[Flashback- Seungmin]
Her zaman, içinde onu yiyip bitiren bir huzursuzluk vardı, kendini keşfettiği andan beri hayatı sadece bu his etrafında dönüyordu.
Annesinden bir şey saklamak üzüyordu onu. Hayatta en yakın olduğu kişiyle, hayatındaki en önemli şeyi konuşamıyordu. Lise hayatı bu yüzden berbat geçmişti ve üniversiteyi de aynı şekilde tüketmek istemiyordu.
İkinci yılındaydı ve on aylık bir ilişkisi vardı. Tanıştıkları günden itibaren Seungmin'i hiç yalnız bırakmamış, en kötü anlarında bile üstesinden gelmesine yardımcı olmuştu. Ve şuan yardımcı olacağı bir konu daha vardı ki bu en önemlisiydi. Annesine açılmak istiyordu.
Küçüklüğünden beri annesinin, kendisi gibi olanlara nefret kusmasını ve ona onlar gibi olmamasını tembih etmesini dinlemişti. Farkına varmaya başladığı zamanlar hayatı cehennem gibiydi bu yüzden. Kendisinden nefret ediyordu çünkü kızları sevmiyordu. Bunun bir hastalık olmadığına kendisini bile zor ikna etmişti.
Ama kararlıydı, annesinin karşısına çıkacak ve dürüst olacaktı. Eğer annesi onu kabul etmezse... Bir çaresine bakabilirdi. Henüz gençti sonuç olarak.
Anahtarı deliğe soktu ve kapıyı açmadan önce derin bir nefes aldı. Sevgilisi elini sıkıca tuttu ve sıcak bir gülümseme verdi ona. Bu güvenini biraz olsun yükseltmişti. Kapıyı yavaşça açtı, hala içeri girmekte tereddüt ediyordu.
Salona ilerlediğinde annesi mutfaktan çıkıp onları karşıladı. "Hoşgeldin, arkadaşında mı geldi? Keşke söyleseydin oğlum güzel bir şeyler hazırlardım."
Seungmin'in arkasına gizlemeye çalıştığı ama sevgilisinin inadına gözler önüne serdiği, birbirine kenetlenmiş elleri biraz geç fark etti.
"Bir sorun mu var? Neden el ele tutuşuyorsunuz?"
"Anne bu Mingju. Benim sevgilim."
"Ne demek sevgilim? Seungmin, o erkek farkındasın değil mi?"
"Farkındayım anne. Ben onu seviyorum. Erkek olması umrumda değil."
"Sen!.." suratına inen sert tokattan sonra kendini güçlükle toparladı. Yanağı resmen yanıyordu.
"Nasıl böyle bir rezillik yapabilirsin? Hiç utanmadın mı benim karşıma çıkmaya?"
Uzun bir tartışma yaşandı. Seungmin kırk kişiyi öldürse kimseden böyle hakaretler duymazdı.
Dakikalarca hakaret işittikten sonra evden kovuldu. Kovulmasa bile bir daha asla girmezdi o eve.
Mingju ise ona hep destek oldu. Sonraları sık sık "O olmasaydı başaramazdım herhalde." diye düşünmüştür.
Herhangi bir maddi desteği yoktu ve Mingju da hala bir öğrencidi ayrıca onun ailesi de henüz bir şey bilmiyordu. İş ve okulu aynı anda idare etmesi imkansız hale geldiğinde üniversiteyi bırakmak zorunda kaldı.
Mingju ile ilişkileri ise iki yıl sonra tamamen bitti. O Seungmin kadar cesur olamamıştı. Ama kızmıyordu ona, sonuç olarak kendisinin ne yaşadığını görmüştü. Sevgilisinin onun yaşadıklarını yaşamasını istemiyordu.
Zaten sosyal birisi olmaması iş hayatını daha çekilmez kılıyordu. İnsanlardan iyice soğumaya başlamıştı artık. İş harici kalan tüm zamanını evde oturarak geçiriyordu. Sürekli eskiyi düşünüp pişmanlık duyuyor "En azından mezun olana kadar söylememeliydin aptal Seungmin." diye kendine çıkışıyordu. O zamanlar gerçekten deliriyormuş gibi hissediyordu.
Ta ki şuan çalıştığı işe girene kadar. Kendini sürekli geri çekmesine rağmen dostları asla ona yaklaşmayı bırakmamıştı. Bu yüzden onlara minnettardı. Zaman zaman kendine kızar, onlara daha iyi davranmadığı için hakaretler yağdırırdı içinden.
Kötü bir arkadaş değildi. Dostları için her türlü fedakarlığı yapardı ve yapmışlığı da vardı. Onu, en ihtiyacı olduğu zamanda kafasının içindeki çöplükten kurtarmışlardı ona göre.
Annesini en son evden ayrıldığı gün gördü. Aradan altı yıl geçmesine rağmen ne o annesini aradı ne de annesi onu. Belki de ölmüştü? Belki de başka biriyle evlenmiş ve başka bir çocuğu olmuştu? Hala Seungmin'in utancını hayatından silmeye çalışıyordu belki de.
Acaba babası hayatta olsaydı ona daha iyi davranır mıydı? Tamamen gereksiz bir soru çünkü cevabı çok belli.
Defalarca kez annesini aramaya düşünmüş ama cesaret edememişti. Daha sonra annesinin evini taşıdığını ve numarasını değiştirdiğini öğrendi. Sadece tek bir duygu, tek bir sebep, ne kadar önemsiz olursa olsun, annesinin ona olan sevgisinin bitmesi için yeterliydi.
Ve bu değersizlik duygusu da Seungmin'in her şeye son vermesi için yeterliydi.
Denedi ama yapamadı. Yaşama isteği ağır basmıştı o anda.
Kesinlikle anlatmaya değer görmediği, gereksiz bir hayat yaşamıştı. Kendisi hep böyle düşünürdü ve hep kendine acımasızca davranırdı.
Başına gelen her şeyde kendine olan nefreti artıyordu sanki. Her laf atıldığında, her nefret gördüğünde, her tacize uğradığında, her sinirlendiğinde kendine yüklenirdi. Eğer böyle doğmasaydım bunların hiçbirini yaşamazdım, derdi.
Kendi hayatını kabullenemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lawliet / ChanMin
Fanfic"Sıradan bir erkek fahişeyim sadece, ölsem kimse umursamaz." //angst// //intih@r içerir//