8. Bölüm

159 21 23
                                    

Zinê got ki, Memocan evindari çiye
Memê got ki, bona evindara qela
keviriye
Wexta ku te bibinim roj mın roniye
Dema ku te nebinim şeva reşe
tariye...

Zin dedi ki, Memocan aşk nedir
Memo dedi ki, aşığa hapishanedir
Seni gördüğümde günlük güneşlik
Seni görmezsem eğer geceye eşittir...

Aşk, aşığa hapishanedir.

O yüzdendir ki Mem, Zin uğruna düştü zindanlara.

Beko, yine karaçalı gibi iki sevdalının arasına girdi. Onun hilekarlığı sonucu, Mem gönül eşinin gözleri önünde atıldı zindanlara.

Sahi Yusuf'ta, Züleyha'nın hilekarlığı sonucu atılmamış mıydı zindanlara..
Ya Mem, Yusuf gibi sabredip erecek miydi muradına.

Her aşk efsanesinde olduğu gibi, farklı isimler aynı sonlar. Her daim mahşere bırakılmış kavuşmalar. Zaten bu aşkları efsane yapanda, bu dünyada ki imkansızlıkları değil mi?

Mem'in zindana atılmasından bu yana epey zaman geçmişti. Bu zaman zarfında Mir Zeyneddin ve Tacdin'in arası epey açılmıştı. Beko'nun dolduruşları sonucu Mir bey damadını yok saymaya başlamıştı. Mem ile kimsenin görüşmesine izin vermiyor, Mem'i adeta yalnızlığa mahkum etmişti.

Tacdin, Beko'nun yapmış olduğu kötülüklerin bilincindeydi. Mir Zeyneddin'in aklına girip, kendilerine karşı oyunlar kurduğunun farkındaydı . Ama ne var ki bu olanları Mir beye karşı ispatlayamıyordu.

Mem'e zindanda bir kötülük gelmesin diye, her daim tetikteydi Tacdin. Bir yandan da can dostunu nasıl o dört duvar arasından kurtaracağını düşünüyordu.
Mem'i kurtarmak için 'hapis' öne sürmüştü lakin, onun daha fazla orada kalmasını da istemiyordu. Hal böyleyken Tacdin'in sırtına epey yük binmişti.

Bu kadar imkansızlığın ve çaresizliğin içinde, Tacdin'in yüzünü güldüren bir olayda gelişmişti. Hayat arkadaşı Siti, aşklarının meyvesine gebeydi. Tacdin'i bu zor dönemde, o küçük canın varlığı ayakta tutmuştu.
Kendisinin tattığı bu duyguları, can dostunun da sahip olmasını ne çok isterdi.

Mem, zindana atıldığından bu yana tek bir isteği vardı. Zin'i dünya gözüyle bir kez daha görebilmek.
Zindana atılmasından ötürü şikayetçi değildi Mem. Ama Botan beyinin vermiş olduğu görüş yasağı onu derinden yaralamıştı. Ne ailesini, ne de can dostu Tacdin'i görebiliyordu. Ama görmese dahi Mem bilirdi, Tacdin her zaman olduğu gibi onu koruyordu.

Mem'in bu hayatta her daim varlıklarına şükredeceği iki kişi vermişti yüce yaradan. Biri, canını istese hiç düşünmeden onun için öleceği dostu Tacdin. Diğeri de aşkından divane olduğu, uğrunda zindanlara atıldığı biricik sevdası Zin...

                            
                              ***


Bir aşığın ne gecesi, ne de gündüzü olurdu tıpkı Zin gibi...


Sevdasından uzakta iken zaman kavramını yitirmişti Zin. Belki aradan geçen haftalar ona asırlar gibi gelmişti. Yoksa kendini bu denli yaşlanmış hissetmezdi.
Mem'i görmediği her an ızdırap çekiyordu.

Zin bazen kendini suçluyordu. Mem'in zindanda olmasının sebebi benim diyerek, kendini iyice kahrediyordu. Ama elinden de hiçbir şey gelmiyordu.

İlk zamanlar Mem'i görmek istediğini söylemişti. Ama abisinin koymuş olduğu yasak sebebiyle hiç kimse zindanda Mem'i ziyarete gidemiyordu. Haliyle Zin de konağa resmen hapsedilmişti. İki aşıkta hapis hayatını yaşıyordu. Yüreği yanıyordu Zin'in. Mem'i bir kez görse, tüm acıları dinerdi oysa.

Bir delilik yapıp, Mem'i görmek uğruna tünel kazıp kaçmaya dahi yeltenmişti Zin. Ama bu girişim fesat Beko tarafından bozulmuştu. Yeltendiği bu kaçış yolu, ona hapis hayatı getirmişti. Beko'nun fesatlığı sonucu, Zin'e de konak hapishane olmuştu.

Zin yaşadığı o olaylardan sonra abisi ile iletişimini kesmişti. Abisinin yoğun ısrarlarına rağmen kendisini görmek istemediğini belirtmişti. Hatta hiç kimse ile görüşmüyor, ona hapis olmuş o konakta ölü gibi yaşıyordu. Gözleri çeşme misali her daim akıyordu.
Ayrılık acısı onu benliğinden etmişti.

Zin, Mem'in yokluğunda adeta yaşayan bir ölü olmuştu.

Zin yaşadığı bu kötü günlere güzel bir haberde sığdırmıştı. Siti'nin hamileliği, Tacdin gibi Zin'i de bir nebzede olsa ayakta tutabilmişti.

Oysa ne çok isterdi Siti gibi olmayı. Mem ile birlikte güzel bir evlilik yapmayı, Mem'e hayat arkadaşı olmayı...

Her gece olduğu gibi Zin yine gözleri çeşme olmuş, karanlıkta bir başına oturuyordu. Bu gece farklı olarak bir mum yakmıştı. Gözlerinden akan yaşlar tek tek düşüyordu. Zin ise yanan muma bakıyordu. Mumun etrafa yaydığı cılız ışık altında, kaderine ağlıyordu Zin.

Çaresizce derdini muma anlattı. Mum ile dertleşti. Cevap vermeyeceğini bildiği halde, sorular sordu. Sabah olana denk derdini anlatıp durdu. Mum yavaş yavaş eridi. Zin'in derdi ile yanıp kavruldu. Zin'in gözlerinden yaşlar akarken, mumun da her zerresi damla damla, yaş misali aktı. Her ikisinin de yanmasına, içlerinde ki ateş sebep oldu.

Sahi bir zamanlar içine aldığı o ip değil miydi onu yakıp, yok eden. İşte, insan bu bakımdan muma benzer. Tıpkı mumun ipi severek benimsemesi gibi, insanda birini sever ve benimser. Ama zamanı gelince o ip gibi, yavaş yavaş yanıp seni eritir. İçten yakar seni. Zin'i bu denli eritip, bitap hale getirende yüreğinde ki sevdasıydı...

Zin muma sesleniyor;

Bazen mumu ederdi kendine muhatap
Ey sır ve dinginlik arkadaşım, baş yoldaşım
Gerçi yanmak yönünden de benim gibisin sen
Fakat sohbet yönünden benim gibi değilsin
Eğer sende benim gibi konuşsaydın
Benim gönlümde fazla yanmazdı...

Bölümü nasıl buldunuz?

Zin'in çaresizce derdini muma anlatması... 🕯️


MEM Û ZİN  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin