Üniversiteye vardığımda dersin başlamasından ne kadar geçmişti bilmiyordum ama dersimi bulup kapıyı çalmıştım. Hoca içeriye girmemi söylediğinde kapıyı açıp içeriye girdim.
Hoca bana sinirle bakarken ben hâlâ kapının önünde duruyordum. Neyse ki Sedat hocam bana kıymazdı. Biraz sinirlenirdi ama sonra unutup giderdi.
"Aras, hiç gelmeseydin?"
Sedat hocamın dediği şeyle gözlerimi devirmemek için baya uğraşmıştım. Sedat hoca oldukça yakışıklı birisiydi, ondan hoşlandığımı söyleyebilirdim. Hatta ilk üniversite zamanları sadece onun için gelirdim derse.
Geçen sınav haftası onunla ilişkiye girmiştim. Belki bu iğrenç gelebilir ama benim için değildi. Ondan hoşlanıyordum ve onun da benden hoşlandığını düşünüyordum.
Aramızda yaklaşık 11 yaş farkı vardı. Ama bu onu sevmeme bir engel değildi.
"Sedat hocam, haberlerle ilgili dışarıya çıkıp çıkmama konusunda biraz kararsız kaldım da, bu yüzden geç kaldım."
Cevabıma karşılık tek kaşını kaldırıp bana bakış attı. İnanmışa benzemiyordu. Sinirle "geç otur, ama devamsızlık yazdım bilesin." dedi. Homurdanarak yerime geçtim ve kitap açma zahmetinde bile bulunmadım. 10 dakika sonra ben tam derse odaklanmışken - daha doğrusu Sedat hocaya - Sedat hoca dersin bittiğini söyledi. Herkes yerinden kalkıp giderken ben sanki saatlerdir dersi dinliyormuş gibi yorgun argın ayağa kalktım ve sınıftan çıkmak için adımladım.
O sırada Sedat hocanın sesiyle adımlarım kesilmişti."Aras, ders çıkışı yanıma gel."
Ona dönme zahmetinde bulunmadan sırıttım ve sınıftan çıktım. Bu, "ders çıkışı sikişelim evladım." demekti. Benim için hava hoştu, sevdiğim adamla sevişecektim sonuçta.
...
Bütün derslerim bittiğinde bir kahve aldım ve oturup kahvemi yudumladım. Sedat hocaya birazdan da gidebilirdim.
Telefonu açıp sabahki olayla alakalı haberleri kontrol ettim. Saatler geçmişti ama hâlâ bulunamamıştı. Bu durum kaşlarımı çatmama neden olurken telefonu cebime attım ve kahvemi bitirdim. Ayağa kalkıp Sedat hocanın yanına ilerlerken heyecanlıydım. Zaten son zamanlarda devamsızlığım da artmıştı, belki o işe de el atırdı.
Kapıyı çalıp içeriye girdiğimde Sedat hoca da kahvesini yudumluyordu. Beni gördüğünde çarpık bir şekilde gülümsedi ve kahvesini masaya bıraktı.
"Gel, Aras."
Küçük adımlarımla hocamın yanına ilerlerken Sedat hocanın gözleri bedenimdeydi.
Yanına vardığımda aniden kaşlarını çattı. "Aras, nedir bu devamsızlığın? Üniversiteden atılacaksın."
Ağzımı itiraz ve kendimi müdafaa etmek için açıyordum ki, beni susturdu.
"Ama bunu halledebiliriz."
Bana göz kırptığında sırıttım ve cilveli bir şekilde yerimde kıpırdandım. Elimi onun omzuna koyarken hafifçe boynumu eğmiştim.
"Öyle mi Sedat hocam?" cilveli bir tınıda söylediğim şeyle Sedat hocam alt dudağını ısırmıştı.
"Öyle, ve yalnızken bana hoca demene gerek yok."
"Pekala, Sedat." Sedatı azdırıcı bir tonda söylerken yeniden sırıttı ve beni kucağına çekti. Kulağıma yaklaşıp "kapıyı kapadın değil mi?" diye fısıldadı. Cevap olarak sadece başımı onaylarcasına sallamıştım.
Dudağıma yaklaşıp önce yumuşak bir şekilde öpmeye başladı. Ben ona karşılık verirken onun öpüşü yavaş yavaş sertleşmeye başlamıştı.
Elini tişörtümden içeri saldığında dudağını hafifçe ısırmıştım. Bu onu daha da azdırırken ayağa kalkıp beni kucağına aldı.
Bacaklarımı onun beline dolarken beni masaya doğru yatırdı ve öyle öpmeye devam etti. Elleri tişörtümün içinden bedenimde yaramazlık yaparken dudakları sertçe dudaklarımı emiyordu.
Tam tişörtümü çıkarırken dışarıdan bir ses gelmişti. Sedat anında irkilirken geriye çekildi ve pencereye doğru yaklaştı. O sırada ben de kendimi düzeltip ayağa kalkmıştım.
Tam Sedatın yanına giderken pencereye doğru orta boylu bir taş atıldı. Taş pencereyi kırıp Sedat hocanın tam alnına isabet ederken yüksek sesle inlemiş ve alnını tutmuştu.
Ben pencereye doğru koşup taşı kimin attığını görmek istedim fakat dışarıda kimseden iz yoktu. Bir süre dışarıyı kontrol ettikten sonra koşar adımlarla Sedatın yanına gittim.
"Sedat, iyi misin?" elimle onun alnındaki elini ittim ve alnına baktım. Alnı yaralanmıştı. Ben korkuyla iç çekip elimle ağzımı örterken o inleyip dikleşti.
"Sorun yok, her şey yolunda." Tanrım, her şey yolunda değildi. Kafası yarılmıştı adamın.
"Nasıl yolunda? Deli misin? Alnın yarılmış."
Kafasını iki yana sallayıp gülmek istedi ama hareket ettiğinde daha fazla acımıştı.
Herkes güçlü olmak zorunda değildi, sanki acı çektiğini söylese nolurdu?
"Tamam, dur. Ben doktor çağıracağım." dediğimde kolumu tuttu.
"Gerek yok, ben hallederim. Bir de açıklama vermek istemiyorum."
Tek kaşımı kaldırıp baktığımda gözleri etrafta gezindi ve fısıldadı.
"Eğer dersek gidip kameralara bakarlar, ikimizin ilişki seviyesini görmelerini istemeyiz, değil mi?" dediğinde anlamıştım.
Normalde kameralara asla bakmazlardı, sadece çok önemli bir şey olduğunda kanıt için kamera görüntülerini incelerlerdi. Tabii bunu bir hocalar bir de ben biliyordum. Diğer öğrenciler bunu bilseydi her türlü şeyi yaparlardı.
Artık yapacak bir şey olmadığından hocaya hoşça kal deyip çıkmıştım. Azmıştım, sevişmem yarım kalmıştı.
Artık geç olduğundan üniversiteden çıktım ve eve doğru yürüdüm. Hava kararmıştı, kış olduğundan hava çabucak kararıyordu. Eve giderken aklıma sabah ki katil olayı gelmişti. Bu yüzden adımlarımı hızlandırırken kapüşonumu kafama takmıştım. Hava da iyice soğumuştu, bedenim hafiften titriyordu.
Yağmur yağmaya başladığında bir anlığına durdum. Hem soğuk hem yağmur vardı, kesin hastalanacaktım. Bu yüzden aklıma gelen fikirle eve varmamı daha çabuk hale getirecek yolu seçtim. Ara sokaklar.
Hızlı adımlarla ara sokakların birine girdim ve evime doğru yol aldım. Bu ara sokakla 10 dakikalık mesafe vardı evime kadar.
Ellerimi de ceplerime salıp kafamı hafifçe eğdim. Sık olan evlerden dolayı bu ara sokağa neredeyse yağmur damlası düşmüyordu.
İki dakika seri adımlarla yürüdükten sonra adım sesleri duymuştum. Normalde olsa duymazdım fakat yağmurun yarattığı küçük göllere her adım attığında sesi yankılanıyordu. Arkama bakmadan hızlı adımlarımı daha da hızlandırdım. Neredeyse koşuyordum.
O da bunu bekliyormuş gibi adımlarını daha da hızlandı. Şu an aşırı gerilmiştim, bu gerginlik normalde bana zevk verse de şu an içimde çok kötü bir his vardı. Çabucak eve girip yorganıma sarılmak istiyordum.
Zaten soğuktan titreyen bedenim şimdi korkudan da titrerken arkamdaki adım sesleri bir an olsun durmuyordu.
Bu soğukta ensemde sıcak bir nefes hissetmiştim. Soğuğa rağmen sıcak nefes sanki ısınmama yeterli olmuştu. Bir anda ağzıma tutulan bez parçayla yerimde kalmıştım. Bez parçadaki madde beni uyuştururken gözlerimi sıcak nefesin sahibine çevirdim.
Aklımda kalan tek şey kömür gibi siyah gözleriydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mâruf. (bxb)
Mystery / ThrillerHer yerde aranan, akıl hastahanesinden kaçmış bir katil yeni kurbanını seçmek üzeredir. Ancak kurbanın kendisi olacağından bihaberdir.