1

70 9 41
                                    

(07.00)
alarm çalar...

Hamada Asahi anlatımından.

Alarmın sesi kulağımı tırmalıyordu şuan. Ben ne yapıyordum peki. Kapatmaya bile üşeniyordum. Gerçi hareket etmeye bile yeltenemeyen biri için çok normaldi böyle şeyler. Kendi kendime alışmıştım. Alışmak zorundaydım. Hala çalmakta olan alarmın sesi kulağıma doluyordu, gözlerim ise tavana sabitlenmiş boş boş geziniyordu orada bakışlarım.

Sonunda kafamı çevirdim. İki saniyelik bir alarma göz atmamın ardından sert bir vuruş ile alarmın tiz sesini sonlandırdım. Sabahın bu saatinde okula gitmek canımı sıkıyordu üstelik hukuk bölümü okuyan biri için bu saatlerde öyle ağır dersler almak eziyetti. Başka açıklaması olamazdı.

Her neyse yavaş hareketlerimi devam ettirerek yataktan ve bacağıma sarılı olan ince yorganından kurtardım kendimi. Dolabıma doğru iki adım attığım sırada telefonumun çalmasıyla duraksadım. Beni kimse aramazdı ki. Gidip açmak için harekete geçtiğim sıra ses kesildi. Kimin aradığını merak etmiyordum bu yüzden tekrar işime döndüm.

Dolabımdan bir kaç parça kıyafetimi çıkardıktan sonra banyoya geçtim. Soğuk su iyi gelecekti her zamanki gibi.
Sudan nefret ederdim. Belkide koca bi boşluktan ibaret gerçek ama sahte yaşantılar barındıran yaşanılması zor dünyada bu düşünceye sahip tek kişiydim. Su dedikleri saydam şey koca bir çukura çekmişti en sevdiklerimi. Koca bir hiç yaratmıştı hayatımda. Koca bir yara. Sudan nefret eden başka birilerinin var olma olasılığı düşüktü bundan emindim.

Banyodan çıkmış giyinmeye koyulmuştum bile. Geç kalmıştım ama sorun değildi. En azından benim için çünkü zaten isteyerek gittiğim bir yer değildi okul. Üniversite okuyup cahil olan toplum. Çürük düşünceler. En önemlisi gözlerinden bile kendini belli eden güvenilmesi imkansız insanlar ile doluydu eğitim aldığım yer. Yada bana göre öylelerdi bilmiyorum. Okulda kimse ile konuşmazdım. Öğretmenlerle ise sadece işlerim yada sormam gereken sorular olduğunda diyaloğa girerdim. Bana kalırsa soğuk biri değildim çünkü soğuk insanlar hiçbir şeyden zevk almıyormuş gibi gözükürken benim sevdiğim aktiviteler olsun hoşuma giden şeyler vardı.

Sanki halının canını acıtmak istemiyormuş gibi attığım adımlarımla odama ilerledim. Çantama not alabileceğim defter,şarj aletim ve her zaman ağzımın içinde acımasızca ezdigim kürdan paketlerinden de bir kaç tane ekledikten sonra telefonum ve kulaklığımı da almak için komidine doğru yönümü değiştirdim. Telefonu elime aldığımda 20 dk'ya okulda olmam gerektiğini fark ettim. Benim okulla evimin arasının tam 43 dk sürmesinin ve okula yürüyerek gitmemi hesaba katarsak bunun gerçekleşmesi mucize gibi bir şey olacaktı.

Cevaplamadığım aramanın kimden geldiğine baktım. Abimdi. Hızlıca kilidini açtığım telefonun son aramalar kısmındaki ismine tıkladım ve telefonu hoparlöre aldım. O sırada dış kapıyı da kilitlemeye çalışıyordum bi yandan. Telefon çaldı çaldı ve çaldı. Açan olmadı. Bende kapatıp arka cebime sıkıştırdım.

Hızlı adımlar eşliğinde binadan attım kendimi. Elimden geldiğince büyük attığım adımlarım yetersizdi biliyorum ama koşamazdım. Daha doğrusu koşmazdım.

Yaklaşık iki üç sokak kalmıştı okula varmama ve ders çoktan başlamıştı bu yüzden ilk derse girmeyecektim. Kafamada kurduğum o geç kalan çocuğun sınıfta maruz kaldığı bakışları düşündükçe içime bir tiksinti duygusu yerleşiyordu nedense. Düşüncelerimden kurtulup çantamdan bir kürdan aldım ve ağzıma yerleştirdim bu benim alışkanlığımdı. Beni fazlasıyla iyi hissettiren alışkanlığım.

Ardından telefonum tekrar çaldı. Arka cebime sıkıştırdığım telfonuma gelen aramalar ya abimdendi yada haruto'dan. Telefonu elime aldım.

H.Arisu arıyor...

Tahmin ettiğim gibi abimdi. Vakit kaybetmeden aramasına cevap verdim.

"Alo asahi"

"Efendim abi"

"Geçtin mi okula"

"Hayır yoldayım az kaldı varmama. Neden aramıştın"

"Abinim ben. Merak etmiş olamaz mıyım?"

"Tamam ama bu saatte aramana anlam veremedim. Bu yüzden sordum"

"Neyse uzatmayacağım. Okul çıkışı şirkete gel. İmzalaman gereken bir kaç evrak var."

"Yine ne evrağı. Geçen de imzalattın.
28 tane hemde"

Sesim baya sinirli çıkmıştı.

"Şirketin hisseleri asahi. Uzatma okuldan sonra bekliyor olacağım"

Arama sonlandırıldı...

Yüzüme kapatmıştı. Konunun uzayacağını biliyordu çünkü. Aslında uzatmakta baya haklıydım. Konu şu ki babamdan bize kalan. İnsanların bakış açısından büyük ama bana göre fazlada abartılmaması gereken avukatlık bürolarının bulunduğu bir şirket kalmıştı. "Miras olarak"
Abime defalarca o şirketten hiç bir pay istediğimi ve şirket konuları hakkında hiçbir şey bilmediğimi dile getirsem de anlamak istemiyordu.

Şirkete herşeyini adayan oydu. Ben ayda en fazla iki defa giderdim. Oda böyle evrak işleri içindi. Bu yüzden o şirket sadece onun olmalıydı. En azından ben öyle düşünüyordum. Ama o hep şirketi beraber işletecegimizi bu yüzden benim hukuk bölümüne gitmemi istediğini söyleyip duruyordu. Hukuk akuyup okumamak istediğimi hiç sormadı şimdiye kadar ama sorsa da sevmediğim halde sevdiğimi söylerdim. O benim için bu kadar çabalarken onun için küçücük bir şey bile yapmamak fazlasıyla koyardı.

Düşüncelerimden kurtulduğumda okulun bahçe kapısında olduğuğumu yeni anlamıştım. Düşüncelerim benimle buraya kadar eşlik etmişti. Giriş kapısından sakin adımlar ile içeri girdim. Gözüme kestirdiğim ilk banka gelişigüzel yayıldım. Ders bitimine daha yarım saat vardı. Bahçede yaklaşık on kişi daha görünüyordu. Onlar da geç kalan kesimdi benimle beraber. Bunu suratlarındaki umursamazlıktan anlıyordum tabiki.

Ardından biri takıldı gözüme. İlk defa bu okulda bu bahçede görüyordum onu. Elinde A4 boyutunda bir kağıt vardı. Kafasındaki şapkadan yüzünü çok net göremiyordum sadece sol tarafı görünüyordu ama hareketleri yeni biri olduğunu ele veriyordu.

Başka bir öğrencinin yanına yaklaştı. Bir şeyler soruyor yada anlatıyordu emin değilim seslerini duyamıyordum. Her ne konuştuklarını duymasamda diyaloğa girdiği öğrencinin ona göz devirmesini ve konuşmasını yanıtsız bıraktığını görmedim diyemezdim. İşte bu yüzden insanoğlu sahte,cahil ve kendini beğenmiş kişiliklere bürünüyordu gözümde. Gelip banimle diyaloğa girmeye çalışıyor olsaydı eğer ne kadar konuşmayı seven biri olmasam da elbet ki bir cevap verirdim. Ben kendini beğenmiş biri değildim çünkü. Öyle biri olmak ise asla istemezdim.

Üzülmüştü daha çok kırılmıştı sanki. Başını yere eğmiş bir şekilde bankların arkasındaki çimlik alana oturdu. Etrafına fazlasıyla kırıldığını belli eden bakışlar atarken gözleri beni buldu. Ona bakarken yakalanmıştım ama umursamamıştım tabiki. Sahte bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. Selam verdiğini belirtmeye çalışan bir ifadeyle başını aşağı doğru bir kez hareket ettirip geri kaldırdı ve o kırgın surat ifadesini tekrar yerleştirdi yüzüne.

~~~

Just You And You -JaesahiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin