Deliliğimden geriye kalanlar.

3 0 0
                                    

3 gün oldu ve hâlâ yazıyorum. Aç hissetmiyorum. Susamadım, hem de hiç. Varlığım çok tuhaf geliyor ve içimdeki yaşam arzusu tükeniyor. Bu camdan aşağısı o kadar yakın gözükmeye başladı ki istesem yere basabilirmişim gibi geliyor. Aklımı ise toplamakta gerçekten de zorlanıyorum. Bilemiyorum anlar mısın ama sanki kendi kendimi kovalıyormuşum gibi geliyor. Bir bıçakla odanın içinde kendimi öldürmek için dört dönüyorum. Burada bıçağım yok ki. O anda işte geri geliyorum kuleye. Tüm bu sahteliğinde içinde kayboluyorum sürekli, böyle. Açlığı hissetmemeyi anladım belki delirdiğim için ama susuzluk? Şu ana dek ölmüş olmam gerekirdi. Bu da bir şeye işaret ediyor. Dur, fikrimi değiştirdim bir değil! Bir sürü şeye işaret ediyor. Tüm bu kule sahte olabilir ve aslında aşağı atlayınca gerçek dünyama döneceğim. Bu bir test ve beni sınıyorlar. Ama ya değilse? Aşağı atladığımda ölürsem? Ölürsem cehenneme ya da cehenneme, ay yani cennete gideceğim. Hiç tahmin edemiyorum hangisine gideceğime. Yani, gideceğimi. Hiç bir şey hatırlamıyorum bu lanet yaşamıma dair. Hem de hiç bir şey! Olmayan anıları kendi kendime uyduruyorum gibi geliyor. Hele şu rüyalar. Elimde bıçağı görene kadar bıçağın bir şey olduğunu bile bilmiyordum. Az önce de silgim olmamasından yakındım ama silgi ne? "Sil-gi" Bir şeyleri silmeye mi yarar? Yazıyı silmeye yarıyordur büyük ihtimalle. Silgi, vay be! Silgi! Keşke bir silgim olsaydı. Siler siler dururdum. Tetiği çeker çeker silerdim tüm sorunlarımı. Şarjörü hemen tekrar doldurur ve komutandan izin bile almadan tüm mühimmatı bitirirdim. Dinlemezdim onları! Kendim silerdim yanlışları. En çok da kendi yanlışlarımı...

Yere yatıyorum şu anda. Düşünüyorum tekrardan. Hafızamın derinliklerinde boğulan kendimin ağzından çıkan hava baloncuklarının patlaması ile benim de beynimin içinde patlayan fikir kabarcıklarını düşünüyorum. O denizin dibindeki binlerce gömülü hazinenin pazarda edeceği fiyatı ya da o hazinlerle alabileceğim silgi sayısını. Neyse, yanlış demiştim ya. Benim yanlışlarım varmış ki herkesin olduğu gibi. Tabii ben kendi yanlışlarımı kimseye satmadım. Çünkü onlar benimdi neden satayım ki? Benim olan bende kalmalı. Tabii silmeye çalıştım ama olmadı. Ben silmeye çalıştıkça daha da yanlış oldular. Berbat bir hale gelene kadar denedim. Elimle de silmeyi denedim ama bu hiç iyi bir fikir olmamakla birlikte çok da kötü iş yaptı. Ellerim de yanlışlarla dolu idi artık ve kan, her yere yayılmıştı. Aklımın içindeki o çocuk şaşırdı tabii, birisini mi öldürmüştüm ben? İnanılmazdı değil mi? Kime anlatırsam anlatayım inanmazdı. Ben de inanmadım bir süre sonra. Yani o kadar inanmayan varsa bir doğrusu olduğundandır. İşte böyle alıştım doğruya. Herkes diyorsa doğru oluyordu. Ahh ne diyecektim? Unuttum inanamıyorum! Yazacaklarımı düşünmekten başka bir işim olmamasına rağmen nasıl yazacağım şeyi unutabilirim? Evet evet geliyor... 

İyi ve kötü! Bunlara nasıl karar verildiğinin de ortaksak cehenneme gidip gitmeyeceğime karar verebilirim ki aklıma bir şey daha geldi. Ya ölümden sonra bir şey yoksa?! Evet çok komik biliyorum düşünsene ölüyorsun ve puf hiç bir şey yok! Dağimi yok oluş. Bu, isteyebileceğim son şey. Neden mi? Çünkü yanmayı yok olmaya tercih ederim. Yok olursam oyunu kaybetmiş olurum. Her şey bitmiştir çünkü geriye hiç bir şey kalmaz. Eğer yere düşersem kalkarım. Yanarsam, o acıyı hissederim. Yana yana kavrulurum. Gözlerimden tüm iç organlarıma kadar yanarak o hissin tadına varırım. Acı bana değil ben acıya hükmetmeye başladığımda ise eğlence başlar. Varlığımın son damlasına dek savaşırım. Cehennemde de ölmeyeceğime göre, orayı ele geçirebilirim!

KULEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin