Hanbin'in dediği gibi ertesi gün hiç görüşmemiştik.
Tüm gün onu hiç görmediğim yetmezmiş gibi adını da duymamıştım, sabah kahvaltıda ve akşam yemekte büyük salonda yoktu derslerinin olduğu sınıfların orada da görememiştim hatta onu. Her ne kadar garibime giden bir konu olsa da sinir bozucu suratını görmediğim için kendimi şanslı hissetmiş ve uzun bir aradan sonra gerçekten rahat bir uyku çekmiştim.
Ancak Hanbin sonraki gün de hiç bir yerde yoktu hatta sonraki gün ve ondan sonraki gün de.
4 gündür ortada olmaması iyice içime bir şüphe düşürürken neden etrafta olmamasının beni alakadar ettiğini kendimce çözmeye çalışıyordum, sanırım bir anda karşıma çıkıp tekrar o sinirimi bozan ifadesiyle beni rahatsız edeceğinden endişeleniyordum 4 gündür hiç olmadığım kadar rahattım çünkü.
Oflayarak bu saçma düşüncelerimden kurtulmuş ve geç kalmakta olduğum sınıfa yetişmek için aceleyle odamdan çıkmıştım. Taerae sabah başka bir ek dersi olduğu için erkenden çıkmış ve beni tek bırakmıştı bu nedenle kravatımı doğru takmaya çalışırken yanlışlıkla geç kalmıştım üstelik kravatımı hala düzgün takamamıştım.
Elimdeki kravatı takmaya çalışarak koşarken Profesörün bana çok kızmaması içimden dua etmeye başlamıştım, ders kara büyülere karşı savunmaydı ve Profesörümüz pek anlayışlı biri değildi.
Yatakhanelerden uzaklaşıp derslerin işlendiği kısma geçerken koridordaki saatin gözüme çarpmasıyla hayal kırıklığı ile koşmayı bırakıp nefes nefese saate bakmıştım. Çoktan 15 dakika geç kalmıştım Profesör Hill şimdi gitsem bile beni sınıfa almayacaktı.
Elimdeki kravatı sinirle yere atıp yere çökmüştüm, hepsi bu aptal kumaş parçası yüzünden olmuştu.
Bir süre hiçbir şey yapmadan boş boş kravatıma bakarken bomboş koridorda yankılanmaya ayak sesleri ile başımı kaldırıp bakmaya zahmet etmezken istifimi bozmaadan biraz ilerimde duran kravatıma hakaretler yağdırmaya devam etmiştim. Şimdi kim bilir ders tekrarını nereden bulacaktım!??
Kısa bir süre sonra görüş açıma giren ayakkabılar ile başımı kaldırırken gördüğüm yüz ile şaşırmıştım.
Gelen Hanbin'di.
Bir şey demeden ona bakarken Hanbin yere eğilip fırlattığım kravatı almış ve bakışlarını bana çevirmişti. "Hala takmayı öğrenememişsin anlaşılan." Küçümseyici ifadesi anında yüzünde yer alırken hışımla ayağa kalkıp elinden kravatımı almaya çalıştım ancak elini benden uzaklaştırarak almamı engelledi. "Versene şunu." Kravatımı almak için tekrar bir hamle yaparken Hanbin biraz geri çekilmiş ve tekrar almamı engellemişti.
"Hemen bunu sana verirsem işin bir eğlencesi kalmaz." Hanbin'in dedikleri ile gözlerimi devirirken elindeki kravatımı almakla uğraşmayı bırakıp kollarımı göğsümde birleştirmiştim. "Sen yokken o kadar huzur doluydum ki Hanbin bilemezsin, keşke bir 5 gün falan daha gelmeseydin." Hanbin dediklerime sahte bir şekilde bozulmuş gibi yaparken bana doğru birkaç adım atmıştı. "Bunu söylemen beni çok kırdı, oysaki ben seni çok özlemiştim Hao." Hanbin cümlesinin sonuna doğru elini kaldırıp kahküllerimi geriye doğru atarken yaptığı hareketin getirdiği şaşkınlıkla hareket edememiştim.
Hanbin bir şey demememin üstüne bana birkaç saniye bakarken durumun garipliği nedeniyle gözlerimi kaçırmış ve istemsizce birkaç adım geriye gitmiştim. "Tanrı aşkına bugün neden bu kadar garipsin Hanbin? Ver şu kravatımı gitmem lazım artık." Hanbin bana cevap vermek yerine aramızdaki mesafeyi kapatarak elindeki kravatı düzgünce tutup boynuma yerleştirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Narcissa||haobin
Fanfiction"Sana gitmen için birkaç saniye veriyorum Hanbin defol git yanımdan yoksa-" "Yoksa ne?" Hanbin sözümü keserek oturduğu yerden kalkıp üstüme eğilmişti. "Ne yaparsın hyung? Bana büyü mü yaparsın? Ya da birine mi şikayet edersin. Ah çok korktum tüyler...