2

232 40 9
                                    

"öngörülebilir hayatımı seviyordum; anlıyordum, kontrol ediyordum ve bu benim için anlamlıydı"

lynn painter-filmlerden daha güzel

"Leydim tam olarak ne için buradayız?"

Aynı sokakta defalarca kez git gel yapsaydım ben de neler olduğunu merak edip efendime sorardım elbette ama tatlım...Ah şu an sana durumumuzu açıklasam bile anlayamazsın.

Babamın mavi renkteki her şeyi paket yapıp bana yollaması faciasından sonra kendimi kelimenin tam anlamıyla koşarak malikanenin dışına atmıştım. Öyle ki uşak akşam yemeğine katılmayacağımı bahçede koşuşturan deli bir velet gördüğü zaman anladı büyük ihtimal. Özür dilerim millet ama size hiçbir zaman iyi bir leydi olma sözü vermedim. Beni anlayın, bilmediğim bu evrende hayatta kalmaya çalışıyorum sadece.

Romandaki yerimi hala net olarak hatırlayamasam da bazı anılarım yavaş yavaş gelmeye başlamıştı; örneğin bu romanın elli altı yan hikayeden oluşan bir devamı vardı! Pekala yazarı elli altıncı bölümde durduran şey ne oldu çok merak ediyorum, buna yan hikaye demek yerine onurlu bir şekilde ikinci kitabı yazabilirdi.

Sorun şu ki yan hikayeleri pek takan biri değildim çünkü karakterlerin evlenip çocuk yaptıktan sonra neler yaptıkları zerre ilgimi çekmiyor. Evet üç ya da dördüncü çocuk daha gelmiştir ya da veletler büyüyüp başkasına aşık olmuştur. Hepsi yüzeysel olarak anlatılır, çok sıkıcı...Bitmiş bir romanın kıçı kırık yan hikayesinde doğacağımı bilseydim tüm romanları fanlar tarafından yazılan kurgularına kadar okuyup geleceğime hazırlanırdım.

Elden bir şey gelmez, elimizdekilerle yetinmeyi bilmeliyiz. Elimizdekilere bakalım:

13.seviye dahi bir büyücüyüm

İmparatorun en yakın arkadaşının kızıyım

Zenginim

Her şey ne kadar pozitif ve güzel görünüyor...Acaba kaç sene içinde giyotinle idam edileceğim?

Öncelikle benimle heba olmuş zavallı hizmetçimi ödüllendirelim, gerisini düşünürüz.

"Lara, buranın tatlılarının çok iyi olduğunu duydum hadi gidelim."

Bu koca bir yalandı tanrı şahidim ki bu kafeyi ilk defa görüyorum sadece garsonu yakışıklı diye burayı seçtim. Umarım tatlıları da çalışanları kadar iyidir.

"Hoşgeldiniz. Ne almak istersiniz?"

Masaya oturmamla gelen garsona gözlerimi diktim. Bir garsona göre vücudu fazla yapılıydı. Sadece turta hamuru açarak bu kasları yapmış olamazsın değil mi?

"En sevilen tatlılarınızı ve çay getirin lütfen."

Küçük bir çocuk olduğum için insanlara gözümü diksem bile pek umursanmıyordu. Ayağa kalktım ve pastaların sergilendiği raflara yöneldim. İnsanlar dikkatimin pastalarda olduğunu zannederken garsonları inceledim. Sıradan soyluları müşteri çekmek için böyle kaslı adamlar seçtik diye kandırabilirdiniz ama benim gibi bir suikastçı bunlara kanmazdı. Dostum...Bu kaslar uzun süren ağır bir eğitimin sonucuydu ve hepsinin iyi seviyede dövüştüğüne emindim.

Az önce depoya inen yeşil saçlı garson da bunun kanıtıydı çünkü o adam garson değil kraliyetin ajanlarından biriydi.

Hah? Yeşil saçlı garson mu dedim ben az önce?

Bu sokakta saatlerce güneşin altında dikilme nedenim olan adam! Onunla pazarlık yapmanın bir yolunu bulmak için gelmiştim, kitapta her zaman başkent meydanında öğlenleri devriyeye çıktığı yazıyordu. Devriye yapmak yerine lanet olası bir kafede pasta ikramı mı yapıyorsun? Tanrım, kraliyetin sana verdiği maaş bu kadar düşük mü? Ajanlığın yanında ek iş olarak garsonluk mu yapıyor? Reenkarne olduğum dünyada bile ekonomik kriz olduğuna inanamıyorum.

Normal insanlar bunu daha fazla kurcalamaz ve masasına geçer ama ben normal biri değildim. Ben izlediğiniz korku filmlerinde ilk ölecek olan aptal sarışındım.

Lara'ya tuvalete gideceğimi söyleyip depoya indim. Büyümü henüz tam olarak kontrol edemesem de görünmezlik konusunda fena değildim.

Bir depoya göre fazla temizdi. Ah, burası bir depo değil toplantı alanıydı.

Sakince duvara yaslandım ve masa etrafında toplanan yakışıklıları izlemeye koyuldum.

"Kafeye şüpheli birileri geldi mi?"

"Hayır, bugün oldukça sakindi."

Birilerinden şüpheleniyorsanız ayağınıza gelmesini beklemek yerine kendiniz arasanız daha iyi olmaz mı?

"En son yaşanan intiharın üzerinden bir ay geçti. Zamanı geldi, yakında harekete geçecektir. Bulduğumuz izler katilin bu civarlarda dolandığını gösteriyor."

"Yine de garip değil mi? Beş aydır tek bir ilerleme kaydedemedik, bütün mağazalara adamlarımızı yerleştirdik ama hala kara büyüye maruz kalmış birine denk gelmedik."

Yeşil saçlı adam saçlarını elinden geçirip sıkıntıyla iç çekti.

"İmparatoriçe artık yataktan bile kalkamıyor. Ay sonunda imparatorluk balosu var ve katılmaması bir skandala yol açar. Birileri öldükçe durumu daha kötüye gidiyor, maruz kaldığı kara büyünün cinayetlerle bir ilgisi var. İmparator bana tam yetki verdi, bu pisliği bulmamız gerekiyor ancak dediğiniz gibi hiçbir ilerleme gösteremedik."

Ne hakkında konuştuklarını biliyordum, aslında onu bulmak isteyişim de bu konuda pazarlık yapmaktı ama durumun bu kadar vahim olduğunu bilmiyordum. Büyü güçlerime odaklanırken dışarıyla bağlantımı gereğinden fazla koparmış olmalıyım.

Duruma müdahale etmezsem ay sonundaki imparatorluk balosu gerçekleşmeyecekti, çünkü imparatoriçe ölecekti. Halkın kahraman kadın şövalyesi ve imparatorun tek aşkı Bloom Escalente kara büyü sonucu hayatını kaybediyordu. Bu yan hikayelerden hatırladığım nadir kısımlardan biriydi çünkü anılarımda veliaht prens annesiz yetişmiş bir çocuktu.

Lanet olası yazarların mükemmel anneleri öldürme sevdası...Tanrım neden bu güzel kadınları öldürüp erkekleri aşka ve hayata küsmüş çocuklarına ise korkunç bir babalık yapan heriflere dönüştürüyorsunuz? Mutlu bir aile yazmak çok mu zor!

Kendimi ortaya çıkarmalı mıydım yoksa biraz daha beklemeli miydim? Ama imparatoriçe yataktan kalkamayacak duruma gelmişse ömrü sandığımdan daha az kalmış demekti. Kara büyüyü nasıl bozacağımı biliyordum ama ölüyü diriltme gücüne sahip değildim. Kimse değildi.

Kaybedecek zaman yoktu, ortaya çıkma zamanı gelmişti.

Yine de bu kadar kalabalık bir masanın beni bilmesine gerek yoktu.

Uyku büyüsüyle odadaki herkesin yere yığılmasına neden oldum.

"Ha? Ne oluyor?"

Bir kişi hariç.

Ela gözleri tedirginlikle etrafına bakıyordu.

Görünmezliğimi kaldırdım ve kollarımı göğsümde birleştirip sakince konuştum.

"Merhaba, konuşmamız gereken bazı şeyler var."

Aniden duvarda belirmeme şaşıran adam hızlıca silahına yöneldi. Gerçekten iyi bir askerdi şahsen ben büyünün çok nadir rastlandığı topraklarda duvarda beliren birini görseydim şoktan uzun süre kendime gelemezdim.

Tabi bu önceki hayatım için geçerli. Reenkarne olduktan sonra beni şok edecek bir şey yok.

Parmağımı oynatmamla elindeki silah duvara çarptı ve yere düştü.

"Bir büyücüyü silahla alt edebileceğini sanman çok tatlı olsa da küçük bir kıza silah doğrultmanı çok kaba buldum asker."

"Sen de kimsin?"

Kapüşonumu indirdim ve pembe saçlarımın savrulmasına izin verdim.

"Bel... Belle Callisto?"

Eh, pembe saç da büyücüler kadar nadirdi. Beni tanıması şaşırtıcı değildi.

Mor gözlerimi diktim ve bir çocuğun verebileceği en tatlı gülümsememi verdim.

"Ve sen Adrian Darrel. Şimdi benimle konuşmak ister misin?"

belleHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin