"Kahvaltı da ne istersin?"
Chan kafasını eydi ve cevap vermedi. Henüz daha fazla iyilik kaldıracak kadar "yüzsüz" değildi.
"Her sorumu ikileyecek miyim?"
"Teşekkürler ama gerek yok. Ayağa kalkar kalkmaz giderim." neredeyse fısıldayacak kadar sessiz söylemişti, yine de Seungmin duydu.
"Yemezsen nasıl ayağa kalkacaksın peki?"
"... "
"Anlıyorum," büyük bir nefes verdi "İzinsiz evime girdin, haneye tecavüz, dolandırıcı olduğunu itiraf ettin ve kamera kayıtlarında bıçaklanmış şekilde binaya girdiğin gözüküyordur. Bunların hepsi başıma dert açacak. Hiçbiri için özür dilemedin ve yaranı sardığım için teşekkür bile etmedin. Ve tüm bunlara rağmen kahvaltıda ne istediğini söylemeye mi utanıyorsun?"
Chan bir süre daha yere baktı ve yine aynı kısık sesiyle cevapladı."Omlet güzel olurdu."
Gittikçe kısılan sesi Seungmin'i eğlendirmişti. Chan şu anda onun gözünde aptalın tekiydi. Dolandırdığı insanlarıysa umursamıyordu çünkü belli ki Chan'ın paraya ihtiyacı vardı ve dolandırdığı insanlarda da baya para vardı. Yani... Var mıydı?
"Birden aklıma çok önemli bir soru takıldı. Herkesi mi dolandırıyorsun yoksa sadece parası olanları mı?"
"Zengin olmayan insanlardan ne alabilirim ki? Sorsan hepsi homofobik ama bütün para babaları jigololarla takılıyor."
Bu cevap ikisini de güldürmüştü. Biraz sonra omletler hazır oldu. Tabakları masaya bıraktıktan sonra kalkmasına yardım etmek için Chan'ın yanına gitti. Kolunu boynuna dolayıp kaldırdığı an bir şey hatırladı.
"Hayır! Nasıl unuturum bunu iğrenç." bunu diyip Chan'ın kolunu boynundan çekti ve kendi kolunu onun beline sarıp dik durmasını sağladı.
"Ne?"
"Ellerini yıkamadın, iğrenç, pissin şuan."
Chan hiçbir şey demeden ona bakıyordu. Kendisini sürüklemesine izin verdi. Zor da olsa elini yıkamayı başardı ama Seungmin neredeyse ona duş aldıracaktı. Elini, kollarını, boynunu, yüzünü kısaca her tarafını iyice yıkattıktan sonra masaya oturmasına izin verdi. Chan arınmış hissediyordu.
Karşısına oturduktan sonra sordu "Yaran nasıl?"
"Biraz acıyor. Aceleyle atılmış bir kesikti bu yüzden dikiş atacak kadar derin değildir, yani umarım."
"Çok kısık sesle konuşuyorsun. Sabah olduğu için mi?"
Kafasıyla onayladı ve yüzüne bakmadan yemeye başladı. Seungmin sinirlense de üzerinde durmadı.
Bu sırada Chan, Seungmin'in neden hala yaptığı meslekle ilgili bir soru sormadığını düşünüyordu. İnsanlar öğrendiği zaman garipsiyor ve tiksinen bakışlar atıyordu. Onun için pek kırıcı bir şey değildi sadece Seungmin'in de aynı şekilde davranmasını beklemişti.Dakikalardır sessizce oturuyorlardı. Seungmin çoktan düşüncelere dalmıştı. Chan, göz ucuyla baktı ilk önce. Fark etmediğini gördüğünde daha uzun bakmaya başladı.
İstemsizce saçlarına takıldı gözleri. Çok güzel görünüyorlardı. Dokunmak ve okşamak istedi bir an. Yüzü köpek yavrusuna benziyordu, acayip sevimli görünüyor. Belirsiz bir süre boyunca yüzünün en ince ayrıntısına kadar inceledi onu. Seungmin birden kafasını kaldırınca direkt gözlerini yemeğine çevirdi.
"Niye bakıyorsun?"
Saklayamazdı artık. "Yüzünü ezberlemeye çalışıyordum."
"Neden?"
"Unutmamak için. Yani, unutmak istemediğim için."
Yüksek sesle başlasa de giderek sesi kısılmıştı yine. Utançtan yerin dibine girmiş gibi hissediyordu. Seungmin ise gülüyordu.
"Hey neredeyse unutuyordum. Adın ne?"
"Çok çabuk sordun."
"Kusura bakma. Ölümden dönerken aklıma gelmemiş."
Kıkırdadı "Seungmin."
...
Chan telefonunun çalmasıyla bir an sıçradı. Seungmin ona telefonunu uzattığı için hafif bir baş selamı verdi ve aramayı cevapladı.
"Ne oldu?"
"... "
"Yalan atma ya canım burnumda zaten."
"..."
"Pff tamam. Haber veririm."
"Ciddi bir şeydi sanırım?"
"İyi bir haber. Daha fazla kalmayacağım."
Ayağa kalkmaya çalışırken Seungmin ona yardım etti. Chan, Seungmin'in kaşlarının çatıldığını fark etti ama üzerinde duracağı bir şey değildi.
"Telefonunu ver."
Kendi numarasını yazıp aradı ve telefonu tekrar Seungmin'e uzattı.
"Beni ciddiye almadığının farkındayım ama emin ol bir işine yararım."
Seungmin kafasıyla onayladı.
"İstediğin zaman arayabilirsin. Eğer telefonu açan kişi bensem her zaman ilk diyeceğin şey 'günaydın' olur. Akşam olsa bile o şekilde açarım. Eğer böyle demezsem asla kendin hakkında bir şey söyleme."
"Sen mi benim işime yarayacakmışsın?"
"Bana büyük bir iyilik yaptın, mutlaka karşılığını vereceğim. O zamana kadar sen de beni unutmamış olursun numaramı gördükçe. Ve teşekkür ederim. Yaramı sardığın için, ah ve kahvaltı için de."
Bu şapşallığı Seungmin'i tekrar güldürdü. İkisi de sırıtıp vedalaştı. Chan zar zor yürümesine rağmen hızlı şekilde gitmeye çabalıyordu. Bir süre durup onu izledi Seungmin. O da Chan'ı unutmak istemiyordu.
---
"Neden gelmedin dün işe?"
"Misafirim vardı."
"Ailenden biri mi?"
"Hyung, yoksa sevgilin mi var?"
Seungmin, bağırdığı için Jeongin'in ağızını kapatmaya çalışırken Hyunjin'in ağızı kocaman açıldı.
"Ay yok artık! Tüm günü birlikte geçirdiğin insanla beni tanıştırmıyor musun artık?" Hyunjin bunları söyleyip ağlıyormuş gibi sesler çıkarmaya başladı.
"Sevgilim falan yok. Eski bir arkadaşım rica etti. Bir günlüğüne bende kaldı. Ben de yalnız bırakmak istemedim onu."
"Ne işi varmış?"
"Sana ne Hyunjin?"
Aslında neler olduğunu anlatabilirdi çünkü o kadar umursamıyordu bu durumu. Ama arkadaşlarının ona inanmayacağına emindi. Ayrıca Chan'dan onlara bahsetmeyi hiç istemiyordu. Kendine kalsın istiyordu sadece.
"Hyung, haftasonu bir şeyler yapal-"
"Olur!"
"Ben de olur!"
Seungmin ve Jeongin, Felix ve Hyunjin ikilisinin suratına baktı.
"Canımız sıkılıyor ya ne yapalım?"
"Ben çağırdığımda siz hiç gelmiyorsunuz." diye sitem etti Hyunjin, Seungmin ile Jeongin'e bakarak.
"Gelirim ben de sıkılıyorum zaten."
"Ben size gideceğimiz yeri mesaj atarım o zaman." Bunu söyleyip gülümseyerek giden Jeongin'e sırıtarak baktı hepsi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lawliet / ChanMin
Fiksi Penggemar"Sıradan bir erkek fahişeyim sadece, ölsem kimse umursamaz." //angst// //intih@r içerir//