MADALYON

44 10 19
                                    


Başımdaki iğrenç ağrı ve gelen kuş sesleri ile açmıştım gözlerimi. Bulanık olan her şey netleştiğinde başımdaki ağrı daha fazla kendini belli etmişti. Vücudum yanıyordu, gözlerim bile. Bir kaç dakika öyle kaldım, gökyüzünde sadece parlayan yıldızları izledim. Sanki yıldızları tutacakmışcasına elimle uzandım. Ağaçların sıklığı bile buna engel olamayacakmış gibi. Güldüm, gülüşlerim yavaş yavaş kıkırtılara ve daha sonra kahkahalara döndü. Tanrı aşkına! Ne yapıyorum ben burada? Hayır ne yapabilirdim. Elime bir madalyon sıkıştırmış ve beni bul demişti! Bunu nasıl yapacağımı da söylememişti! Bir saniye...Ellerim boş

"Eminim...Elimde tutuyordum..." 

Başım beni ne kadar yatmaya teşvik etse de zorla sarfettiğim çabamla kazanan iradem olmuştu. Sağlayamadığım dengemi yanımda tutunduğum en yakın ağaçla sağladım. Bu karanlıkta nasıl bulacaktım? Şakaklarımı ovaladım kesinlikle büyüye direncim yoktu. Derin bir nefes aldığım sırada bir ıslık sesi duyduğum gibi göz göze geldiğim okla bakıştım bir kaç saniye. Yaslandığım ağaca saplanan ok burnumun dibindeydi. Zorla sağladığım dengemi bu sefer kalçamın üzerine düşerek tamamen kontrolü kaybetmiştim. Çalıların arasından gelen seslere dikkat kesildim. O an görüş alanıma iki genç girdi. Biri omuzlarına gelen siyah saçı ile heyecanlı bir ruh halindeydi, elinde oku onun fırlattığını gösteren yayını gevşek bir şekilde tutuyordu. Üzerinde geçmiş zamanlara ait bir kıyafet vardı. Ama diğeri arkada kaldığından onu göremiyordum, karanlığın payı da büyüktü bunda.

" Sana söylemiştim sarı parlak bir kürk-"

Sözleri beni gördüğünde kesilen gence baktım bir kaç saniye.  Temkinli adımlarla kalktım. Gencin mahçupluğunu sıralamasını pek duymadım. Şu kadını bulup hemen gitmeliyim, düşüncesi beynimde peşi sıra yankılandı. Ben ise onu duymadan oradan kalan gücümle koşarak uzaklaştım. Ölmek için gelmedim ki buraya!


O SIRADA

İki kardeşinin yine evden kaçıp ava gitmeleri, anne ve babalarını yine sinirlendirmişti. Bu durumda yine en büyük abi olarak ailesini yatıştırıp kardeşlerini bulmak ona düşmüştü. Çünkü o sorumluluk duygusu yüksek ve sözünün eri bir adamdı. Ailesini korumak onun için bir tutku haline gelmişti. Hayatını asli görevi olarak kabul ediyordu ve bu konuda güçlü bir iradeye sahipti. Ama bu durum; babasından kardeşi Niklaus'u korumak için yeterli değildi. O sırada önüne çıkan iki gence sorgularcasına baktı. 

" Yine kaçtınız"

Sesinden artık bu olaydan bıktığı anlaşılıyordu. Bu iki haddini bilmez çocuklar artık sınırları zorlamaktan ilerisine gitmişti.

" Elijah abi, sence de fazla sorumluluk sahibi değil misin? Bakıcımız gibi neden hep başımızdasın?"

Elijah kaşlarını çattı, küçük kardeşinin bu yorumunu onaylamadığı çok belliydi. Kardeşi de bunu anlamış, kolunu savsak ama samimi bir hareketle abinin omuzuna atmıştı. 

"Yarın akşam için avlanmak istemiştik. Sende bir şey söylesene Niklaus!"

Arkada kalan sarı adam gülümsedi ve sakin bir bakışla kardeşi Kol'u onayladı. Omuz silkip rahat bir tavırla konuştu.

"Biraz eğlenmenin kime zararı olur ki?"

Elijah kardeşlerinin bu umursamaz hallerinden artık bıkmıştı. Anne ve babasını ikna etmeye çalışmaktan da öyle.

" Bu sefer arkanızı toplamayacağım."

İki kardeşte bu duruma kahkaha attı. Hep böyle der ama her zaman kıçlarını Elijah kurtarırdı. Derin bir nefes aldı abileri bakışlarını kardeşlerinden başka yere çevirdiğinde ay ışığında parlayan bir cisim takıldı. Biraz daha yaklaştığında aklında tek bir soru belirdi.

'Bu madalyonun burada ne işi var?'


DEVAM EDECEK...

Merhabalar efenim, keyfiniz sıhhattiniz yerindedir inşallah? Söylemek istediğim iki üç şey var. İlk olarak bölümleri hafta sonu yayımlamaktan vazgeçtim. Aksilik olmazsa her gün yayımlayacağım İkinci olarak hafta sonları, karakterleri daha iyi anlayın diye özet şeklinde geçmişlerini paylaşacağım çünkü benim için karakterleri anlamanız olay örgüsünden daha değerli. Ve son olarak ben Bergül, tanıştığımıza memnun oldum ^^



𝙺𝙰𝙿𝙰𝙽Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin