4. Bölüm

180 21 33
                                    

 
  Yürek yandı acıyla
  Baş döndü
  O ay çehreli yoklara karıştı
  Geride büyük bir acı bıraktı
  Kavuşma vaadiyle bizi sevindiren
  ay yüzlü
  Ansızın kaybolarak
  Kayıplara karıştı
 

Mem’in dilinden dökülen bu sözler, kavuşamadığı biricik sevgilisi içindi. Mir beyin konağından iki mecnun birlikte girmiş, yalnızca biri muradına ererek çıkmıştı.

Mir Zeyneddin düğün için Tacdin’e gün vermiş, kardeşi Siti’yi ona eş olarak ilan etmişti. Onlar kavuşmuştu lakin öte tarafta hüzünler köşesi vardı.

Ne Siti’nin tesellisi Zin’e yetmişti, ne de Tacdin’in tesellisi Mem’e yetebilmişti.

  Mem, çaresizliğini Yüce Yaradan’a anlattı. Yapayalnız bir halde, içinde dayanılmaz acılarla sürekli ağladı ağladı…

Ayrılık acısı o denli büyüdü ki içinde bir an olsun unutmak, ruhunu dinlendirmek istedi. Cudi dağına doğru yol aldı.

Yüreği dağlananların yuvası olmuş Cudi’ye gelmişti. Bir müddet Cudi’nin azametli yüzüne baktı uzun uzun…

Cudi’den, Mem’in acılarına bir teselli rüzgarı esti. O denli kabarmıştı ki yüreği, Cudi dağına karşı şiirle konuştu;

   Benim böyle yanıp yakılmam
   Aşk belasıyla bülbül gibi inlemem
   Boşa değildir
   Neden böyle ‘ah’ ederek ağladığım
   bilinseydi
   Hiçbir alim kınamazdı beni
   Ey güzeller güzeli!
   Bu dertli aşık neylesin…

                            ****

Verilen süre dolmuştu artık,  gün Tacdin’in günüydü. Dillere destan bir düğünle almak istedi biricik sevgilisini. Tabi önce Siti geline kına yaktılar… 

Mem sevdası yüzünden oldukça dertliydi ama can dostunun bu özel gününde de yanında olacaktı. Her ne kadar içi kanda ağlasa, Tacdin için gülüp sevinmeyi tercih etti. Onlar can dostuydu, birbirlerine hem iyi hem de kötü gün adına söz vermiştiler.

Zin günlerdir devam eden hüznüne ara vermişti. Biricik ablası evleniyordu. Sırf Siti için o günlük matemini rafa kaldırdı. Tıpkı Mem gibi acısını içine atıp, Siti için gülüp sevinmeyi tercih etti.

Akşam olmuş gelin evi misafirler ile dolmuştu. Cizre deki tüm kadınlar davetliydi kına merasimine. Kadınlar evin içinde erkekler bahçedeydi. Botan aşiretinin ileri gelenleri de teşrif etmişti bu özel geceye.

Siti, Kürtlere özgü olan bir yöresel kıyafet giyinmişti. Baştan aşağı kırmızıydı, belinde altın kemeri, burnunda hızmasıyla  ‘Ben Kürt asıllı Botan aşiretinin kızıyım’ diyordu. Güzelliğinden bahsetmeye gerek bile yok. Ne de olsa o Mir beyin konağında ki mücevherlerden biriydi.
Tabi o şanslı olandı, muradına ermişti.

Zin ise tüm güzelliği ile Siti’nin yanındaydı. Onunda üzerinde yöresel bir kıyafet vardı. Günlerdir hüzün göz yaşları dökmesine nazaran ay gibi olan yüzü pırıl pırıldı.

Kırmızılar içinde olan Siti olmasa, gelinin Zin olduğu düşünülürdü.
Her iki kız kardeşte çok güzeldi lakin, hiç kuşkusuz Zin’e apayrı bir güzellik vermişti yüce yaradan.

Belki de bu kör talihi verilmiş olan güzelliğinden sebepti…

Siti gelinin kınası yakılmıştı. İçli içli ağlamıştı Zin. Hem yıllardır yan yana olduğu ablasının gidişine hem de kavuşamadığı sevdasına.

Siti de çok ağladı, hem baba evine veda edeceği için hem de kız kardeşi Zin için.

Mem tüm gece Tacdin için gülmeye çalıştı. Ama Tacdin bilirdi Mem’in içindeki ateşi. Gülümsemesinin arkasında kalan hüznü.

-Bir çok dengbejin (kürtçe uzun hava söyleyen kişi) kılamların da ‘Mem u Zin’ eserine rastlarız. Bir dengbejin kılamında geçen şu cümlelerde çokça anlamlıdır;

Ne zaman ki Zin yardım, efkar dese, Siti ona imdadı derman olurdu. Ne zaman ki Mem gönlünden yana inlese, Tacdin ona hekimi derman olurdu.“

                             ****

Gece yerini sabaha bırakmıştı. Bugün düğündü, Tacdin bugün gelinini ilelebet alacaktı.
Tüm Cizre davetliydi bu düğüne. Gencinden yaşlısına kadar herkes gelmişti düğüne. Ev sahibi Botan aşiretiydi. Elbette çok büyük bir düğün alanı tasarlanmış, adlarından bolca bahsedilecek bir ihtişamla yapılmıştı her şey. 

Siti beyazlar içinde Tacdin’in karşısındaydı. Tacdin içinden şükretti rabbine, böyle bir güzelliği kendisine bağışladığı için.

Mem her zamanki gibi dostunun yanındaydı. Siti’nin birkaç adım gerisinde kalan ay yüzlüsüne baktı.

Önde beyazlar içinde bir gelin vardı lakin gerisinde kalan Zin inci misali parlıyordu.
Mem’in  o an dilinden şu sözler döküldü,  ‘Sen denizde bir inci tanesi, bende senin gibi önemli bir hazineyi saklayan kabuğun olsaydım keşke. Kimseler görüp, dokunmasaydı sana. Yalnızca bana özel kalsaydın’


  O gün eşine az rastlanır, dillere destan bir düğün oldu. Yemekler yenildi, şerbetler içildi. Kahveler kaynatıldı, halaylar kuruldu.

Tacdin’in iki erkek kardeşi Çekan ve Arif aldılar halay başını. Hiç kuşkusuz günün en eğlenenleri onlardı. Bir kez daha kürtler için halayın önemi vurgulandı…

Herkes eğlendi, bu önemli gün adına bolca anı biriktirdi. Lakin insanlara karşı gülseler de içten içe kahrolan iki aşık vardı.
Feleğin aralarına fesat soktuğu iki aşık.

Uzaktan uzağa izlediler birbirlerini.

Mem ay yüzlüsüne nazar değer korkusuyla çoğu zaman bakmaya korktu.
  Zin biricik sevgilisi ile birazda olsa uzaktan hasret giderdi.

Kim bilir bir daha ne zaman görüşeceklerdi. Birbirlerinin yüzüne hasret kalma korkusu vardı birde.

Onlar çaresizliğin pençesine düşmüş iki aşıktı artık…



               Siti gelinin kınası 🌹



Kürt kültürünü nasıl buluyorsunuz?

Mem'in çaresizlikten  gidip Cudi dağına sığınması 🥺

Instagram: @mehlikaa04

MEM Û ZİN  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin