Selamlar nasılsınız? Ben iyi sayılırım. Çok konuşmadan sizi yeni bölümle başbaşa bırakacağım. Keyifli okumalar.
Bölüm 4
Güneşli ve bir o kadar sıcak bir güne sızlayan yaraları ve morluklarıyla beraber uyanmıştı Taehyung. Mavi gökyüzünü görmeyi çok özlemiş olmalıydı ki ilk baktığı şey de oydu. Dünkü yaraları hala derinden sızlıyor olsa da onu merak eden birisine de sahip olduğu için ayrıca bir ilaç gibi hissediyordu küçük kalbindeki mutluluğu. Uzun kollu, beyaz ince düz gömleği ve düz siyah pantolonunu üzerine geçirirken canı yanıyor olsa da kendi işlerini halledecek kadar güçlü görünüyordu. Kıyafetlerini üzerine geçirdikten sonra yakasına mavi bir pelerin geçirmiş ve kapıdan dışarı çıkmıştı. Dar koridorlardan geçip sessiz bir şekilde sarayın avlusuna gelerek askerleri ve muhafızları selamladı. Ardından büyük demir kapıdan çıkarak sarayın etrafındaki geniş düzlüğe çıkıp sarayın arkasından dolandı ve hana doğru yürümeye başladı.
Uzun bir yola sahip olan patikadan çıkarak Hana vardığında birçok insan ellerindeki çanak çömlekleri veya antika eşyaları satıyor, bazıları da farklı yerlerden getirilmiş olan meyve ve sebze fıçılarını taşıyor ve pazarda dolaşan insanlar ise sadece almak istediği ürünlere bakıyordu. Taehyung pazarın ortasında diğer insanların yanında daha çekici, zarif bir beyefendi gibi dolansa da kendisini onlar gibi -onlar gibi yüzü gülen ve çalışmayı seven birisi olarak- görüyordu. Bundan hiçbir zaman pişman olmamıştı.
Etrafına bakınırken elinde tahta bir kutu içinde kırmızı ipten yapılmış, ucunda da küçük bir metal parçası olan bileklikler satan, dünya güzeli bir çocukla çarpışmıştı Taehyung. Gözleri masmavi bir boncuk ve saçları altın sarısı oyuncak bir bebek gibiydi. Onunla çarpıştığı için yaraları sızlamıştı ve çocuğun elindeki kutu yere düşmüş, içindeki kırmızı bileklikler yere saçılmıştı. Tıpkı kırmızı bir halı gibi kaplanmıştı bastığı toprak. Taehyung çocuğa çarptığı için özür dilediği dünya tatlısı çocuğa yardım etmek için eğild ama yaraları onu zor durumda bırakıyordu. "Prensim, kalkın lütfen. Ben hallederim."
"Olmaz, bırak yardım edeyim sana. Benim yüzümden düşürdün elindekileri."
"Ama insanlar size gülecek. Kendinizi düşünün."
"Benim ne yaşayacağım umrumda değil küçük çocuk. Kime karşı hata yaptıysan onu telafi etmen gerekir." Taehyung küçük çocuğa yardım ettikten sonra heybetli bir şekilde ayağı kalktı, bu küçük çocuğu kendisine hayran bırakmıştı.
"Senin adın nedir küçük?"
"Edwin Prensim. Sizinle konuşmak benim için bir onurdur." Edwin Taehyung'un önünde eğilse de Taehyung ona kalkmasını ve eğilmesine gerek olmadığını söylüyordu. "Hey, kalk ayağa. Benim önümde eğilmen gerekmez. Ben de bir zamanlar senin gibi bir çocuktum buna gerek yok."
"Peki prensim. Bu arada kırmızı bilekliklerimden alır mıydınız? Kendi ellerimle yaptım ve size bir tane verebilmek beni çok mutlu eder. Size şans getirir." Taehyung az önce olan küçük kaza yüzünden kendisini suçladığı için bunu küçük Edwin'e borçluymuş gibi hissetti ve kırmızı bilekliklerden birini alarak koluna taktı. "Ahh Edwin, bu çok güzelmiş. Sana ne kadar vermeliyim."
"Hayır Prensim, buna gerek yok. Sizinle konuşabilmek bile bana bir ödeme oldu. Bunun için size çok teşekkür ederim. Ama şimdi gitmeli ve bu bileklikleri satmalıyım. Size mutlu günler dilerim." Edwin Taehyung'un yanından uzaklaşıp ona el salladı ve Taehyung'da ona aynı hareketi yaptı. "Görüşürüz küçük Edwin."
Taehyung uzun süre bilekliğine bakındı ve bunun gerçekten şans getirip getirmeyeceğini sorgulamaya başladı. Bunu sorgularken arkasından birinin ona seslendiğini duydu. Bu sesin Jungkook'tan başka kimseye ait olma imkanı yoktu ve Taehyung'u bu kadar etkileyen başka hiçbir ses de yoktu. "Prensim, burada ne arıyorsunuz?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Querencia // Taekook
Narrativa Storica"Beni her türlü karanlık geceden kurtardınız Prensim, Her günüm sizinle bir ışık bir umut olsun. Tuttuğunuz yıpranmış ve nasır tutan ellerimde iki dudağınızın izleri duruyor, duracak son günüme kadar..."