"Hao hyung buradayız!"
Kalabalık arenada kaybolmamak için dikkatli bir şekilde etrafa bakarken bana seslenildiğini duymamla sesin geldiği yöne dönüp bakmıştım. Ricky ve Taerae ön sıralardan birine oturmuş bana el sallıyorlardı. Oyalanmadan hızlıca yanlarına gidip otururken ellerimi birbirine sürtmüştüm hava biraz serindi. "Gecikmedim değil mi, başladılar mı?" Ricky başını olumsuz anlamda sallayıp koluma girerek beni daha da yakınına çekmişti. "Hayır başlamadı, birazdan başlar sanırım." Ricky'nin cevabına karşılık bir şey demek yerine mırıldanmakla yetinirken Taerae, Ricky'nin diğer yanından ikimizin de görebileceği şekilde başını uzatmıştı. "Bu sene quiddicth takımlarına katılmak isteyen çok kişi var, şu kalabalığa bir bakın çok bunaltıcı. Müdür niye bu saçmalığı bize de izletiyor anlamıyorum."
Başımı Ricky'nin omzuna yaslayıp ellerimi bıkkınlıkla havaya kaldırmıştım. "Değil mi? Ben de anlamıyorum, şu an burada olmak yerine kütüphanede olabilirdim seçmelerde ne işimiz var ki." Taerae beni onaylarak arkasına yaslanırken Ricky kıkırdamıştı. "Hadi ama hyunglar o kadar da kötü değil, sizin için bir değişiklik oldu biraz aktiviteye katılmaktan hiçbir zarar gelmez." Ricky'nin dediklerine göz devirmekle yetinirken sahaya çıkmaya başlayan gryffindor takımına bakınmıştım, tanıdık gelen birkaç sima dışında hiçbirini tanımıyordum, kendime sosyal demezdim zaten.
"Şimdi ne yapacaklar? Çömezleri oynatıp içlerinden birilerini mi seçecekler?" Sorduğum soruya Ricky başını sallayarak cevap verirken iç çekip sessizlikle olanları izlemeye başlamıştım, sıkıcı görünüyordu quiddicth geçtiğimiz 6 yıl boyunca asla dikkatimi çeken bir oyun da olmamıştı.
Gryffindor ve Hufflepuff takımlarını seçmeyi bitirirken sırası gelen Slytherin sahaya çıkmıştı.
Birkaç gündür şaşırtıcı bir şekilde görmediğim Hanbin Slytherin takımıyla birlikte sahada dururken ona bakmamak için gözlerimi sahadan çekmiştim, kabul etmek istemesem de o formanın içinde iyi görünüyordu.
"Ricky sen neden takıma girmiyorsun?" Taerae'nin meraklı sesi kulaklarıma dolarken başımı Ricky'nin omzundan kaldırıp katıldığımı belirtmiştim. "Gerçekten, quiddicth sevdiğini sanıyordum." Ricky sorularımıza omuz silkerken sahadaki oyuncuları göstermişti. "Şuna bakın saçları rüzgardan ne kadar dağılıyor ve leş gibi terliyorlar güzel görüntümü sırf oyun için bozamam." Gözlerimi sahaya çevirirken Ricky'nin dediklerine gülmüştüm. "Bir kerede güzelliğinden ödün versen şaşıracağım Ricky." Taerae, Ricky'le sataşmaya başlarken onları dinlemeyi bırakıp oynanan oyuna odaklanmıştım.
Hanbin'i en son beni sınıfın tekine çekiştirdiğinde görmüştüm, o günden beri ne karşıma çıkmıştı ne de benimle uğraşmıştı bir şeyler yapacağına emindim ama ne zaman yapar kestiremiyordum bu nedenle sürekli tetikte olmaktan gına gelmişti.
Huzursuzlukla dudaklarımı ısırırken görüş açıma giren Hanbin'e bakmıştım.
Terlediği için saçları biraz alnına yapışmıştı ve kaşları çatıktı, sinirli görünüyordu. Alt tarafı takıma yeni üye seçiyordu neden bu kadar ciddi oynuyordu ki?
Neden olacak tabi ki aptal olduğu için.
Kendi kendime cevapladığım soru ile sırıtıp burun kıvırmıştım harikaydım gerçekten.
"Neye gülüyorsun böyle hyung?" Ricky merakla kolumu dürterken hızlıca yüzümdeki gülümsemeyi silip elimi sallamıştım önemli bir şey olmadığını belirtmek için. "Hiç öyle aklıma bir şey gelmişti. Her neyse gitmem lazım çok sıkıldım ayrıca çalışmam gereken bazı şeyler var sonra görüşürüz olur mu?" Yanımda oturan iki arkadaşımın da cevabını beklemeden oturduğum yerden kalkıp kısaca el sallamış ve arenadan ayrılmıştım.
Tekrar etmem gereken ders notları olduğu için oyalanmadan kütüphaneye giderken cübbemin içine doldurduğum kağıtları cebimden çıkartıp düzgün bir sıralamaya sokmuştum, hepimizi alelacele bir şekilde arenaya çağırdıkları için düzenleme fırsatım olmamıştı.
Çok geçmeden vardığım kütüphane ile derin bir nefes alırken her zaman oturduğum masaya yönelip oturmuş ve gelirken düzenlediğim kağıtlarımı önüme koymuştum. Geçtiğimiz sene çok az bir farkla Ravenclaw'ın birincisi olmuştum, bu sene buna izin veremezdim.
Notlarıma odaklanarak çalışmaya başlamışken henüz geleli sadece birkaç dakika olmasına rağmen kapının açılma sesi kulaklarıma ulaşmıştı. Herkesin hala dışarıda olması gerekiyordu, kim buraya gelirdi ki? Belki yiyişmek isteyen bir çift olabilir..
Başka gelen ses olmadığı için çok takılmayıp geri önümdekilere dönmüş ve kalemimle gerekli olduğunu düşündüğüm yerleri işaretlemeye devam etmiştim, bakınca çok dağınık görünüyordu ama kendi anlayabileceğim bir biçimdeydi o yüzden pek umursamadım.
İşime tam odaklandığım sırada yan tarafımdaki raftan bir kitabın düşmesiyle korkuyla başımı o tarafa çevirmiştim, yere düşmüş kitap dışında etrafta kimseyi göremezken elimi cübbemin içine götürüp asamı kavramıştım. "Kim var orada?" Sesim titremediği için içimden kendimi tebrik ederken ayağa kalkıp raflara doğru temkinli bir şekilde ilerlemeye başlamıştım.
Adımlarımı olduğunca sessiz bir şekilde atmaya çalışırken yanına vardığım rafın diğer tarafına yavaşça başımı uzatıp bakmıştım, ancak kimse yoktu.
Rahatlıkla nefes verirken arkamdan birinin omzuma dokunmasıyla refleksle asamı çekip dönerek arkamdaki kişiye doğrultmuştum. Asamın ucunda gördüğüm kişi ile başımdan aşağı kaynar sular dökülürken asamı indirip geri cübbeme yerleştirmiştim. "Ne halt yiyorsun tanrı aşkına Hanbin? Ya bakmak yerine direkt sana saldırsaydım."
Hanbin dediklerime bir şey demeyip gülmeyi tercih ederken gözlerimi devirip omuz atmayı es geçmeyerek yanından geçip gitmiş ve az önce oturduğum masaya geri oturmuştum. "Ama saldırmadın değil mi? Ben bir problem göremiyorum, ayrıca korkmuş suratın çok komikti." Hanbin konuşmasını sürdürürken yavaşça karşımdaki sandalyeyi çekip oturmuş ve ayaklarını masaya uzatmıştı. "Burada olmaman gerekiyor."
Gözlerimi ondan çekerek kağıtlarıma bakarken Hanbin elini kağıtlarımın üstüne koyup notlarımı benden uzaklaştırmıştı. "Aynı şekilde senin de öyle." Küçümseyici bakışlarımı Hanbine çevirerek saçlarımı gözlerimin önünden çekmiştim. "Git buradan Hanbin, yoksa istenmediğin bir yerde durmaya devam edecek kadar gurursuz musun?" Hanbin dediklerimi umursamadan elindeki notlarımı rastgele bir şekilde etrafa atıp ayağa kalkmıştı. "Seni bilmem ama kesinlikle gurursuz sayılmam hyung." Hanbin yüzüne o her zaman ki sinir bozucu gülümsemesini yerleştirirken başımı sallamakla yetinmiştim.
"Bizim seçmelerimiz biter bitmez gittiğine göre beni izlemeye geldiğini söyleyebilirim değil mi?" Hanbin etrafta dolanmayı bırakıp masanın oturduğum tarafına oturmuştu. "Umarım bir gün aptal egon gözlerinden çekilir de gerçekleri görmeye başlarsın Hanbin-ah." Daha fazla burada kalmak istemediğim için oturduğum yerden bir hışımla kalkıp yere dağılmış olan notlarımı toplamaya başlamıştım. Hanbin'in masadan inip yürümeye başladığını seslerden anlarken görüş açıma giren bir çift spor ayakkabı ile başımı kaldırıp Hanbin'e bakmıştım, kendini benden üstün gördüğü gözlerindeki parıltıdan belli olurken aniden ayağını kaldırıp omzuma sert bir tekme atıp beni yere düşürmüştü.
Omzumun ve kalçamın acısıyla birlikte yüksek sesle inlerken elimi omzuma çıkarıp tekmelediği yere koymuştum. "Kendini bir şey sanma Hao hyung, ben her zaman senden üstünüm." Hanbin ciddi surat ifadesi ile bana bakarken hissettiğim karmaşık duygular nedeniyle gözlerim dolmaya başlamıştı. "Bulanık olan sensin ne de olsa." Hanbin komik bir şey söylemiş gibi kıkırdayıp arkasını dönmüş ve kütüphaneden çıkmıştı.
Bense elimdeki buruşmuş notlar ve göz yaşlarımla kalmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Narcissa||haobin
Fanfiction"Sana gitmen için birkaç saniye veriyorum Hanbin defol git yanımdan yoksa-" "Yoksa ne?" Hanbin sözümü keserek oturduğu yerden kalkıp üstüme eğilmişti. "Ne yaparsın hyung? Bana büyü mü yaparsın? Ya da birine mi şikayet edersin. Ah çok korktum tüyler...