Hanbin pov
Huzur.
Şu an tüm vücudumu ele geçirmiş olan huzur hafif aralık dudaklarından sakin ve düzenli nefesler alan Hao'yu izlerken daha da artarken sevgiyle derin bir nefes almıştım.
İğrenç şeyler yapmama rağmen yine de beni affedip güvenen Hao masum bir ifadeyle göğsümde yatarken rahatlaması için elimi kaldırıp ateşi olduğundan dolayı alnına yapışan saçlarını geriye doğru taramıştım, hasta olacağı zaten belliydi sürekli soğuk havada dışarı çıkıp duruyordu.
Hao biraz hareketlenip daha rahat bir pozisyonda uyuyabilmek için kollarını benden çekip arkasına dönerken yavaşça doğrulup oturur pozisyona gelmiştim belki de o uyurken revire gidip biraz ilaç ya da iksir alsam iyi olurdu.
Hao'nun yatağından kalkıp çıkardığım ayakkabılarımı giyerken oldukça sessiz olmaya çalışıyordum ama zaten Hao hiç uyanacak gibi görünmüyordu.
Ayakkabılarımı giyerek son kez Hao'yu kontrol edip alnına ufak bir öpücük kondurmuş ve dikkatli bir şekilde odadan çıkmıştım. Ravenclaw ortak salonunda görünürde kimse olmadığı için rahatlıkla aşağı inip yurttan ayrılırken üstümde hissettiğim eksiklikle dilimi ısırmıştım, cübbemi içerde unutmuştum. Artık geri dönmek için çok geç olduğundan umursamayarak revirin yolunu tutarken ellerimi pantolonumun ceplerine sokmuştum.
Çok oyalanıp Hao'yu yalnız bırakmak istemediğim için adımlarımı hızlandırırken koridorda gördüğüm tanıdık sima ile biraz yavaşlayıp gülmüştüm, şansa bak sen. Lee Jeonghyeon yüzündeki yaralar için olsa gerek revirden aldığı belli olan birkaç krem ile bir yere gidiyordu.
Jeonghyeon'un gözleri çok geçmeden beni fark ederken yürümeyi bırakmıştım. "Ah şu şansa bak! Yüzün nasıl Lee? İyi iyileşiyor mu?" Jeonghyeon'un çenesi dediklerim ile kasılırken yüzüme kendimi bilmiş bir gülümseme takınmıştım. "Seni ilgilendirmiyor pislik slytherin, Hao'yu nasıl kandırdın bilmiyorum ama bir gün ne olduğunu anlayıp bana gelecek ve sen kendi köşende ağlayacaksın." Diyen Jeonghyeon ile kaşlarımı kaldırırken gülmeden edememiştim. "Bence sen sadece seni seçmediği için kıskanıyorsun."
Söylediklerim ile Jeonghyeon bana küçümseyici bir bakış atarken birkaç adım atıp karşımda durmuş ve kimse duymasın istermiş gibi kısık sesle konuşmuştu. "Ama ilk öpücüğünü ben aldım Hanbin, bilirsin ilkler unutulmaz." Kulağıma ulaşan kelimeler ile resmen beynime kan sıçrarken sinirle yumruklarımı sıkmıştım, sakin ol Hanbin sakin ol. "Bakıyorum da bir şey diyemiyorsun, tabi haklı olduğumu bilirken ne diyebilirsin ki? Sonsu-" dayanamayıp Jeonghyeon'un sözünü yakalarına yapışarak keserken Jeonghyeon panikle gözlerini aralayıp bana bakmaya başlamıştı. "Bana bak piç kurusu, eğer ağzından Hao'yla ilgili bir kelime daha edersen onu izinsiz öpen dudaklarını bir daha kullanamayacağın bir hale getiririm..." Cümlemi bitirmeden Jeonghyeon'un ifadesini incelerken korkmuş yüzünü görüp gülmüş ve devam etmiştim. "Ayrıca Hao benim kucağımda inlerken gayet de seni unutmuş gibi görünüyordu."
Jeonghyeon'un ifadesi bu seferde şokla aydınlanırken ellerimi sertçe yakasından çekmiş ve omzunu patpatlamıştım. "Umarım anlamışsındır Lee, güzel sohbetin için teşekkür ederim." Bir şey daha demeye gerek duymadan arkamı dönerek oradan uzaklaşırken yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamamıştım, ifadeleri mükemmeldi.
Hao o gün bana ağlayarak Jeonghyeon'un onu öptüğünü söylediğinde nedensizce içimde köpüren öfkeye engel olamamıştım, o zamana kadar Hao'ya karşı hislerim olduğunu tam anlamıyla kabullenememiştim, zaten Jiwoong sürekli yaptığı baskılarla bir bakıma kabullenmem konusunda yardımcı olmuştu ama son nokta o olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Narcissa||haobin
Hayran Kurgu"Sana gitmen için birkaç saniye veriyorum Hanbin defol git yanımdan yoksa-" "Yoksa ne?" Hanbin sözümü keserek oturduğu yerden kalkıp üstüme eğilmişti. "Ne yaparsın hyung? Bana büyü mü yaparsın? Ya da birine mi şikayet edersin. Ah çok korktum tüyler...