İnci eve dönerken ilk defa bu kadar rahat ve mutlu hissetti. Göksu'nun yakınlığını sevdiğinden mi yoksa elmalı turtadan mıydı acaba? Sahi, hayatı boyunca yediği en iyi elmalı turtalardan birisiydi. Bir de hiç unutmadığı elmalı turta dedesiyle çok küçükken gezmeye gitmiş, o zaman yemişti. O gün fuar açılmıştı ve her yer satıcı doluydu. Dedesi İnci'ye ne yemek istediğini sorduğunda önünde bembeyaz dizili elmalı turtalara bakmış ve:
-Bundan, demişti, İnci dedesine. Ama dedesi:
-Yemek yemeden olmaz, dese de o ağlamış, ısrar etmiş ve iki dilim elmalı turta yemişti. Dedesi bir de kocaman bir bebek almıştı ona. Kalabalığın içinde yürümeye çalışırken tüm kucağını kaplayan bebeği taşıyordu. Dedesinin ısrarına rağmen kendi taşımayı istemişti bebeğini. Kalbine bastığında da şarkı söyleyen bu bebek eski yaşamında kalmıştı. Taşınırken annesi:
-Yer yok artık İnci. Eşyalarını ona göre ayırmalısın. Büyüdün artık bu bebeğe ihtiyacın yok, demişti. Ama İnci büyüdüğünü hiç hissetmiyordu. Sadece biraz boyu uzamıştı o kadar.
İnci eve geldiğinde annesi de ardından girdi. İş aramaktan çok yorulmuş, ayakları su toplamıştı. Annesi, babasının geç geleceğini söyledi ve ayakta zor durarak yemek yapmak için mutfağa girdi. İnci:
-Anne, bugün yemeği ben yapacağım, sen dinlen, dedi. Annesi şaşkınlıktan ağzı açık kaldı. İnci'nin hiç böyle şeylere merakı yoktu. Dahası nefret ettiğini söylerdi. Şimdi nasıl böyle bir şey teklif etmişti?
-Sen çok yorgunsun. Baksana, ayakların su toplamış, dedi. Haklıydı İnci. Annesinin ayakları su toplamıştı. İnci'ye nasıl makarna yapacağını anlatmak için annesi mutfak kapısının önündeki taşa oturdu ve ayaklarını uzattı. İnci'nin normalde ocağa dokunması yasaktı ama annesi İnci'ye:
-Artık öğrenmen lazım, dedi. "Ocak nasıl açılıyor öğren ki yalnız kaldığında da aç kalma."
Neden yalnız kalayım diye düşünse de İnci, annesine soru sormadı. Çünkü annesi yorgundu. Su dolu tencereyi yanan ocağın üzerine koydu İnci, sonra suyun kaynamasını beklerken domatesi rendeleyecekti.
-Anne, sadece iki tane domates kalmış, dedi. Annesinin yüzünde yine bir hüzün bulutu dolaşıyormuş gibi geldi ona. Hüzün bulutları bu ara annesine ne çok uğruyorlardı.
-Tamam yarın alırız, dedi. Sen olanı rendele."
İnci olan domatesleri rendelemek için kollarını sıvadı. Rendenin keskinliğine şaşırdı. Birkaç kere domates elinden fırlayıp kaçsa da yakaladı. Sonuna kadar rendelemeyi başardı. Son domatesin kabuğundaki son paraları rendelemek isterken parmağının rendeye çarptı. Derisi domatesler gibi soyuldu. Telaşlandı annesi hemen suya tuttu parmağını ama mutfakta böyle kazaların olabileceğini söyledi.
-Her yerde kaza olabilir ama sen kendini korumasını bilmelisin İnci. Dikkatli olup hep kendini savunmalısın. Unutma bir insan en iyi kendi kendini korur sonra başkalarını..." Bunları söylerken İnci'nin parmağına yara bandı yapıştırdı. İnci eline gururla baktı.
-Anne bir şeyleri başarmak hep böyle zor mu?"
-Güzel şeyler başarmak istiyorsan zor."
-İş bulmak da zor mu?
-İş bulmak da zor, dedi annesi iç çekerek. "Hele benim gibi ara vermiş, uzun süre çalışmamış bir çalışan işi daha zor."
Annesi makarnanın kalanını yapmak için kollarını sıvadı. Annesinin niyetini anlayan İnci:
-Olmaz, dedi. "Bugün ben yapacağım yemeği demiştim"
-Ama kızım, yaralandın."
-Olsun, hadi sen git otur yine oraya. Ayaklarını uzat, ben yapacağım."
-Olmaz. Domatesin suyu yaranı kavurur."
-Anne, rende bitti. Bu benim yemeğim, dedi kesin kararla İnci. Annesi İnci'yi hiç böyle kararlı görmediği için şaşırdı.
-Tamam o zaman, dedi. "Kızımın elinden makarna yiyelim bakalım."
İnci kaynayan sudaki yüzen makarnaları karıştırdı. En sevdiği makarna şeklinden yapıyordu: Kelebek. Tavada domates sosunun üzerine tuz, karabiber ekledi. Biraz da yağ koyup kavrulması için karıştırdı. Tüm bunları bazen en annesinin yemek yapmasını izlediği için biliyordu ama annesi de hatalı yaptığında hemen uyarıyordu. Annesi makarnanın suyunu kendisi süzdü.
-Bu sefer ben süzeyim. Bana bakarak öğren. Bir dahakine sen süzersin, dedi. Annesi içi rahat etsin diye bir şey demedi İnci. Sonra tekrar tencereye aldıkları makarnanın üzerine domates sosunu döktü. Bir kısmı ocağa döküldü ama olsun. Çok lezzetli görülüyordu.
-Anne, sence güzel olmuş mudur?"
-Olmuştur tabii, sonuçta kızım yaptı."
Çok heyecanlanmıştı İnci. Makarna yapmak aslında ne kadar zor bir yemekmiş. Herkes 'basit' diyordu halbuki. İnci makarnayı üç ayrı tabağa koyarak masaya getirdi.
-Anne, babam geç mi kalacak?"
-Belki bugün gece gelir."
-Çalıştığı iş yerinde gece de mi çalışıyorlar?"
-Belki çalışıyorlardır. Yoksa şimdiye gelirdi, değil mi?"
Annesi ile İnci makarnalarını yerken babasının boş sandalyesine ve dolu tabağına baktılar. Birinin yerinin boş kalması insanın kalbini kırıyordu.
-Keşke babam da olsaydı, dedi İnci. Annesinin yüzünde yine o hüzün bulutunu görünce babasıyla ilgili bir şey söylememeye karar verdi. Sofrayı toplamaya enerjisi kalmayan İnci, masadan kalkar kalkmaz koltukta uyuyakaldı. Annesi üstünü battaniyeyle örttükten sonra bulaşıkları yıkamak için mutfağa gitti.
YOU ARE READING
Arkadaşımın Rüyası
Teen Fictionİnci içine kapanık karakteriyle yeni geldiği okulda hiç arkadaş edinememişti. Zaten hayatı boyunca da hiç arkadaşı olmamıştı. Ama İnci'nin geldiği okuldaki şansı okulda hiç mutsuz öğrenci olmamasıydı. Göksu, İnci'nin tek yakın arkadaşı olmayı başara...