5 yıl sonra:
Beş yıl geçti.
Hyuka uzun bir zaman boyunca Seonghwa'yı uzaktan sevdi. Öyle ki onu görmek için neredeyse her gün Odi'yi balkona bırakıp dışkısını yapmasını bekledi. Yaptıktan sonra hemen kilimi balkondan aşağı silkeliyor, Seonghwa'nın çıkmasını bekliyordu. Bunu sürekli yapmaya başlayınca artık bundan bıkan Seonghwa, gelip Hyuka'yı çok kötü bir şekilde darp etti. Bin defa söylememize rağmen ne Hyuka o bokları balkondan silkelemeyi bıraktı, ne de Seonghwa Hyuka'yı dövmeyi bıraktı.
En sonunda bir gün gelip tekrar Hyuka'yı döveceği zaman bizim gerizekalı gidip şak diye öpmüş onu. Tabi adam homofobik... Huening'in kolunu üç yerden kırmış. Bizim hikayemize benziyor.
Sonrası daha da kötü. Huening'in kolu kırılınca Seonghwa'nın kız arkadaşı -ben ev arkadaşı sanıyordum çünkü yere bardak dayayıp dinlememe rağmen kimse inlemiyordu ve bu da sevişmediklerine işaretti- Seonghwa'yı alıp özür dilemeye geldi. Huening kızı görünce çok kötü oldu. Kızın zoruyla Seonghwa özür diledi ve ikisi evden çıktı. Onlar gittikten sonra biz yaklaşık bir hafta boyunca Huening'i hiç görmedik. Yemek yemiyor, bizimle konuşmuyordu.
Bir ay boyunca kendini toparlamaya çalıştı. Kırılan kolu da yeterince iyileşti ve o üzerindeki depresyon hırkasını çıkardı. Çok zor olsada sonuçta on altı yaşındaydı ve daha devam etmesi gereken bir hayatı vardı. Sabah kalkıp teker teker bize sarıldı, hatta bana o kıymetli peluşlarından bir tanesini hediye etti, hepimizi sevdiğini söyledi ve evden çıkıp okula gitti.
Kendisini toparlamış olduğu için hepimiz sevinirken aslında daha çok kafaya taktığını bilmiyorduk. Her gün Seonghwa'yı takip ediyor ve onun her şeyini öğrenmeye çalışıyormuş. Aslında onu bir nevi bu hale getiren bendim. Ben o depresyondan çıktığı gece onu güldürmek amacıyla söylediğim bir şey dolayısıyla tekrar bir umut kazanmışmış. Yani öyle söylüyordu.
Söylediğim şey ise "ben ilk buraya taşındığımda kız arkadaşı bana selam vermek için gelmişti. Ben aşağıda bir erkeğin oturduğunu zannederken meğer bir kadınla beraber oturduğunu anladım. 'Acaba sevgilisi mi?' diye merak ettiğim için kadınla tanıştıktan sonra her gün gidip yere bardak koydum ve evlerini dinledim. Sevgilisi olsa sevişirlerdi değil mi? Öyle düşünüyordum. Ses gelmeyince de mecbur aşağı inip kapıya kafamı dayadım. Her gün bunu yapıyordum ve hiçbir ses gelmiyordu. En sonunda yakalandım. Yine bir gün kapıya kulağımı yaslamış dinlerken Seonghwa kapıyı açtı. O an sendeleyip kapının önüne düşünce kapıyı dinlediğimi anladı ve beni dövdü. O zamandan beridir de beni sapık diye çağırıyor" diyip gülmüştüm.
Sonrası malum.
Huening devamlı bunu yaptı. Sürekli onu takip etti, onu daha çok sevdi, her şeyini öğrendi. Bir sabah mutfağa kahvaltı için girdiğinde dördümüz de küçük dilimizi yutmuştuk. Siyahtan nefret eden Huening; simsiyah bir deri pantolon, üzerine siyah dar bir tişort, onun üzerine ise simsiyah deri bir ceket giyinmişti. Kulağındaki siyah küpeleri söylemiyorum bile.
Tüm peluşlarını bir poşete doldurdu ve onlara veda etti. Hepsini çöpe attı. Tabiki ben onun bu şekilde yaşayamayacağını bildiğim için tüm peluşlarını çöpten alıp sakladım.
Siyah göz kalemiyle gözlerini ortaya çıkarmış bir şekilde bize bakarken işte o zaman hepimiz aydınlandık. Huening kafayı bu çocuğa takmıştı.
Ne kadar uyarsakta bizi dinlemedi ve Seonghwa'yla birlikte takılmaya başladı. Onun gibi giyiniyor, hareket ediyor, metal dinliyordu. Seonghwa Huening'in onu öptüğü gerçeğini göz ardı ederek onunla daha da yakınlaştı. Bir arkadaş olarak gördüğüne kendisini inandırsa da ona aşık olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑭𝒂𝒓𝒆𝒘𝒆𝒍𝒍, 𝑵𝒆𝒗𝒆𝒓𝒍𝒂𝒏𝒅 [𝑻𝒂𝒆𝒈𝒚𝒖]
Fanfic(okumayın şu saçma fici kardeşim zaten utanıyorum okumayın.) Her zamanki yerindeydi. Kiraz ağacının altında, elindeki kiraz çiçeğine bakarak önündeki deftere bir şeyler karalıyordu. Yanına yaklaştım, hemen defterini kapatıp arkasına koydu. Hiç gör...