Keyifli okumalar :-)
Çok uzaklarda cennet gibi ışıltılı ve bir o kadar durgun ırmakların aktığı uzak tepelerin arkadasında bir krallık vardı. Bu öyle bir krallıktı ki kendinden başka hiçbir şeyi, halkını umursamayan kalpsiz bir kralın yönetimi altındaydı bu krallık. Herşey o kadar normal görünüyordu ki halkın hiçbir şeyden haberi olmadan masum işlerle uğraşıyor ve mutlu bir şekilde aralarında sohbet ediyorken taş kalpli kralın gözünde bir kurban gibi duran, dünyayı seven oğlu Kim Taehyung ise sürekli babasının baskıları altında ve kimseyle konuşamayan bir zavallı gibi sadece dertlerini pencere kenarına konan kuşlarla konuşarak geçiriyordu. Herşeye rağmen gülen bir yüze ve içindeki dünyaların kapısını sevdiği veya seveceği birine açacak kadar temiz bir kalbe sahipti. Babasının sert ve bir o kadar da kalın sesiyle kendisine bağırmasından ne kadar çok korkuyor olsa da o Taehyung'un babasıydı.
Her zaman üstünde olmasından nefret ettiği kraliyetin özel kıyafetlerini giyerek aşağı, babasının yanına inmişti Taehyung. Babasının sinirli ve öfkeli değişmeyen yüz ifadelerine o kadar çok alışmıştı ki, hiçbir zaman sinirlenen babalardan korkan çocuklar gibi bir çocukluğu olmamıştı. Saraylarının 4 duvarlarının her yanının gri tuğlalar ve her bir yanında antika ve meşalelerle doluydu ve dar koridorlardan kraliyet odalarından birine varmıştı ayakları.
" Beni emretmişsiniz babacığım."
" Nerelerdesin sen?"
"Üzgünüm. Kıyafetlerim yüzünden biraz sorun yaşadım. Bir arzunuz mu vardı?"
"Bugün saraya bir grup işçi insan getirilecek. Birkaç asker yolladım. Senden onları karşılamanı ve muhafızlarla beraber hangi işi yapmalarını söylemeni emrediyorum."
"Tabi babacağım."
Taehyung'un babasına karşı gelmek gibi bir düşünceye izin verilmediği için bu emrini yerine getirmek zorundaydı. Bundan her ne kadar nefret ediyor olsa da babasına karşı büyük bir sevgi besliyordu. Çünkü o babasıydı.
Taehyung askerlerin gelmesine yakın bir vakitte odasındaki saray perdeleriyle döşeli yatağına uzanmış ve gökyüzünün eşsiz inceliklerini seyrediyordu. Bulutları veya uçan bütün kuşları. Her defasında babasının birgün ona yumuşak bir ifadeyle konuşacağı günlerin hayaliyle yaşamaktan her ne kadar yorgun ve bıkkın olmasından ziyade, ömrünün son saniyelerine kadar belki de Tanrıya hep bunun için dua edecekti.
Hayatın bir o kadar derin sırlarla dolu ve bir o kadar da boş bir oda kadar gereksiz hissettirdiği kendi dünyasında ona öz babasının hissettiremediği şeyleri hissettiren tavaşi yaşlı Elvis ise Taehyung'un odasına girmiş ve bugün nasıl hissettiğini sormuştu.
" Bugün nasılsınız Prensim?"
" Bilmiyorum nasıl hissetmem gerektiğini bilemiyorum Elvis."
" Ahh Prensim üzgünüm. Öyle sormak istememiştim."
"Seni asla suçlamıyorum. Sadece babam daha zarif biri olabilseydi onu daha çok sevebilir miyim diye düşünüyordum ?"
" Seversiniz Prensim. Güzel düşüncelere sahip bir insanı sevmemek mümkün müdür ki?"
"Ama babam bana iyi davranmıyor. Peki neden seviyorum onu?"
"Çünkü o sizin babanız Taehyung. Babalar Tanrı tarafından kutsallaştırılan kişilerdir."
***
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Querencia // Taekook
Ficção Histórica"Beni her türlü karanlık geceden kurtardınız Prensim, Her günüm sizinle bir ışık bir umut olsun. Tuttuğunuz yıpranmış ve nasır tutan ellerimde iki dudağınızın izleri duruyor, duracak son günüme kadar..."