1 Haziran 22, akşam
Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar:
Ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir.
Yeşil gözleri, son anda kırmızıya dönen yaya işaretiyle birlikte kapanıp açıldı ve adımlarını hızlandırdı. Ona ve diğerlerine korna çalan araçlara sinirlense de bunu bastırmaya çalışıyordu. Yaya geçidinin tam ortasındayken üzerine doğru gelen siyah, yabancı plakalı aracı fark edince duraksadı. Ne yani gerçekten ezecek miydi? Yine de canını ortaya atarak iddialaşması aptallıktan ibaretti.
Düşüncelerini dinginleştirip şoför koltuğunda oturan adama kaşlarını çatarak baktığı sırada, kısa bir saniyeliğine arkada oturan adamla göz göze geldi. Kalbinde varlığını belli eden tuhaf bir his, ruhunu ve zihnini işgal ederken, daha fazla yolun ortasında durmak istemediğinden karşıya geçti.
Elini kalbine götürüp başını sağa sola doğru savurdu. ''Bu da neydi böyle?''
Kalabalığa karıştığında ardında bıraktıklarının farkında değildi.
Arabadaki adam ise aracın önünde duran kızı gördüğünde kalbi azrailin pençeleri arasına sıkışmış ve patladı patlayacakmış gibi acıyla teklemeye başlamış, şakaklarına kadar soğuk bir sızlanma, bir elektrik akımı hissetmişti. O kısa bakışma ikisinin de ölümü olmuştu ve bunu fark eden tek kişi Ruslan'dı. Kız karşıya geçip kalabalığa karıştığı sırada, ardından çalan kornaları umursamadan araçtan inip peşinden koşmaya başladı.
Kızın bakışları gözünün önünden gitmezken, ardından söylenen küfürler de kulaklarında çınlıyordu. Siyah takım elbisesinin içinde fazla dikkat çektiğini fark etmeden, insan kalabalığını ikiye bölerek onu aramaya başladı.
Pazarda annesini kaybeden çocuğun bakışları kadar tedirgindi lacivert bakışları ve kalbi ağzında atıyordu.
Dakikalarca koşar adımlarla ilerledi, ağlamamak için direnen kırmızı gözleri olabildiğine taradı etrafı.
Yoktu.
Kaşla göz arasında kaybolmuştu.
Biçimli dudaklarını sarıp sızlatan Yunanca bir küfür savurdu, insanların tuhaf bakışlarını umursamadan. Sadece bir an, bir an onu bulduğunu sandı ama yanılmıştı. 'Belki de gözlerim bana oyun oynuyor,' diye geçirdi içinden.
Acısı kalbinde nüksederken hayal kırıklığıyla, yolun ortasında bıraktığı aracına doğru yürüdü. Kenara çeken zavallı yaşlı şoförü tedirgin gözlerle Ruslan'ı bekliyordu. Onun geldiğini görünce telaşla konuşmaya başladı. Yunanca mırıldandığı sözlerin hiçbirini duymayan Ruslan, adamı umursamadan arka koltuğa geçti.
Zihni alay ediyordu.
O olabilir miydi? Görmeden inanamazdı. Varlığı böyle bir günün derin anlamlarında saklıyken, Merissa'nın hayali geçip gitmişti sanki gözlerinin önünden. Acıyla şakaklarını ovuşturdu.
''Páme, Sántos.'' (Gidelim, Santos.) Yaşlı adam aldığı emirle aracı çalıştırırken, o arada yedikleri trafik cezasını arka tarafa uzattı. Ruslan eline aldığı kağıdı buruşturup kenara koyarken, koltuğun üstünde duran telefonunu fark etti ve hiç düşünmeden Ari'ye kısa bir mesaj yazdı.
Buradaki tüm adamlarını sokağa döküp Merissa'yı -zihninde alayla, sadece Merissa'ya benzeyen basit bir kız diye yankılanıyordu ismi- bulmalarını emretmişti. Zira onun burada, İzmir'de olması mantıklı değildi.
Ari, Ruslan'ın bu tavırlarına alışıktı fakat bunu Türkiye'deyken yapmasını hiç beklemiyordu. Bu akşam yapacakları uyuşturucu sevkiyatına odaklanması gerekirken, düşündüğü şeyin Merissa olduğunu öğrenince sinirden ne yapacağını şaşırmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yunanistan Kıyısı
Short Storyİzmir'den Yunanistan'a uzanan, klasik kurgu. Deneme amaçlı yazılmıştır. ?? Olay, mekan ve kişiler tamamen kurgudur, gerçek hayatla bağlantısı yoktur. Kişisel hakları saklıdır.