Anlayan

3 1 0
                                    

Her şey hallolur mu bilmiyorum insanlar değişir mi muamma.

Merkezdeki evime geleli bir saat oluyordur sanırım fazlaca gergin ve stresliyim. Geldiklerini hissedebiliyorum onlar yaklaştıkça benim sırtım ve karnıma ağrılar giriyordu.

Telefonumun çalması ile oturduğum L koltuğumdan kalkıp telefonumu aldım arayam Göktürktü onunla son olan tartışmamız aklıma gelsede hızlıca telefonu cevapladım.

"Alo efendim" sesimi her ne kadar tek düze tutmaya çalışsam da becerememiştim

"Efsun? Nasılsın diye aradım." Geldiklerini öğrenmek için aradı. Ama bunu soramadı çünkü telefonlar dinleniyor.

"Biraz karnım ağrıyor sen na-" ben cümlemi bitiremeden kapım ağır bir şiddetle kırılarak açıldı ve evet Göktürk anlamaktan çok buna şahit olacak.
Oturduğum yerden hızlıca ayağa kalktım titreyen ellerimin arasından telefonum hızlıca elimden kayıp gitti.
İki asker! Üstüme doğru geldi ve biri at kuyruğu yaptığım saçımı sert bir şekilde tutarak önümdeki masaya doğru savurdu.

"Ah ayı mısın it!" Dizimin ve saç diplerimin ağrısı ile inleyerek ayağa kalktım tekrardan.
Tekrardan kolumdan tutarak kaldırdırıldım ve resmen savrularak dış kapıya doğru savruldum ne kadar çırpansam da bir şey fayda etmez biliyordum.
Siyah bir arabaya binidirildim.

"Evimin kapısını kapatasaydınız keşke itler!" Sinir bozucu şekilde söylediğim şeyden sonra çaprazımda oturan adamlardan biri hızla suratımdan tuttu.

"Bana bak seni şuracıkta it pozisyonunda sikerim kes sesini!" Sertçe çenemi sağa savurarak bıraktı.
Sustum mu Asla!

"Yaa o pozisyonda anan mı varmış iyi biliyorsun?" Saf gibi sorduğum soru karşısında daha da sinirlendi.

"Lan! Ağzını sikerim senin orospu" suratıma yediğim tokat ile burnum kanamaya başladı. Öyle dizilerdeki filimlerdeki gibi dudağım kanamaz benim gözlük düşse kanayan burnum kanar dur durak bilmezdi.

Kollarımın arkaya doğru kelepçeli olması beni daha da zora sokmuştu bu durumda burnumu her ne kadar omzuma silsem de durmamış ağzıma bile dolmuştu.
Bende bunu fırsat bilip itin ayağına doğru tükürdüm. Tam ağzını açacakken yanımdaki it konuştu.

"Sarap yeter komutanın dediğini unutma yolun bitmesini bekle!" Komutan dediği kandımdan olan kalleşti sanırım.
Sonra tişörtümü tutup burnuma var gücüyle bastırdı ağrı ile sesli bir inleme çıktı duraklarımdan.

"Sende gitmeden gebermeye meraklı olma sus kanın dursun yoksa ben öldürürüm seni" bana olan sözleri ile hızla elleri arasından çektim yüzümü.
Nerdeyse yarım saat süren yolculuktan sonra gelmiştik ve arabadan torba misali indirildim.

Hızla konsoluktan içeri girdik diğerleri gelmedi ama ası Sarap olan it beni çekiştire çekiştire sorgu odasına soktu kelepçeyi açıp yere fırlatıp gitti.
" Orospu çocuğu" diye bağırdım arkasından.
Derin bir nefes aldım Ruhum yaralıydı artık yorulmuştum belli etmesemde. Sertçe kalktım ayağa içimdeki fırtınaya rağmen masaya doğru ilerleyip oturdum.

Karşımda ki aynadan beni izlediklerini biliyordum. Hiç gözlerimi ayırmadan 10 dakika boyunca bekledim içimden şarkı fısıldayarak

Bir ay doğar ilk akşamdan geceden

Aklıma ablam gelmesi ile dudaklarımda ufak bir gülümseme oluştu Elifim minik annem...

Bu haraketimden on saniye sonra kapım sertçe açıldı güya adalet bakanımız(!) içeri girdi arkasından bir kaç asker ve Süleyman Akbağ amcam.

"Efsun Altun biz bir daha görüşmeyeceğiz sanıyorduk ne oldu da sizi cesaretlendirdik?" Bakan Kırağ'nın sorusu üzerine gözlerimi amcamdan çekip ona sabitledim üç ay öncede burdaydım ve kendicelerinle benden söz almışlardı.
Amcam sayesinde kurtulduğumu oda da ki herkes bilse de kimse ağzını açamıyordu çünkü bildiğini belli etmek ölümle eş değer olmaktı.

"Ah soyadınız gibi saçlarında beyazlamış bakanım rica ediyorum siz istifa edin de yeni nesiller yerleşsin. Ah çok özür dilerim itleriniz den biri geçecekti değil mi unutkanlık it soyu devam dönemi tabii" sözlerimin bitmesi ile ensemden tutularak ayağa kaldırdıldım ve bakanın ayağının ucuna eğilmek zorunda kaldım. Ve Süleymanında.

"Seni kendini cesur sanan ama aptal fare kendini bir bok sanıyorsun değil mi? Gerçi ablan da öyleydi." Ne yapmaya çalıştığını anlıyor sükunetimi korumaya çalışıyodum.

"Ablam vatanı uğruna şehit oldu sizin gibi kalleş olmak yerine ve evet ablamda benin kadar cesurdu karşınızda." Amcamın gözlerinin içine bakarak söylediklerimden sonra Süleyman bey sinirlenip ayağa kalktı beni de kaldırıp kayıpa doğru fırlattı.

"Alın bunu iyice bir dayak atın kemiklerini kırın ama sakın ölmesin! Sonra da atın çöplerin içine." Anlaşılmıştı bu defa iyi bir dayak yiyecektim önceleri amcam ne sorguma girer ne de bu kadar ciddi konuşurdu.

Kolumdan tutularak odadan çıktık merdivenlerden aşağı inip hücre katına girdik beni bir hücreden içeri atıp çıktılar kapının kilit sesi ile derin bir nefes aldım ama odanın boğuk ve rutubet havası öksürmeme neden oldu. Burnuma götürdüm elimi kan dudaklarıma kadar kurumuş ufak ufak sızıntılar ile azalmıştı.

Gözlerimi kapattım hızla kalbim ağzımdan çıkacak derece atıyordu. Çok korkuyordum benim canım tatlıydı bir zamanlar. Canım çok acır çok hastalanırdım.

Şimdi ise yüzüme vurmasalar diye dua ediyordum artık acıları yakından tatmaya başlamıştım...

Kapı sertçe açıldı içeri üç adet kulaksız girdi. Onlar cellatlardı. Ve evet dilsiz değil kulaksızdı onlar ne acı çığlıkları duymaya hakları vardı ne de af dileyen sözleri.

Maskeli iri yarı üç adam ellerinde joplarla baktılar bana birinin maskenin altında bile olsa kaşları çatıldı beni uzun uzun süzdü ve kapıya askere doğru döndü.

"Bir kadın bu? Hırsız yalancı ya da fuhuşçu bir kadını kemikleri kırılıncaya kadar döveceğiz ama yüzüne hiç vurmayacağız öyle mi ne oluyor burda?!" Kükreyerek söylediği şeylerden sonra dediği sözler kulağıma doldu yüzüm ne alakaydı ve neden vurmayacaklardı?

Kulaksızın söylediğinden sonra asker bana döndü yüzüme baktı ve adama dönüp konuşmaya başladı.

"Gökhan komiserim kadın Kansızların yüzü bugün direniş yaptığı için burda ve benim üstüme düşmez ama bizler sorgulamaz yaparız unutmayın" dedi. 

Gökhan denilen it bana döndü sonra tekrar askere kafa atıp kapıyı kapattı yaptığı şeyi anlayamadım çünkü son olmayan sonum yaklaşıyordu.

İki adam Gökhan itine bakıyolardı sanırım ilk onun vurmasını bekliyorlardı. Öyle de oldu ve derin bir nefes alarak köşede minicik kalan bana sert bir şekilde jopla vurdu.
Aldığım acı ile birlikte derin bir çığlıktı koptu dudaklarımdan.

Ve bu kaç saat sürdüğünü tanrıya ne kadar yalvardığımı bilmdiğim acılı dakikaların ardından gözlerim acının etkisi ile kapandı ve ben öldüm sansamda bu daha başlangıtı.

Hiç bir siyasi parti ya da dönemi anlatmıyor tamamen hayal ürünüdü bir kurgudur!

Kanlı ŞaibeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin