"Hiçbir yere ait olmamak nasıl bir duygu?" diye sormuştun. Yanılıyordun. Ben hiçliğe sığıyordum. Bu yüzden de hiçliğe ait oluyordum.
Bazen gereksizmiş gibi hissediyordum. Hiçbir yere ait değilmişim, sürekli dışlananmışım gibi.
Ki canımı acıtansa hissettiğim her şeyin doğru olması. Hiçbir yere ait değilim. Bu Dünya'dan eksilsem hiç kimse yokluğumu hissetmez, bilirim.
O kadar yetersizim ki hiçbir yere sığamıyorum.
Ve o kadar yeterliyim ki kendime, sığdığım her yerden taşıyorum.
Ne yapacağımı bilmiyordum. Ne söyleyeceğimi, ne hissedeceğimi. Yarım saat öncesine kadar yapacağım her şeyi planlamışken şu anda onun yüzüne bakıyor ve düşünmeye çalışıyordum.
Bana çifte intiharı uyguluyordu.
Hem yaşatmak hem de öldürmek.
Hem kalmak hem de gitmek.
Hem unutmak hem de hatırlamak.
Çifte intiharın amacı buydu. Beraber olmayacak iki şeyi size veriyordu. Ve çifte intiharınızı sadece bir kere seçebiliyordunuz.
O intihar elçisi olarak beni, çifte intiharı olarak ise onu yaşatmamı ve onu öldürmemi seçmişti.
Böylece hayatındaki kararların ikincisi olmuştu. Onların İkincileri adını burdan alıyordu.
Marvin'in belimdeki elini indirdim ve kolundan tutarak onu bir köşeye çektim. "Konuşmalıyız." Kafasını salladı. "Konuşalım Tanyeli." Kollarımı göğsümde topladım. Bana çapkın bir bakış attı. "En sevdiğin renk ne mesela? Hadi konuşalım." Dalga geçiyor olmalıydı. "Sence şu anda konuşmamız gereken konu en sevdiğim renk mi? Nasıl bana söylemeden beni intihar elçin olarak seçersin?!" Paniklemiş halimi itinayla izledi. "Çünkü haber verseydim kabul etmeyecektin." Ellerimi açık kahve saçlarımın arasından geçirdim. "Herhalde etmeyecektim. Bırak seni öldürmeyi seni yaşatamam bile ben! Git vazgeçtiğini söyle. Seni İkinci'm yapamam!" Gözlerimin içine baktı. Uzunca. Bir an ela gözlerimin içinden ruhumu gördü sandım. "Hayır, bunu yapmayacağım." Sinirle soludum. "Ne demek yapmayacağım?! Beni delirtmek mi istiyorsun? Elçin olmayı kabul etmedim!"
Gülümsedi.
"Madde üç; İkinci, İntihar Elçisini özgür iradesiyle seçer. Seçilen elçi kim olursa olsun elçiliğini yapmak zorundadır." Bana Anakonda'nın yasasını hatırlatıyordu. Tesiste bulunduğum her an Anakonda'nın yasalarını uygulamak zorundaydım. Ama istemiyordum. Ne onu yaşatmak ne de öldürmek istiyordum. Ek olarak onu bir kere yaşatırsam bir daha öldürebilir miydim bilmiyordum. Her türlü çıkarıma olacak bir anlaşma değildi. "Ya yapmazsam? Ya yaşatmazsam seni?"
Melodik bir şekilde güldü. "O zaman vakti geldiğinde öldüremezsin beni."
Öldürmek isteyen kim ki sevgili?
Seni yaşatamayışım zaten içten içe tüketecek seni.
Son kez fısıldadım. "Seni yaşatmak istemiyorum." Bakışları dudaklarıma kaydı. "Öldür o zaman, hemen şimdi." Belinden bir bıçak çıkardı. Sağ elimi avuçlarının arasına aldı ve bıçağı parmaklarımın arasına doladı. Bıçağın ucu artık yüreğinin ortasındaydı. "Sok Valeri. Bitir işimi. Yaşamın değil belki ama ölümün senden geleni, en kabul edileni."
Kalbine baktım. Bıçak ellerimin arasındaydı. Sokabilir miydim? Yine yapabilir miydim? Çok kan akar mıydı? Canı acır mıydı? Canım acır mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇİFTE İNTİHAR
RandomBazı intiharlar çift kişiliktir. Çünkü ne giden bellidir ne de kalan kendini bilir. ღღღ Valeri Tanyeli zeki bir kadındı. Uğruna çalıştığı bir amacı, bir tutkusu ve delirişleri vardı. Lakin bir gün delirişlerinin gerçek olduğunu öğrense ne yapardı? A...