Mert'i anımsadım. Gece o uyuduktan sonra kısa bir süre orada sızmıştım, uyandığımda da uyuyamayıp duş alarak buraya gelmiştim. Evden çıkmadan önce hala uyuyordu. "Yanlarına gitmek için çırpındığım ailemle de aram açıldı..." Dilimi yanaklarımın içine sürttüm. "Galiba yine yalnız kaldım ya..."dedim mırıltıyla, gözlerimi kıstım.

O kadar kalabalığın içerisinde yalnız hissetmekten daha kötüsü yalnız hissettiğini reddetmemdi ama bir yerde de patlıyordum.

Kabul etmek gerekiyordu ki Zima Aslan yalnızdı.

Çok sevdiği babası şimdi onun yanında değildi, onu doğuran annesi her zamanki gibi kocasının yanındaydı, kardeşlerininse akıllarından geçmiyordu. Geçse de yaralayıcı konuşmak dışında bir yardımları yoktu.

Gözüm mezara kayarken,"Sen de öyle diyordun ya;"dedim ve hafifçe sırıttım. "Babanın hissettiği sevgi değil takıntı, anneninki ona uyum sağlama, kardeşlerin de kendi içlerinde bencil... Yani sen yine yapayalnızsın..." Başımı salladım. "Öyle yine yapayalnızım, yine çok kötüyüm." Gözlerim bu sefer dolarken dişlerimi sıkıp zorla yutkunarak,"Keşke yaşasaydın,"diye fısıldadım. "Keşke sen hep yanımda kalmaya devam etseydin Firuze."

VÂYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin